Muhammed Şevket Gökşan’ın  koronavirüs salgınına yönelik İslami bakış açısıyla nasıl değerlendirilmesi gerektiği hakkındaki yazısının son bölümü:

İçinden geçtiğimiz bu musibet tufanında, bir mümin olarak Özetle ne yapmalı?

İşin ehli uzmanlar ve otoritenin aldığı tedbirlere uymalı. Diğer bir yandan, esbap aleminde yaşamamızın zorunlu sonucu olarak, işin ehli ve uzmanı olan zevat, bu vebanın maddi anlamda tedavi ve çarelerini aramalı. İşin ehli olan zevatın çalışmalarına, talep edilmesi durumunda herkes imkanları oranında maddi, manevi her türlü destek vermeli. Millet olarak da ümmet olarak da, bu hadise/lerin sebepleri üzerinde düşünmemiz ve tefekkür etmemiz gerekmektedir. Akabinde de gerekli olan, rabbimizle olan ilişkilerimizi ve eşya ile olan, hayatla olan bağlarımızı yeniden ele alma ve inşa etmemizdir. Nasuh tövbesi ile geçmişe dair tevbeye sarılmalı.

“Ey iman endeler, Allaha Nasuh olan bir tövbe ile tövbe edin” (Tahrim, 8)

Efendimiz (s.a.s.) “Ben günde 100 kere istiğfar ederim” buyurdular. Ki o gelmiş geçmiş günahlarının affedildiği haber verilen masum nebidir. O günde 100 kere istiğfar ediyor idi ise, peki masum olmayan, ihtiyar dünyanın ahir ömründe kulluk yürüyüşü ile memur ve muvazzaf kılınan bizler nasıl yapmalıyız!

Tabiî ki burada istiğfarın alelâde bir ağız alışkanlığı şeklinde “esteğfirullah, esteğfirullah, esteğfirullah” şeklinde olmaması önemli. Zira istiğfar mutlaka gönül burukluğunun dile dökülüşü şeklinde olmalı. Bunun için de insan Allah’ın (c.c.) kendisine verdiği hayat, sağlık, aile ve daha hayatında önemli bulduğu hangi nimetleri varsa onları düşünmeli. Bunlara karşı kendisinin eksik ve aksaklarını düşünüp pişmanlık edası ile istiğfar etmelidir.

Çok önemli ve esaslı olan diğer bir husus ise, dua. Zira cenab-ı hak;

“(Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.” (Furkan, 77 ) demekte ve yine “Rabbiniz “Bana dua edin, duânıza cevap vereyim. Bana kulluk etmeyi kibirlerine yediremeyenler aşağılanmış bir hâlde cehenneme gireceklerdir.” (Mumin, 60) buyurmaktadır.

Efendimiz (s.a.s.) ise İmam Müslim’in aktardığı hadis-i nebevide “Şüphesiz dua belaları def eder. sadaka ise kişinin kötü bir ölümle ölmesine engeldir. Ölüm de belalar da Allah’ın (c.c.) kaza ve kaderi iledir.” buyurdular.

Yine büyükler; “Şüphesiz dua müminin rızık celbettiği vesilelerden biridir. Ayrıca dua, dua müminin belayı ve zararı kendisiyle def ettiği bir silahtır” buyurdular.

Kavli Duaya Bazı Örnekler

Efendimiz (a.s.) ‘Her kim (akşamleyin) 3 defa şu duayı okursa (o gece ) sabaha kadar ona ansızın bir musibet gelmez. Kim de bu kelimeleri sabahleyin söylese akşama kadar ona ansızın musibet gelmez.

بسم الله  الذي لايضر مع اسمه شيؤ فى الارض ولا فى السماء وهو السميع العليم

(Ebu Davud, Edeb 101)

Yine Büreyde (r.a.)’den rivayetle Efendimiz (s.a.v.) ‘Her kim beş vakit namazın ardından şu on kelimeyi okursa, Allah-u te’ala’yı  o anda kendisine yeterli ve ihtiyacı görülmüş olarak bulur. Bu on kelimenin beşi dünya için, beşi de ahiret içindir. (Hakim-i Tirmizi, Nevadir’ul-Usul; 2/24

حسبنا الله  لدينى

حسبنا الله لدنياى

حسبنا الله لما اهمنى

حسبنا الله لمن بغى عليى

حسبنا الله لمن حسدنى

حسبنا الله لمن كادنى بسوء

حسبنا الله عند الموت

حسبنا الله عند المسئلة فى القبر

حسبنا الله عند الميزان

حسبنا الله عند الصراط

حسبنا الله لا الاه الا هو عليه توكلت و اليه أنيب

Yine, Ebu Davud’un rivayet ettiği şu dua gibi:

” اللهم لا يأتي بالحسنات إلا أنت، ولا يدفع السيئات إلا أنت، ولا حول ولا قوة إلا بك”

Abdullah bin Abbas (r.a.)’dan rivayetle Efendimiz (s.a.s.) sıkıntı anında şu duayı yapardı;

(لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ الْعَظِيمُ الْحَلِيمُ، لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ رَبُّ السَّمَوَاتِ وَالأرْضِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ)

Diğer bir seferinde de

 (لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ الْعَظِيمُ الْحَلِيمُ، لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ، لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ رَبُّ السَّمَوَاتِ وَرَبُّ الأرْضِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمِ) dediği rivayet edilir.

Gücü nisbetinde Sadaka vermeye gayret etmelidir. Zira cenab-ı hak

“(Mallarınızı) Allah yolunda harcayın. Kendi kendinizi tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” (Bakara, 195) buyurmaktadır.

Dikkat edilirse infak etmemeyi kişinin kendisini tehlikeye atması ve infak etmeyi de tehlikeden koruması olarak beyan buyurmaktadır.

Yine; “Gizli olarak verilen sadaka cenab-ı hakkın kula gadabını söndürür (giderir)” buyurdular. Yine Efendimiz (a.s.) “Kul, Müslüman kardeşinin yardımında daim oldukça Allah (c.c.) da kulunun yardımcısı olur.” buyurdu. Diğer bir hadis-i şerifte ise “Allah (c.c.) bir kulunu sevdi mi onu kullarının ihtiyacında istimal eder” buyurdular.

Özellikle bu kriz zamanında gündelikçi çalışan ihtiyaç sahibi insanlara, yanında çalışan kişilere, akrabalara, konu komşudan muhtaç ve sıkıntıda olanlara, imkânı oranında yardımda bulunmak imani bir görevdir. Bir de bu süreçte çalışmasa bile işçisine maaşını ödemek ve benzeri sadakaya ağırlık vermek kişinin İslam’ının güzelliğindendir.

Özellikle hali vakti yerinde olan kardeşlerimizin, tıpkı Efendimiz’in (s.a.s.) Medine-i Münevvere’de, Ensar ile Muhacir arasında yaptığı gibi, imkanı olan bir kardeşimiz imkanına oranla imkanı olmayan kardeşlerimizden kardeş aileler seçmenin tam da vaktidir.

Namazla iltica etmeli. Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’in de açık bir şekilde “Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.” (Bakara 45) buyurmaktadır.

Son sözümüz:

Ya rabbi! Uyku tutmayansın, bizi gözet.

Hiçbir düşmanın elinin yetişmediği himayene bizi al.

Sen bizim ümid ve güven kaynağımızsın; kudretinle bizlere rahmet eyle ki, helak olmayalım.

Sen bizi senden gayrına bırakma.

Bize hüsnü şehadet lütfeyle.

Allahumme âmîn

Selam ve dua ile…

Editör: TE Bilisim