“Bütün insanları öldürün kimin iyi kimin kötü olduğuna tanrı karar versin.”

Papa II. Urbanus, İdlib-Maarratu’n-Numan saldırısı Aralık 1098

“Avrupalı olmamanın şerefi bana yeter.”

Necip Fazıl Kısakürek

Türkiye, Suriye’de yaşanan iç savaştan kaçan yaklaşık 3.5 milyon insana sığınak oldu. Özellikle son dönemlerde İdlib üzerinden yaşanan sıkıntılar ve orada bulunan yaklaşık 3 milyon insanın daha güvenli bölgeye gitmek istemesi durumunda ilk liman olan Türkiye’ye göç etme olasılığı üzerinden, gelmesi muhtemel bu kadar insanı barındıramayacağını ülke olarak üst düzeyde belirttik.

SINIR KAPILARINI AÇTIK

İdlib’de yaşanan son olayların ardından Türkiye artık pes diyerek Avrupa’ya olan sınır kapılarını açarak mülteci geçişlerini durdurmama kararı aldı. Ardından yüzbinlerce mülteci sınırlara akın etti. Kendilerince daha iyi bir hayat ve eğitim alabilmek için Almanya, Fransa, İngiltere gibi gelişmiş ülkelere gidebilmek adına çile yolculuğu başlamış oldu.

Yunanistan’ın tutumu suç

Ekinci, “Yunanistan’ın yapmış olduğu bu davranışın uluslararası hukukta hiçbir dayanağı yoktur” diyerek şu şekilde devam etti:

“Avrupa insan hakları sözleşmesinin 2. Maddesi Yaşam Hakkı 1. “Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın infaz edilmesi dışında, hiç kimsenin yaşamına kasten son verilemez” ve 3. Madde “İşkence yasağı, Hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamaz.” şeklindedir.

Bu maddelerden dolayı Yunanistan’ın sınırda yaptıkları hem kendi yasalarına hem de uluslararası hukuka göre suç teşkil etmektedir. Burada Yunan güvenlik güçlerinin hem deniz hem de kara sınırlarında ateşli silahlar kullanarak ölümlere ve yaralanmalara sebep olmaları nedeni ile uluslararası hukuka göre yargılanmalarını gerekmektedir.”

SINIRDA İNSANLIK DIŞI MUAMELE

Göç edenlerin ilk durağı ve Avrupa’ya açılan kapı olan Yunanistan ilk andan bu yana insan haklarına sığmayacak bir tutum sergilemeye başladı. Mültecilerin üzerine ateş açan ve ölümlerine sebep olan Yunan güvenlik güçleri, denizi botla geçmeye çalışan insanların botlarını delerek ve botların motor benzin hortumlarını keserek onları denizde ölüme sürükleyerek bir insanlık suçu işlemeye başladılar ve halen bu suç devam etmektedir.

Avukat Kamil Ekinci

Konuyla ilgili olarak Avukat Kamil Ekinci’den bu yaşanan insanlık dramının hukuki boyutlarıyla ilgili bilgiler aldık.

MÜLTECİ KİMDİR? NEDİR?

Ekinci, “İlk olarak mültecilik kavramına açıklık getirmek gerekmektedir. 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne göre mülteci; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından. Haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen. Yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen kişidir şeklinde tanımlanır. 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protokolü, mültecilerin uluslararası düzeyde yasal haklara sahip olmasını sağlayan önemli tarihsel gelişmelerin sonucudur. Sözleşme; mülteci tanımını, mültecilerin hakları ve sorumluluklarını belirleyen en temel hukuki belgedir.

1951 CENEVRE SÖZLEŞMESİNİ ŞERH KOYDUK

Türkiye, Sözleşmeyi 24 Ağustos 1951 tarihinde imzalamıştır. Fakat sözleşmeyi imzalarken hem 1951 hem de 1967 tarihli düzenlemelere Coğrafi Sınırlama şerhi düşmüştür. Coğrafi sınırlamadan dolayı ulusal ve uluslararası mevzuattaki kavramlar farklılık göstermektedir. Avrupa konseyi üyesi olmayan İran, Irak, Afganistan, Somali, Sudan gibi ülkelerden iltica talebiyle Türkiye’ye sığınanlar coğrafi sınırlama nedeniyle mülteci statüsüne sahip olamazlar.

Mültecileri kabul etmek zorundalar

Yunanistan son olarak iltica taleplerini kabul etmeyeceğini ve sınırı geçmeyi başaranları ülkelerine sınır dışı edeceğini açıklayarak, temel insan haklarından olan iltica ve geri gönderme yasağını ihlal etmiştir. Bu haklar Sadece Cenevre sözleşmesinde düzenlenmiş olmakla kalmayıp, işkence yasağı ve yaşam hakkı gibi jus cogens olarak adlandırılan Uluslararası hukukun emredici hukuk kuralları olup, bu hakların hiç bir şartta ihlali kabul edilemez.

Kaldı ki Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin olağanüstü durumlarda yükümlülüklerin askıya alınmasını düzenleyen 15. Maddesinde de yaşam hakkı ve işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edilemeyeceğini, bu hakların askıya alınamayacağını açıkça düzenlenmiştir.

Ancak ne yazık ki tüm bu gerçekliklere ve gerek uluslararası sözleşmeleri ve hukukun emredici evrensel ilkelerine gözünükapatan ve üç maymunu oynayan Avrupa bugün tüm bu insanlık dışı uygulamalardan Türkiye’yi sorumlu tutacak kadar akıl ve izandan uzaklaşmıştır. Tarih bize Avrupa’nın medeniyet yolculuğunda hala 1940’larda Nazi mezaliminden kaçan mültecilere ateş açan Avrupa’dan çokta ileriye gidemediğini bir kez daha göstermiştir.

SURİYELİLER İÇİN YÖNETMELİK

Türkiye coğrafi sınırlamadan dolayı Suriye’den gelen kişileri mülteci olarak kabul etmediği için hukuki olarak bir kavram kargaşası oluşmuştur. Misafir, muhacir gibi bazı sıfatlar kullanılmış fakat bunlar hukuki olmaktan uzak tanımlamalar olmakla, kavram kargaşası son bulmadığı gibi mağduriyetlere sebep olmuştur. Bu karmaşa 2014 yılında çıkarılan Geçici Koruma Yönetmeliği ile aşılmaya çalışılmıştır. Bu yönetmeliğe göre Geçici koruma: Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak veya bu kitlesel akın döneminde bireysel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen ve uluslararası koruma talebi bireysel olarak değerlendirmeye alınamayan yabancılara sağlanır.

TÜRKİYE ZORLA MI GÖNDERİYOR?

Ekinci. “Hayır, Türkiye’nin zorla göndermesi söz konusu olmadığı gibi şu an için bu insanları göndermesi de söz konusu değil. Bu kişiler sınırlara kendi iradeleri ile gidiyorlar. Burada ki asıl soru, Türkiye mültecileri gönderebilir mi? Türkiye’nin 1951 ve 1967 sözleşmelerinde koyduğu coğrafi sınırlama şerhine göre Avrupa dışından gelen göçmenlerin mülteci sıfatı olmadığı için geçici koruma yönetmeliği çıkarılmış, fakat bu yönetmeliğin 11. Maddesinde Geçici koruma statüsünün kaldırılması yetkisi Bakanlar kuruluna vermiştir. Türkiye adı geçen sözleşme ve yönetmeliğe göre isterse ülke topraklarından mültecilerin tamamının çıkartılmasına karar verebilir. Fakat insani olarak her zaman mazlumun yanında yer alan Türkiye böyle bir düşünce içerisinde olmamıştır.

Editör: TE Bilisim