Bu gece idrak edeceğimiz Berat Kandili öncesinde merak edilen konuların başında Nafile namazı geliyor. Berat Kandilini ibadetle geçirmek isteyen Müslüman vatandaşlar, bu gece nasıl Nafile namazı kılacağını merak ediyor. Bu kutlu günde günahlardan arınma manasına gelen Berat Kandilinde kaç rekat olduğu ve detaylı bilgi haberimizde. Peki, Nafile namazı nedir, kaç rekattır? Nafile namazı nasıl kılınır?

NAFİLE NAMAZI NEDİR, KAÇ REKATTIR? NAFİLE NAMAZI NASIL KILINIR?

Nafile namaz, farz ve vacib olan namazların dışında belli günlerde veya günün belli saatlerinde kılınan namazlardır. Nafile namazlar, Peygamber Efendimizin uygulamalarına dayanılarak belirli zamanlarda veya bazı vesilelerle ya da kişinin kendi isteğiyle herhangi bir zamanda Allah’a yakınlaşmak ve sevap kazanmak amacıyla kılınan namazlardır. Bunlar gönüllü olarak kendiliğinden kılındığı için “gönüllü (tatavvu) namazlar veya arzuya bağlı namazlar” olarak da adlandırılır. İşte nafile namazlar ve çeşitleri…

a) Teheccüt Namazı
“Hem uyumak hem uyanmak” anlamına gelen teheccüd sözcüğü, terim olarak “geceleyin uyanıp namaz kılmak ve gece namazı” anlamındadır. Dilimizde teheccüt kelimesi, farz ve vâcip namazlarla teravihin dışında, geceyi ihya için kılınan namazların tümünü ifade edecek şekilde kullanılmaktadır. Rivayet edildiğine göre Peygamberimiz yatsıyı kıldıktan sonra ve vitiri kılmadan uyur, gecenin ortalarından sonra uyanıp bir müddet namaz kıldıktan sonra vitir namazını ve daha sonra sabah namazının sünnetini kı-
lardı (Müslim, “Salâtü’l-müsâfirîn”, 26). Teheccüt namazının rek‘at sayısı, bu konuda çeşitli rivayetler bulunmasından
dolayı net olarak belli olmamakla birlikte dört veya sekiz rek‘at olarak kılınabileceği gibi iki rek‘at olarak da kılınabilir.

b) Kuşluk Namazı
Diğer adı, “duhâ namazı”dır. Peygamberimiz'in kuşluk vaktinde nâfile namaz kıldığına ve arkadaşlarına bu vakitte namaz kılmayı tavsiye ettiğine dair çok sayıda rivayet bulunmaktadır. Peygamberimiz'in kuşluk vaktinde 12 rek‘at namaz kılan kişi için Allah’ın cennette bir köşk bina edeceğini söylediği nakledilmektedir (Tirmizî, “Vitr”, 15). Kuşluk namazı kılmak müstehap olup, güneşin bir mızrak boyu yükselmesinden, yani güneşin doğması üzerinden takriben 45-50 dakika geçmesinden zeval vaktine kadar olan süre içerisinde iki veya dört veya sekiz veya on iki rek‘at kılınabilirse de, en faziletlisi sekiz rek‘at kılmaktır.

c) Evvâbîn Namazı
Evvâb “tövbe eden, sığınan” anlamına geldiğine göre evvâbîn namazı, tövbe eden ve Allah’a sığınanların namazı demektir.  Peygamberimiz “Kim akşam namazından sonra kötü bir şey konuşmaksızın altı rek‘at namaz kılarsa, bu kendisi için on senelik ibadete denk kılınır” demiştir (Tirmizî, “Salât”, 202). Ayrıca kendisinin de akşam namazından sonra altı rek‘at namaz kıldığı rivayet edilmektedir (Şevkânî, Neylü’l-evtâr, III, 64). Bununla birlikte Peygamberimiz'in evvâbîn namazının kuşluk vakti kılınacağını ifade ettiği de hadis kitaplarında yer almaktadır (Müslim, “Salâtü’l-müsâfirîn”, 19). Altı rek‘atlık bir namaz olan evvâbîn namazı, tek selâmla kılınabileceği gibi üç selâmla da kılınabilir.

d) Tahiyyetü’l-mescid
Tahiyyetü’l-mescid, mescidin selâmlanması, saygı gösterilmesi demek ise de esasında mescidlerin sahibi olan Allah’a saygı ve tâzim anlamını içermektedir. Bu bakımdan Peygamberimiz “Biriniz mescide girdiğinde, oturmadan önce iki rek‘at namaz kılsın”  buyurmuştur (Müslim, “Salâtü’lmüsâfirîn”, 11). Şâfiî mezhebine göre mescide ne zaman girilirse girilsin bu namazın kılınması müstehaptır. Hanefîler’e ve Mâlikîler’e göre ise kerâhet vakitlerinde mescide giren kimsenin bu namazı kılması mekruhtur. Kişi bunun yerine tesbih ve tehlîlde bulunarak ve salavat getirerek mescidi selâmlamış olur. Normal vakitlerde mescide girdiği halde tahiyyetü’l-mescid kılamayan kimsenin, bunun yerine dört defa “Sübhânellahi ve’l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü
ekber” demesi menduptur. Cuma vakti hatip hutbedeyken mescide giren kimse Hanefî ve Mâlikîler’e göre tahiyyetü’l-mescid kılamaz. Şâfiîler’e ve Hanbelîler'e göre ise uzatmamak ve iki rek‘atı geçmemek şartıyla bu durumda tahiyyetü’l-mescid kılınır.
Mescide günde birden fazla girilmesi halinde bir kere tahiyyetü’l-mescid kılmak yeterlidir. Mescide girildikten sonra tahiyyetü’l-mescid kılmadan oturulursa, Hanefî ve Mâlikîler’e göre bu namaz, yine de kılınabilir; ancak oturmadan önce kılmak daha faziletlidir. Şâfiîler’e göre ise eğer kişi kasten oturmuşsa bu namaz sâkıt olur. Bir mescide, herhangi bir namazı kılmak için veya farz kılmak ve imama uymak niyetiyle girmek ve oturmadan o namaza başlamak da tahiyyetü’lmescid yerine geçer.

e) Abdest ve Gusülden Sonra Namaz
Peygamberimiz “Her kim şu benim aldığım gibi abdest alır ve aklından bir şey geçirmeyerek iki rek‘at namaz kılarsa geçmiş günahları affolunur” buyurmuştur (Buhârî, “Vudû”, 14; Müslim, “Tahâret”, 5, 6, 17). Bu sebeple, abdest alındıktan sonra veya gusül yapıldıktan sonra iki rek‘at namaz kılmak güzel karşılanmıştır. Bu namaz, Hanefîler’e göre mendup (müstehap), Şâfiîler’e göre sünnettir. Bununla birlikte abdest aldıktan hemen başka bir sünnet veya farz namaz kılınacaksa, kılınan namaz aynı zamanda abdest
namazı yerine de geçer. İhrama girmek için iki rek‘at namaz kılmak da müstehap görülmüştür.

f) Yolculuğa Çıkış ve Yolculuktan Dönüş Namazı
Peygamberimiz'in yolculuğa çıkarken ve yolculuktan döndükten sonra iki rek‘at namaz kıldığı rivayet edilmektedir (bk. Müslim, “Müsâkat”, 21). Bu namaz, yolculuğa çıkarken işlerini kolaylaştırması ve sağ salim yuvasına kavuşturması için Rab Teâlâ’ya yakarmak, yolculuktan döndükten sonra da yuvasına, eşine, dostuna kavuşturduğu için teşekkür etmek için kılınır ve menduptur. Faziletli olan, yolculuğa çıkarken evde, yolculuktan döndükten sonra mescidde kılmaktır.

g) Hâcet Namazı
İnsanlar hayatları boyunca birçok şeye ihtiyaç duyarlar, birçok şeye kavuşmayı arzu ederler. Bunlar doğaldır. Dünyalık veya âhiretlik bir isteği ve dileği bulunan, bir şeye ihtiyaç duyan kimse ihtiyaçlarını karşılamak veya arzularına ulaşmak için öncelikle onlara götürecek sebeplere tutunmalı, ayrıca bunların gerçekleşmesi için Allah’tan yardım istemelidir. Peygamberimiz
bu hususta şöyle buyurmuştur: “Kimin Allah’tan veya insanlardan bir dileği varsa, şartlarına uygun güzel bir abdest alsın, sonra Allah’ı övgüleyip senâ etsin, Allah resulüne salât ve selâm getirsin. Daha sonra şöyle desin: Lâ ilâhe illallâhü’l-halîmü’l-kerîm. Sübhânallâhi Rabbi’l-arşi’l-azîm. Elhamdü lillâhi rabbi‘l-âlemîn; Es’elüke mücîbâti rahmetike ve azâime mağfiretik; ve’l-ismete min külli zenbin ve’l-ganîmete min külli birrin ve’sselâmete min külli ism. Lâ teda’ lî zenben illâ gaferteh; ve lâ hemmen illâ ferrecteh; velâ hâceten hiye leke rıdan illâ kadaytehâ. Yâ Erhame’r-râhimîn!” (Tirmizî, “Salât”, 140, 348). Hâcet namazı dört veya on iki rek‘at olarak kılınır. Dört rek‘at olarak kılındığı takdirde birinci rek‘atında Fâtiha’dan sonra üç Âyetü’l-kürsî, diğer üç rek‘atında ise Fâtiha’dan sonra birer kere İhlâs, Felâk ve Nâs sûreleri okunur. Namazdan sonra hadiste bildirilen hâcet duasını okur ve isteğini Cenâb-ı Rabbi’l-âlemîn’e iletir. “Hak tecellî eyleyince her işi âsân eder Halk eder esbâbını bir lahzada ihsân eder.”

h) İstihâre Namazı
İstihâre “hayırlı olanı istemek” anlamına gelir. İnsanlar, kendileri için önemli olan bir karar verecekleri veya bir seçim yapacakları zaman, bazan belki eldeki verilerin yetersizliği sebebiyle veya çeşitli sebeplerle dünya ve âhiret bakımından kendileri için hangi seçimin hayırlı olacağını kestiremezler ve bunu bilmek için çeşitli çarelere başvururlar. Meselâ, Peygamberimiz'in nübüvvetle görevlendirildiği sıralarda Araplar’dan bir kimse yolculuğa çıkmak istediğinde, bu yolculuğun kendisi için hayırlı olup olmadığını anlamak için fal oklarına başvururdu. Peygamberimiz bu âdeti kaldırarak onun yerine istihâreyi getirmiş ve şöyle buyurmuştur:

“Biriniz bir iş yapmaya niyetlenince farzın dışında iki rek‘at namaz kılsın ve şöyle desin: Ey Allahım, ilmine güvenerek senden hakkımda hayırlısını istiyorum, gücüme güç katmanı istiyorum. Sınırsız lutfundan bana ihsan etmeni istiyorum. Ben bilmiyorum, ama sen biliyorsun, ben güç yetiremem ama sen güç yetirirsin. Ey Allahım! Yapmayı düşündüğüm bu iş, benim dinim, dünyam ve geleceğim açısından hayırlı olacaksa, bu işi benim hakkımda takdir buyur, onu bana kolaylaştır, uğurlu ve bereketli eyle. Yok eğer benim dinim, dünyam ve geleceğim için kötü ise, onu benden, beni ondan uzaklaştır. Ve hayırlı olan her ne ise sen onu takdir et ve beni hoşnut ve mutlu eyle!” (Buhârî, “Teheccüd”, 25; Tirmizî, “Vitr”, 15). Peygamberimiz'in öğrettiği duanın anlamından da anlaşılacağı gibi istihâre, bir bakıma yapılacak işin hayırlı olmasını veya hayırlı ise gerçekleşmesini Allah’tan dilemek ve O’na danışmak demektir. İstihâre yapmak isteyen kişi, kalbinden her şeyi atarak ve kalbini bütünüyle bu işe teksif ederek iki rek‘at namaz kılmalı ve ardından Peygamberimiz'in öğrettiği bu duayı yapmalıdır. Samimi olarak yapıldığı takdirde Allah’ın hayırlısını lutfedeceğine ümit bağlanır, kalbe doğuş olabilir. İstihârenin sonucunda bir rahatlık ve ferahlık hissedilirse o işin hayırlı olacağına, buna karşılık sıkıntı ve darlık hissedilirse, olumsuz olacağına yorulur. İstihâre gündüz yapılabileceği gibi tam konsantre olmak, iyice yoğunlaşmak için geceleyin hemen yatmadan önce yapılması tavsiye edilir. İstihâre namazını kılıp yattıktan sonra, Allah bunu samimi olarak isteyenlere bir işaret veya ipucu verir. Birinci defada sonuç alınamazsa üç kere veya yedi defa tekrarlanabilir. Kişi bu duanın Arapça’sını okuyabileceği gibi Türkçe anlamını da okuyabilir. İstihâre için uykuya yatma ve rüya bekleme şartı yoktur.

i) Tövbe Namazı
Günah ve çirkin sayılan işleri yapmaktan kaçınmak dinimizin emridir. Bununla birlikte insanlar suç ve günah işleyebilirler. Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şeriflerde bir günah işlenmesi durumunda, kişinin günahta ısrar etmeyerek hemen tövbe etmesi gerektiği ve Allah’ın içten yapılan tövbeleri kabul edeceği belirtilmiştir. Esasen tövbe ve istiğfarda bulunmak için günah işlemiş olmak gerekmez. Peygamberimiz, geçmiş-gelecek günahlarının affolunduğu/affedileceği bildirildiği halde, günde yetmiş kere, yüz kere tövbe istiğ-
farda bulunmuştur. Özellikle mübârek gecelerde ve seher vakitlerinde olmak üzere, kıldığı namazların sonunda selâm vermeden önce ve selâmdan sonraki tesbîhatın ardından kulun tövbe ve istiğfarda bulunması durumunda, Cenâb-ı Allah’ın bağışlaması umulur. Ayrıca Peygamberimiz tövbe namazına ilişkin olarak, “Bir kul günah işler de sonra kalkıp güzelce abdest alıp temizlenir ve iki rek‘at namaz kılarak Allah’tan bağışlanmak dilerse Allah onu mutlaka affeder” buyurmuş ve arkasından şu âyeti okumuştur: “Onlar çirkin bir iş yaptıklarında ya da kendilerine zulüm ve haksızlık ettikleri zaman hemen Allah’ı hatırlayıp, günahlarının affedilmesini isterler; zaten günahları Allah’tan başka kim affedebilir ki! Bunlar o günahı bile bile bir daha yapmazlar” (Âl-i İmrân 3/135). Tövbe namazı iki rek‘at olarak kılınabileceği gibi daha fazla da kılınabilir.

j) Tesbih Namazı
Tesbih namazı, ömürde bir kez olsun kılınması tavsiye edilen mendup bir namazdır. Peygamberimiz amcası Abbas’a “Bak amca sana on faydası olan bir şey öğreteyim; bunu yaparsan günahlarının ilki-sonu, eskisi-yenisi, bilmeyerek işlediğin-bilerek işlediğin,  küçüğü-büyüğü ve gizli yaptığın-açıktan yaptığın on türlü günahını Allah bağışlar” diyerek bu namazı tavsiye etmiş ve öğretmiş, Abbas bunu her gün yapamayız deyince Peygamberimiz, bu namazın haftada bir, ayda bir, yılda bir veya ömürde bir defa kılınması-
nın yeterli olacağını belirtmiştir (Ebû Dâvûd, “Tatavvu’”, 14, “Salât”, 303;Tirmizî, “Salât”, 350, “Vitr”, 19).

Tesbih namazı dört rek‘at olup şöyle kılınır: Allah rızâsı için namaz kılmaya niyet edilerek namaza başlanır. Sübhâneke’den sonra 15 kere Sübhânellâhi ve’l-hamdülillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber denir. Sonra eûzü besmele çekilir, Fâtiha ve sûre okunduktan sonra 10 kere daha tesbih edilir yani ‘Sübhânellâhi ve’l-hamdülillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber’ denilir. Bu tesbih, rükûa varınca 10 kere, rükûdan doğrulunca 10 kere, birinci secdede 10 kere, secdeden kalkınca 10 kere, ikinci secdede 10 kere söylenir. Böylece her rek‘atta 75 tesbih yapılmış olur. İkinci rek‘ata kalkılınca yine 15 kere tesbih okunur, ardından geri kalan kısım
aynı şekilde tekrarlanır ve böylece 4 rek‘at tamamlanmış ve toplam üç yüz tesbih edilmiş olur. Aslolan herkesin bu namazı tek başına kılmasıdır. Tesbih namazında sehiv secdesini gerektiren bir şey olursa, sehiv secdesi normal olarak yapılır, o secdelerde bu tesbih yapılmaz.

k) Yağmur Duası
Bir bölgede kuraklık olması durumunda o bölge sakinlerinin mümkünse topluca bölge dışına, açık bir alana çıkıp tövbe istiğfardan sonra Cenâb-ı Allah’tan bolluk ve berekete vesile olacak yağmur göndermesini istemeleri, bunun için dua etmeleri, yalvarıp  yakarmaları sünnettir. Bu duaya “istiska duası” denir ki, su isteme, yağmur isteme anlamına gelir. Yağmur duasına çıkıldığında duadan önce iki rek‘at namaz kılınabilir.

Rivayet edildiğine göre Peygamberimiz bir cuma günü hutbe okurken bir adam gelip, “Ey Allah’ın elçisi! Hayvanlar telef oldu, dua et de Allah bize yağmur versin!” demiş, Peygamberimiz de bunun üzerine ellerini kaldırarak, “Allahümme, eskınâ! Allahümme, eskınâ!” (Ey Allahım! Bize su ver, yağmur ver)” diye dua etmiş ve bu duanın ardından gökte hiçbir yağmur belirtisi yokken birden bulutlar görünmüş ve ardından yağmur yağmaya başlamıştı. Bu durum bir hafta sürdü. Ertesi cuma bir adam gelerek “Ey Allah’ın
elçisi, yağmur sebebiyle, mallarımız telef oldu, yollarımız kapandı. Allah’a dua etseniz de şu yağmuru durdursa!” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz Allahümme havâleynâ velâ aleynâ. Allâhümme! ale’l-âkâm ve’d-dırâb ve butîni’l-evdiye ve menâbiti’ş-şecer (Allahım! Üzerimize değil, çevremize; Allahım, dağlara, tepelere, vadilerin içlerine ve ağaç biten yerlere) diye dua etti ve yağmur hemen kesildi (Buhârî, “İstiska”, 6; Müslim, “İstiska”, 2, 8). Bazı rivayetlerde, yağmur duasına çıkıldığında Peygamberimiz'in iki
rek‘at namaz kıldırdığı, namazda açıktan okuduğu, namazdan sonra ridâsını çıkarıp ters çevirerek giydiği ve kıbleye dönüp ellerini omuz hizasına kadar kaldırarak dua ettiği belirtilmiştir (Müslim, “İstiska”, 1). Yağmur duası, sulamak ve bol yağmur almak için başka tedbirler almaya engel değildir; müminler hem tabii ve teknik tedbirleri alır, hem de her şey iradesine bağlı bulunan Rablerine dua ederler.

l) Küsûf ve Hüsûf Namazları (Güneş ve Ay Tutulması Esnasında Namaz)
Güneş tutulmasına küsûf, ay tutulmasına hüsûf denir. Peygamberimiz oğlu İbrâhim’in öldüğü gün güneş tutulması üzerine şöyle demiştir: “Ay ve güneş Allah’ın varlığını ve kudretini gösteren alâmetlerdir. Bunlar hiç kimsenin ölümünden veya yaşamasından/doğmasından dolayı tutulmazlar. Ay veya güneş tutulmasını gördüğünüz zaman, açılıncaya kadar namaz kılın,
dua edin” (Buhârî, “Küsûf”, 1, 15).

Güneş tutulduğu zaman, ezansız ve kametsiz olarak, en az iki rek‘at olmak üzere toplu olarak namaz kılınır. İmam her rek‘atta normal namazlara göre daha uzun ve açıktan kıraatte bulunur. Namazdan sonra imam kıbleye karşı ayakta veya cemaate dönük şekilde oturarak dua eder. Cemaatle kılınmadığı durumlarda bu namaz tek başına da kılınabilir. Küsûf namazının sünnet olduğu ve cemaatle kılınmasının daha faziletli sayıldığı konusunda müctehidler arasında görüş birliği bulunmakla birlikte, hüsûf namazının sünnet olup olmadığı ve cemaatle kılınıp kılınmayacağı tartışmalıdır. Ebû Hanîfe ve Mâlik, ay tutulması güneş tutulmasından daha fazla olduğu halde Peygamberimiz'in bu sebeple namaz kılmadığını öne sürerek, hüsûf namazının sünnet olmadığını söylemişlerdir. Ancak böyle bir durumda tek başına iki rek‘at namaz kılınabilir, müstehaptır. Şâfiî ve Ahmed b. Hanbel’e göre ise hüsûf namazı da küsûf namazı gibi sünnettir, cemaatle kılınır. Şiddetli rüzgâr, aşırı yağmur, aşırı soğuk ve benzeri durumlarda, bunların can ve mal kaybına yol açabilecek doğal âfete dönüşmemesi için dua etmek ve bu anlamda iki rek‘at namaz kılmak güzel (müstehap) bulunmuştur. Nitekim Peygamberimiz şiddetli bir rüzgâr estiğinde şöyle dua etmiştir: “Allahım! Senden rüzgârın en hayırlısını, rüzgârla gönderdiklerinin en hayırlısını isterim. bu rüzgârın kötülüğünden, bu rüzgârdakilerin kötülüğünden ve rüzgârla gönderdiğin şeylerin kötülüğünden sana sığınırım” (Tirmizî, “Da‘avât”, 48, 88; Müslim, “İstiska”, 15). Bu durumlarda namaz ve dua, tabiat olaylarının insanlarda ve çevrede hâsıl edebileceği olumsuz etkilere karşı Allah’tan yardım dileme mahiyetindedir.

m) Mübarek Gecelerde Namaz Kılmak
Müslümanlar için çeşitli sebeplerle mübarek sayılan birçok gece mevcuttur. Üç ayların birincisi olan recep ayının ilk cuma gecesi Regaib gecesi ve 27. gecesi de Mi‘rac gecesidir. Üç ayların ikincisi olan şâban ayının 15. gecesi Berat gecesidir. Üç ayların üçüncüsü olan ramazan ayının 27. gecesi ise Kadir gecesidir. Bu mübarek gecelerle ilgili özel nâfile namaz yoktur. Fakat bu geceleri vesile ederek nâfile namaz kılmak, Kur’ân-ı Kerîm okuyarak üzerinde düşünmek, tezekkür ve tefekkür etmek yararlı olur. Peygamberimiz Kadir gecesinde nasıl dua edebileceğini soran Âişe vâlidemize şöyle demesini tavsiye etmiştir: Allahümme, inneke afüvvün tühibbü’l-afve fa‘fü annî (Ey Allahım! Sen şüphesiz çok affedicisin, affetmeyi seversin, beni affet) (Tirmizî, “Da‘avât”, 84).

Editör: TE Bilisim