Mehmet Emin Saraç Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencileri /  Özel Haber

Hemen hemen hepimiz “Nasıl matematik sorusu çözülür?”ün cevabını biliriz.

1- Önce soruyu oku ve güzelce anla.

2- Sorunun sonunda senden ne istendiğini kavra.

3- Soruda verilen bilgiler ışığında çözmeye başla.

4- Adım adım, dikkatli bir şekilde çöz.

 Peki ya bir adımda tıkanırsak ve devamı gelmezse? İşte böyle bir durumda yukarıda saydığımız işlemleri, en baştan ve daha dikkatli bir şekilde gözden geçiririz.

1- Soruda bana verilen bilgileri anladım mı? Eğer bu aşamada bir sıkıntı varsa hemen çözmeye başlarız. Burada bir sıkıntı yoksa 2. maddeyi kontrol etmeye geçeriz.

2- Benden ne istendiğini anladım mı? Şayet burayı anlamadıysak buradan itibaren çözmeye başlarız. Farz edelim ki bizden “x+y” isteniyor.

3- Bu aşamadan sonra önce “x”i mi yoksa “y”yi mi önce bulmamız gerektiğine karar veririz ve işlem adımlarına geçeriz. Buraya kadar da bir sıkıntı yoksa anlarız ki işlemlerde bir hata yaptık.

4- Ve bu sefer 1. işlemden itibaren kontrol ederiz. Hangi işlemde, niçin hata yaptım? Fark ederiz ki (mesela) 6. İşlemde ilk hatamızı yaptık. Ve hata sebebimiz: verilen bilgileri doğru anladık ama işleme yanlış döktük ise çözümü basittir. Bu hatayı hemen düzeltebiliriz. Ama eğer; işlem doğru fakat verilen bilgiler çerçevesinde değilse, bunu düzeltmek biraz daha uğraştırıcıdır ve biraz daha zaman alır. Yine de düzeltilemez değildir. İlk hatamızı 6. adımda yaptığımızı fark ettik ve bu hatamızı düzelttik. Şimdi bu düzelttiğimiz adımdan sonra 7. adım, 8. adım yeni işlemler yapıyoruz. Çünkü doğru işlemin ne olduğunu bulduk. Ve bundan sonrası da çorap söküğü gibi gelir zaten. Aklımızın bir köşesinde, verilen bilgileri ve bizden isteneni muhafaza ederek doğru sonuca ulaşırız.

 ***

Kulluk ve ümmet bilinci…

 Peki bu matematik bizim ne işimize yarayacak? Evet, sadede gelelim. Bu matematik sorusu ve çözüm adımları elbette birer sembol. Bize verilen bilgilerin Kur’an, siyer, hadisler ve fıkıh olduğunu düşünelim. Bizden istenen “x+y”nin de, x’in kulluğumuzu ve y’nin ise toplum ve ümmet bilincini sembol ettiğini düşünelim. Bu ışıkta; yaşadığımız kişisel, toplumsal ve evrensel bütün sorunları adım adım çözelim. Çünkü tıkandık, ileriye gidemiyoruz. İlerlemeye kalksak daha büyük bir sorun çıkıyor karşımıza. Zira çözmeye en baştan başlamıyoruz. Dönüp de önceki hatalarımıza, geçmişimize, tarihe dönüp bakmıyoruz. Ve ilk yapmamız gereken, tıpkı matematik sorusundaki gibi “Verilenleri anladım/k mı?” sorusunu yöneltmek. Yani “Kur’an’ı ve Resulullah’ı (sav) anladım/k mı?”. Anladıysak, “Bizden ne istendi?” Kulluk ve ümmet bilinci… O zaman yaşadığımız sorunun çözüm aşamasına başlıyoruz. Önce kulluğumuzun geçmişine dönüp “ Nerelerde hata yaptım?” sorusunu soruyoruz. Ve cevabına göre tövbe edip, doğru adımlar atmaya gayret ediyoruz. Ama “x”i bulmak yetmiyor. Sıra “y”de. “Y”yi bulmak içinse tarih okuyoruz ve öğreniyoruz. Böylece toplumsal hatalarımızın geçmişlerini ve ilk patlak verdiği yerleri buluyoruz. Sorunu analiz edip çözümleri için topluca, ümmetçe faaliyete geçiyoruz. Buradaki en önemli nokta ise “Kur’an’ı ve sünneti doğru anlamadığımız için mi hata yaptık?” yoksa “Doğru anladık da yanlış mı uyguladık?” sorusudur. Yaşadığımız bütün problemler için bunu uyguladığımızda doğru sonuca ulaşırız Allah’ın izniyle. Ve son olarak şunu unutmayın ki; matematik problemleri tükenmez kalemle değil, kurşun kalem ve silgiyle çözülür.

Meryem Çevik

 ***

Endülüs

O, belki de buranın en ümitsiz vakasıydı. Buradan asla çıkamayacak ve sonsuza kadar ruhunu sömürmelerine izin verecekti. Hapishanenin en kötü tarafı buydu işte ruhunuzu, hayallerinizi, düşüncelerinizi sömürürdü. Oysaki buraya girmeden önce büyük bir ilim adamıydı, halkına, insanlarına altın çağı yaşatmıştı. Neden böyle bir insanı hapse atarlardı ki?.. Hangi sebeple? Ama belki de asıl sorulması gereken soru neden değil nasıldır, sonuçta onların her zaman geçerli bir sebebi vardır.

 Daha en başından büyük biri olacağı belliydi. Öyle ya küçükken ne kadar ciddi olduğunu göstermek amacıyla gemilerini bile yakmıştı. Çok gözü karaydı. Uzun yıllar çalıştı, İslam'a bağlı bir adamdı. Kendi dinini korur, gözetirdi. Başarısını buna bağladığını söylediği çok zamanlar olmuştur. Tabii tüm bu gözü karalık, inanç, hırs onu dünyanın en önemli üçüncü İlim adamı yapmaya yetti de arttı. Çok iyi zamanlardı icatlar, kitaplar, keşifler içerisinde 300.000 kitabın olduğu mükemmel bir kütüphanesi bile vardı. Ama elbette kışın ardından yaz geldiği gibi yazın ardından da kış gelir. Bu kadar başarı üzerine düşmanları yavaş yavaş hareketlenmeye başladı, sonuçta su uyur, düşman uyumaz değil mi? Her hamlelerinde ondan bir parça aldılar. Çok canını yaktılar, çok iftiralar attılar. En sonunda fikirlerinin çalıntı olduğu iddiası ile onu buraya, bu hapse attılar, kitaplarını yaktılar, icatlarını, eserlerini parçaladılar, umutlarını çaldılar. O fevkalade kütüphaneden bize sadece 30 kitap bıraktılar ve şimdi gariptir Kendileri bile buna pişman...

 Ama elbette bu kışın ardından da yaz geldi. Belki onun ölümüne yetişemedi ama torunlarına yetişti. Şimdi onlar atalarına yapılan haksızlığı bir yandan gün yüzüne çıkarmaya çalışıyor bir yandan onun mirasını devam ettiriyorlar. Ve bu yolda yalnız da değiller. O ki Tarık Bin Ziyad, Abbas İbn Firnas, Ebu'l Kâsım, o ki Emir Malik, o ki Endülüs yalnız bırakılabilir mi hiç?

Ravzanur Koç - Hazırlık -F

 ***

Gece

Baykuşlar gezer karanlıkta,

Kuşlar uçamaz artık kabadayılar arasında.

İnsanlar da böyle mahzun ve biraz da çekingen…

Sadece yarasalar hakim o gece karanlığına.

Fakat İstanbul bir ışık demeti,

Parlıyor o gece karanlığına inat yıldız misali.

Yedi Tepeli Şehir için hayat yeni başlar.

Yıldız kayması gibi biri doğar diğeri batar.

Belki canlılar gece uyurlar…

Boğaz’ın uyanma saatidir gece.

Artık bu koca şehrin bekçisi,

Altın boynuzun eşi.

Ebra Nisa Demiroğlu - Hazırlık -E

*** 

Karanlık

Islak gözlerin kimi arıyor küçük kız?

Korkuyor musun insanlardan?

Kimin için titriyor çenen?

Yine hangi mahlûk zulmediyor!

 

Bileklerini acıtmıyor mu zincirlerin,

Yoksa alıştın mı bu acıya?

Alışma küçük kız, alışma.

Alışırsan kaybedersin.

 

Kimse neden konuşmuyor?

Bu karanlıkta tek bir ışık bile yok mu?

Ağlamak yetiyor mu küçük kız,

Herkes gözyaşlarının dilinden anlıyor mu?

 

Sabah olacak küçük kız,

Elbet bir gün sabah olacak.

Ve güneş tekrar batana kadar,

Gözlerin de zincirlerin de parlayacak.

 Sıla Akçay - Hazırlık -E

 *** 

Mesele

Yapmaksa bütün mesele,

Hayaller neye yarar.

Görmekse bütün mesele,

Körler kadere ağlar.

Sevgi senin rüyanla yaşamaksa

Her gecenin ardından gün değil de nefret doğar.

Nefret sabahlarından isyan,

İsyandan sensizlik doğar.

Sensizlik... Ölüm ölüm sensizliktir mesele bana.

Yağmur Albayrak - Hazırlık -G

 ***

Sanki

Gözlerim donuk karşıya bakıyorum.

Soğuk havanın etkisiyle ellerim buz tutuyor.

Sağımda tabutçu solumda mezarlık,

Karşımdaki karalanmış duvar konuşuyor.

 

Sarı bir yaprak düşüyor önüme,

Kopmuş dalından rüzgar savurmuş.

Mezar taşları çağırıyor sanki beni,

İçimdeki hatıralar bir bir konuşmuş.

Betül Yanartaş - Hazırlık -F

Editör: TE Bilisim