Hazırlayan: Uluslararası Fatih Sultan Mehmed Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencileri

İslam dünyasından kastımız muhtelif coğrafyalarda yaşayan ve bir ulus devleti sınırları içerisinde o ülkenin vatandaşı olmasına rağmen, kendisini Müslüman olarak tanımlayan ve İslam’ın bir ferdi olduğunun bilincinde olan herkesi kastediyoruz. Fe Eyne Tezhebûn?-Bu gidiş nereye? (Tekvîr,26)

Allah’ın yaratılış gayesini yerine getirebilmek için bu fani dünyaya geldik. Kendi dünyamıza bakarsak Müslümanlık dediğimiz şey nereye gidiyor? Durun, ben sizlere biraz bahsedeyim nereye gittiğini. Müslüman âlemi dışındaki hemen herkes inançlarına uygun bir şekilde yaşayıp aynı zamanda dünyaya yenilikler katma uğraşındalar. Kimi para, mal ve mülk peşinden koşar, kimisi kendi derdine ve sıkıntılarına çözüm yolu bulmaya çalışır.

Peki, bundan Müslüman âleminin haberi var mı? Biz bu arada mübarek ramazan ayında bile fıkhi bilgileri alaya alır tarzda muhabbetler peşinde olup sonra da hemen hiçbiri dinin esasına ait olmayan meseleleri ekranda din diye anlatmaya çalışıyoruz.

Ancak, bunlar güzel dinimizin kusuru değildir. Aksine bu bizim ne kadar dinimizden haberdar olmadığımızın ve dinimizi ne kadar göz ardı ederek yaşadığımızın bir göstergesidir. Şimdi, bizler kendimizi dünyanın en güçlü devletlerinden biri olarak görüyoruz. Güçlü olabiliriz belki fakat Müslümanlığa ne kadar uygun yaşıyoruz sizce? İslâm coğrafyasında halkın yaşadığı, benimsediği din hakiki manada Müslümanlık olmasa da İslamiyet’e uygun yönetilen devletlerin rahat ve refah içinde olduğunu görüyoruz. Demek ki düşüncemiz doğru problem İslamiyet’te değil biz Müslümanlarda.

“BEN VARIM!” DİYECEK BİR GENÇLİK!

Evet, gerçek şu ki dinimize uygun bir şekilde yaşamıyoruz. Dinimizi nereden öğreneceğimizi ve nasıl güzel bir biçimde yaşayacağımızı bizlere anlatan kim var? Büyük şairimiz Necip Fazıl Kısakürek Gençliğe Hitabesi’nde şöyle der: “Kim var!” diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan fert fert “Ben varım!” cevabını verici, her ferdi “Benim olmadığım yerde kimse yoktur!” duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik… Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nisbette strateji ve taktik sahibi bir gençlik…

Kısacası, bunları anlatmak için Müslümanların elinden sıkı tutup Müslümanlığı diriltecek, büyük hedefleri olan gençliğe lüzum vardır. Kendisini Müslüman olarak tanımlayan insan İslam dünyasına ait bir şahsiyettir. Dünyanın neresinde olursa olsun onun her davranışı, ahlâkı, İslam’ı ve Müslümanları ilgilendirir. Başarısı ve başarısızlığı, iyi veya kötü davranışlarının faturası daima İslam’a ve Müslümanlara kesilir. Bu nedenle mensubiyet anlamında kendisini İslam’a nispet eden her fert, yaptıkları ile bir ümmeti temsil ettiğini düşünerek hareket etmelidir.

İslam, doğduğu gün daha hayatın mürüvvetini görmeden düşmanının ayak seslerini duymaya başlamıştır. Hz. Âdem ile iblisin bidayetten nihayete kadar ebedi düşmanlığı ilan edilmişti. Şu andaki Müslümanların hâlini anlamak için başımızı kaldırıp Müslümanların yaşamış olduğu coğrafyalara bakmak kâfidir. Müslümanlar birbirine girdiler. Batı coğrafyasındaki devletler istediği gibi bazı Müslüman devletleri ele geçirip kontrol altına almaya başladı. Müslüman devletlerinde kardeş kavgaları bitmez oldu. Kardeşliğimizi ve Müslümanlığımızı mahvetmek için ellerinden geleni yapmakta kararlı olanlar, bizleri ayırmaya çalışanlar var. Batı coğrafyasındaki ülkelerle karşı karşıya gelmekten korkmayalım. Kardeşlerimizle aramızı düzeltmeye, bir ve beraber olmaya, tefrikadan, nizadan ve çekişmeden uzak durmaya çalışalım. Birlik ve beraberlikten doğacak kuvvetin dünyada ve ahirette mürüvvetini görelim. Bataklığın İçine düştüğümüz veya düşürüldüğümüz zilletten kurtulmanın yolunu tutalım.

ÜMMETE SAHİP ÇIKALIM

İslam coğrafyasında akıtılan Müslüman kanını görmeye çalışalım. Aksi halde bu fitnenin bir gün bizim de kapımızı çalacağını unutmayalım. Ellerinden gelse bu ümmeti bölge bölge, şehir şehir olarak bölebileceklerini de unutmayalım. Nitekim bu ümmetin üç kıtada sürdürdüğü hâkimiyeti bir dünya savaşıyla kırk parçaya bölerek her birini bir hainin yönetimine bırakmamışlar mıydı? Bu da yetmedi. Şimdi yeni dünyada yeniden parçacıklara bölmeye, Müslümanları birbirine kırdırmak için her türlü fitne ve kötülük getirmeye çalışmalarının altında yatan gerçek budur. Batıların bize yaptığı oyunu görmemek için gözlerin kör olması yetmez, vicdanların da körelmiş olması gerekir.

ALLAH’IN KİTABINA SIMSIKI SARILIN!

İşte, yapılmak istenen tam da budur. Müslümanların gündemine hassas konuları koyup bunlarla sinelerde, kucaklarda biriken kin ve nefretle vicdanların da körelmesini sağlamaktır. Bu sayede bölge insanının aklını başından alıp düşünemez hâle getirerek istedikleri şeyi yapıp yaptırmaktır. Fakat bizler Batıların yaptığı oyuna karşı sarsılmaz imanımız ile dik ve güçlü olarak durmalıyız. Onlara karşı yapacağımız şeyler fazla değildir aslında. İlk önce saflarımızı sıklaştırmaya, kardeşlik duygularımızı tazelemeye, birlik ve beraberliklerimizi güçlendirmeye, ayrılığı körükleyecek duygu, düşünce ve davranışlardan uzak durmaya, Allah’ın kitabına sımsıkı sarılmaya, onun ilkelerini ahlâk edinmeye azami gayreti gösterelim ki aramıza tefrika giremesin. Müslümanları bir çatı altına toplamak zor bir iştir. Fakat yukarıda zikrettiğim kaideleri icraata döksek yeterlidir. Bunları ilk olarak gönlümüze, sonra da tüm Müslümanlara duyurmaya çalışalım. İşittikleri hâlde işitmeyenler gibi olmayalım. Gerçekleri gördükleri hâlde gözlerini kapatan, başlarını çeviren, üç maymunu oynayanlar gibi olmayalım. Yolumuz İslam, rehberimiz Peygamber (sav) ahlâkımız Kur’an, yardımcımız Allah olsun! Vesselam…
[Obada İsam Alesa]

*** 

“ŞİİRHANE”
On Bir Ayın Sultânı
Söndürür mü bir ay on bir aylık hicranı
Yine hoş geldin ey on bir ayın sultanı
On bir ay sensizlik oruç oldu bize,
Bir ay da gel artık sen oruç ol bize
Bu ay da şeytan bile zincirle bağlanır
Geceleri şükredip, tövbe edip ağlanır
Açlık değil, sabır; yokluk değil bereket…
Kavga etme artık otur, biraz tövbe et!
[Recep Talha SANCAK]

***

BİYOGRAFİ KÖŞESİ…

Azerbaycan Kahramanı Mübariz İbrahimov

7 Şubat 1988’de Aliabad’da doğdum. 2005’te lise eğitimini tamamladıktan sonra hemen askeri görevimi yapmak üzere hizmete alındım. Askeri hizmetimi Azerbaycan İçişleri Bakanlığına bağlı Özel Kuvvetler Birliği’nde sürdürdüm.

"Kaçtığımı söylemiştim"

Terter Cephesi’nde görev yapıyordum. 2010 yılının 19 Haziran gecesi kimseye haber vermeden sadece ardımda bir mektup ve şu büyülü iki cümleyi bırakmıştım: “ Şehit olursam üzülmeyin. Vatan sağ olsun...”

Sabah beni yatağımda bulamayınca kaçtığımı zannetmişler ve hemen babamı arayarak askerden kaçtığımı söylemişler. Babam ise komutana şu gurur duyduğum cümleyi söylemiş: “Ben oğlumu bilirim o askerden kaçmaz; sınıra bakın, o gitmişse yalnız çatışma için gitmiştir...”

"Ağır işkenceler ettiler"

Bir kilometre mayın döşeli sınırı aşarak Ermenilerin bulunduğu karakola baskın yaptım. Beş saat boyunca savaştım. En sonunda cephanem bitti. Ölüme de dirime de ağır işkenceler ettiler.

Bizden o kadar korkuyorlardı ki iki ay sonra ölü bedenimi Azerbaycan’a teslim ederken ellerim bağlıydı. Bir orduya karşı savaşmıştım ama tek başıma gitmedim, tam yüz otuz beş Ermeni askerini kendimle beraber götürdüm. Ben inanıyorum ki daha nice Mübarizler çıkacaktır ve bu cennet vatan huzur bulacaktır. Onlar bize işkence ederek canımızı yakamazlar, bizi öldüremezler. Bizim bedenimiz fani, ruhumuz bakidir.
Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm,
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm...
-ERDEM BEYAZIT-
[Recep Talha Sancak]

*** 

Bazı kelimeler çok güzel

Kelimemiz: Tahayyül
Kökeni: Arapça
Anlamı: Düşleme, İmgeleme, hayal etme,
sembolleştirme. Zihinde tasarlanan şey mânasına
gelen hayâl kelimesinden türetilmiş olup
Arapçadan Türkçeye geçmiştir.
[Hazırlayan: Seyfullâh]

Editör: TE Bilisim