Hazırlayan: Abdurrahman Akbaş / İlahiyatçı - Yazar

Birbirimizin derdini dert edinmediğimiz, huzur ve mutluluğumuzu umursamadığımız günümüzde, bölüşecek onca şey olmasına rağmen, her tür paylaşıma sırt çevirmek; "Ben kendime yeterim. Kimseye ihtiyaç duymayacak kadar güçlüyüm!" gibi düşüncelere kapılmak ne kadar da aldatıcı...

Oysa paylaşmak, gerçekte karşısındakinden bir şey istemek değil, ona bir şey vermeyi dilemektir. Bazen doğal bir güzelliği birlikte izlemektir paylaşmak... Yeri geldiğinde korkuları, endişeleri, yeri geldiğinde yetkileri ve yükümlülükleri birlikte sırtlayabilmektir.

Günün Ayeti
“Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl(haksız) yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helak etmeyin (birbirinizin canına kıymayın). Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” Nisâ, 4/29

Sevinci, acıyı, kederi paylaşmak

Sevgiyi, mutluluğu, sevinci, acıyı, kederi, hüznü paylaşmak... Bir ekmeği ikiye bölüşmek... Sevgi dolu bir yüreği, bir fikri ve düşünceyi birbirimize açmak ne kadar da önemlidir.

Paylaşmak, özveri, fedakârlık ve bütün güzellikler adına ne varsa harmanlayıp gönülden gönüle sunmaktır.

Paylaşmak, herkese yüreğimizin kapılarını açmak, hatalı olanları hatalarından dolayı yalnız bırakmamak, hatalarına birlikte yanıp, birlikte ağlamak, o insanlara yanlışlarını göstermek, günahkâr olanlara "tevbe edelim, bir daha dönmemecesine." diyebilmektir.

Paylaşmak, karşımızdaki insanın derdi ile dertlenip, en ufak hüznünü, acısını, bütün azalarımızda hissedebilmek, sevinçlerine kendi sevinçlerimizden daha coşkulu çığlıklar atabilmektir.

İçinde bulunduğumuz şu mübarek ayda paylaşımı imanımızla temellendiren, "Ben"i "Biz" yapan dinimizin, rahmet kaynaklı şu çağrılarına kulak verelim:

“Sevdiğiniz şeylerden Allah için harcamadıkça iyiliğe eremezsiniz, her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir!” (Âl-i İmrân, 3/92)

 “Sizden biri, kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe mümin olamaz.” (Tirmizî, “Sıfatü’l-kıyâme”, 59)

“Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulur, hasta uzvun ızdırabını paylaşırlar.” (Buhari, “Edeb”, 27; Müslim, “Birr”, 66 )

“Komşusu açken kendisi tok yatan gerçek mümin değildir.” (Müslim, “İman”, 74)

Günün Hadisi
Gıybet; kardeşini hoşlanmayacağı bir şekilde anmandır. Kendisine dendi ki; ey Allah’ın elçisi, belirttiğim haslet andığım kişide var ise, Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: “Eğer senin belirttiğin haslet onda var ise sen onun arkasından konuşmuş olursun ama o özellik kendisinde yoksa, ona iftira atmış olursun."

Ramazan ayı kardeşliktir

İşte Ramazan ayı, kardeşliktir, dayanışmadır, paylaşmadır. Allah rızası için karşılıksız vermenin mutluluğunu derinden hissetme, fakirlere, kimsesizlere, yetimlere ve darda kalanlara gönüllerimizi açma vaktidir. Zekâtlarımızı, fitre ve sadakalarımızı ihtiyaç sahipleriyle buluşturma anıdır.

O halde fert ve toplum olarak merhamete, sevgi ve saygıya ve birbirimizi anlamaya muhtaç olduğumuz günümüzde, içinde bulunduğumuz bu ayı yalnız kendi dünyamızda, kendi hanemizde, kendi sofralarımızda yaşadığımız bir neşe olarak görmeyip güzellikleri yoksullarla, yetimlerle, kimsesizlerle ve yüreği yaralı insanlarla paylaştığımız bir ay olarak değerlendirelim. Öyleyse haydi paylaşalım... Şimdi paylaşmak zamanı...

***

Peygamberimiz Ramazan’da fitrenin verilmesi üzerinde önemle dururdu

Zekât ve sadaka toplumun farklı kesimleri arasında köprü kuran, fertler arası duygusal gerilimi engelleyen, sosyal barış ve huzuru temin eden çok önemli bir dinî yükümlülük... Bu bakımdan dilimize “fitre” olarak yerleşen fıtır sadakası (sadaka-i fıtır); Ramazan Bayramı öncesinde yerine getirilmesi istenen malî bir ibadet…

İnsan olarak yaratılmanın ve Ramazan orucunu tutup bayrama ulaşmanın bir şükrü olarak; dinen zengin olup Ramazan ayının sonuna yetişen Müslümanın, belirli kimselere vermesi vacip olan bir sadaka…

Fıtır sadakası, gündüzü oruçla, gecesi namazla ihya edilen Ramazan ayının bereketi... Oruç ile bedenini arındıran Müslüman, fıtır sadakası ile de bayrama erişmenin şükrünü eda eder. İbn Abbâs’tan rivayet edilen bir hadis, hem fıtır sadakasının hikmeti hem de ne zaman ödeneceği konusunda bizleri aydınlatmaktadır:

“Resûlullah (sav) hem oruçluyu (işlediği) faydasız fiillerden ve (söylediği) kötü sözlerden temizlemek, hem de fakirlere gıda (temin etmek) üzere fıtır zekâtını farz kıldı. Artık kim bunu bayram namazından önce öderse, o makbul bir zekâttır. Kim de bunu bayram namazından sonra öderse, o sadakalardan bir sadakadır.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 18; İbn Mâce, Zekât, 21)

Günün Duası
“Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, huşu duymayan kalpten, kabul olunmayan duadan doymayan nefisten sana sığınırım.”

Peygamberimiz fıtır sadakalarının bayramdan önce verilmesini isterdi. Böylece fakir Müslümanların yiyecek ve giyecek gibi bayram ihtiyaçları giderilmiş ve onlara bayram sevinci tattırılmış olacaktı. Abdullah b. Ömer, Allah Resûlü’nün (sav) ashâbına fıtır sadakasından yedirmedikçe Ramazan Bayramı günü (bayram namazına) çıkmadığını nakletmektedir. (İbn Mâce, Sıyâm, 49)

Çeşitli vesilelerle sahabilere tavsiyede bulunan Peygamberimiz bir gün, verecek bir şeyi olmayan Zeyd b. Sabit’e, önemsiz bir şey dahi olsa, halkla birlikte fıtır sadakası vermesini tavsiye etmiştir. (Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr, V, 123 )

Muâz b. Cebel"in anlattığına göre, Hz. Peygamber (sav) bir yolculuk esnasında kendisine, “Sana hayır kapılarını bildireyim mi? Oruç bir kalkandır. Sadaka suyun ateşi söndürdüğü gibi hataları söndürür. Ve (hayır kapılarından) biri de kişinin gece kalkıp namaz kılmasıdır.” buyurmuş ve ardından, “Onlar, korkarak ve ümit ederek Rablerine ibadet etmek için yataklarından kalkarlar. Kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden de Allah için harcarlar. Hiç kimse, yapmakta olduklarına karşılık olarak, onlar için saklanan göz aydınlıklarını bilemez.” (Secde, 32/16-17) âyetlerini okumuştur. (Tirmizî, Îmân, 8.)

***

ORUÇ İLMİHALİ

Fıtır sadakası nedir ve ne zaman verilir?

Fitre/fıtır sadakası/sadaka-i fıtır, Yüce Allah’ın bizleri insan olarak yaratması ve Ramazan orucunu sıhhat içinde tutup bayrama ulaşmanın bir şükrüdür. Temel ihtiyaçlarının dışında nisap miktarı (80. 18 gr. altın veya bu değerde) mala sahip olan Müslümanlar kendileri ve velâyetleri altındaki kişiler için fıtır sadakası vermekle yükümlüdürler. Ancak fıtır sadakası ile yükümlü olmak için bulunması gereken nisap miktarı malın “artıcı” özellikte olması ve üzerinden “bir kameri yıl” geçmiş olması gerekmez. Vacip oluşu, sünnetle sabittir.

Kişi, kendisinin ve küçük çocuklarının fitrelerini vermekle yükümlüdür. Hz. Peygamber (sav), köle-hür, büyük-küçük, kadın-erkek her Müslümana fitrenin gerektiğini ifade etmiştir. Fıtır sadakasının vacip olma zamanı Ramazan bayramının birinci günü olmakla birlikte, bayramdan önce de verilebilir. Hatta bu daha faziletlidir. Bununla birlikte, bayram günü veya daha sonra da verilebilir. Ancak, bayram namazından önce verilmesi müstehap kabul edilmiştir.

Şâfiî mezhebinde ise; fitreyi, meşru bir mazeret bulunmadıkça bayramın birinci gününün gün batımından sonraya bırakmak haramdır. Fitreyi Ramazan’ın ilk günlerinde vermek de caizdir.

Fitrenin hedefi, bir fakirin içinde yaşadığı toplumun hayat standardına göre bir günlük yiyeceğinin karşılanması, böylece bayram sevincine iştirak etmesine katkıda bulunmaktır.

Günümüzde fıtır sadakası miktarının belirlenmesinde, kişinin bir günlük (iki öğün) normal gıda ihtiyacını karşılayacak miktarın ölçü alınması daha uygundur. Kişi dinen zengin sayılanlara, usûlüne (anne, baba, dedeler ve nineler), fürûuna ( çocuk ve torunlar) ve eşine fıtır sadakası veremez. Fitreler bir fakire verilebileceği gibi, birkaç fakire de dağıtılabilir. (Ancak bir kişiye verilen miktar bir fitreden az olmamalıdır. 2022 yılı fitre miktarı asgari 28 TL olarak belirlenmiştir. (DİB, Din İşleri Yüksek Kurulu Fetvaları)

Günün Sözü
“Bütün günahların, gafletin ve şehvetin te‐ meli nefsinin rızasına uygun hareket etmektir. Bütün iyiliklerin uyanıklığın ve iffetin temeli de nefsine muhalefet etmektir.” (Hikemi Ataiyye)
Editör: TE Bilisim