Hazırlayan: Abdurrahman Akbaş / İlahiyatçı-Yazar

Hastalıklar deprem sel felaketleri, bulaşıcı hastalıklar musibetler hiçbir zaman arzu edilen şeyler değildir. Musibetlerin bir kısmı insanların yaptıkları dolayısıyladır. Bir kısmı Yüce Allah’ın koyduğu yeryüzünün tabii, fizik kanunları gereğidir. Veya azap Bir kısmı imtihan, bir kısmı rahmet olarak verilmektedir. Bütün kâinattaki olaylar Yüce Rabbimiz bilgisi ve izniyle meydana gelmektedir. İzin vermediği hadiseler meydana gelmemektedir. Kuşkusuz yaşanan bütün gelişmelerin Allah katında bir anlamı, hikmeti ve değeri vardır. Ancak Yüce Allah bir olayla ilgili açıklama yapmadığı sürece onunla ilgili yapılabilecek yorumlar tahmin ve zandan öteye gidemeyecektir. Vahiy, Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav) ile birlikte kesildiğine göre karşılaştığımız olaylarla ilgili söylenecek her söz kişisel yorumdan öteye geçmez.

Günün Ayeti
“Allah’ın izni olmadan hiçbir musibet başa gelmez. Kim Allah’a iman ederse (güvenir ise) Allah onun gönlünü doğruya yöneltir. Allah her şeyi bilmektedir.” (Tegâbün Suresi, 11)

Abdullah b. Mes"ûd"un naklettiğine göre, Allah Resûlü (sav) bir gün ashâbıyla sohbet ederken elindeki değnekle kumun üzerine bir kare çizer. Karenin ortasına bir çizgi çizerek iki yanına ona bitişen küçük çizgiler ekler. Karenin dışına da başka bir çizgi çizerek bunun ne olduğunu ashâbına sorar. Sahâbe, “Bunu en iyi bilecek, Allah ve Resûlü"dür.” deyince Sevgili Peygamberimiz kumun üzerine çizdiği bu şekli şöyle açıklar: “Bu karenin ortasındaki şu çizgi insandır. Onun yanındaki küçük çizgiler, insanı her yönden saran musibetlerdir. Bunlardan birisi ona isabet etmezse diğeri isabet eder. Kareyi oluşturan kenar çizgileri, insanı kuşatan ecelidir. Karenin dışında kalan çizgi ise insanın ümit ve hayalleridir.” (İbn Mâce, Zühd, 27)

“Acizsiniz ey insan”

Sevgili Peygamberimiz (sav) burada olduğu gibi çeşitli vesilelerle, insanların türlü musibetlerle karşılaşmalarının kaçınılmaz olduğunu dile getirmiştir.

Şu an içinde bulunduğumuz pandemi süreci insanlık için büyük bir felaket, musibettir. Küçük bir virüsün insanlığın gündemini bir anda nasıl değiştirdiğine ve dünyayı büyük bir endişeye sevk ettiği ortadadır. Koronavirüs bize ‘Acizsiniz ey insan’ diyor.

Günün Hadisi
Ebû Hüreyre’den nakledilen bir hadiste Allah Resûlü (sav) mümin ile kâfirin musibetler karşısındaki tavrını şu benzetme ile anlatır: “Mümin, yeşil ekine benzer. Rüzgârla eğilir (fakat yıkılmaz). Rüzgâr sakinleştiğinde yine doğrulur. İşte mümin de böyledir; o da bela ve musibetler sebebiyle eğilir (fakat yıkılmaz). Kâfir ise sert ve dimdik selvi ağacına benzer ki Allah onu dilediği zaman (bir defada) söküp devirir.” (Buhârî, Tevhîd, 31.)

Peki bu musibet karşısında mümince tavrımız ne olmalıdır? Sebepler etkenler ve sonuçlar ne olursa olsun, karşılaşılan ve yaşanan her şey, müminler için imtihandır. Her türlü sıkıntı, zorluk, yokluk, hastalık, dert ve kederin, dünya imtihanının birer parçası olduğu unutulmamalıdır.

Bu imtihandan başarılı bir şekilde nasıl çıkacağız. Yüce İrade bizden ne beklemektedir. Öncelikle başımıza hastalık ve olumsuzluklar gelmeden önce bütün tedbirleri almalıyız. Hastalık başa geldiğinde ise önce sabır, dua azim ile hareket etmeliyiz. Bir dert var ise iki şifası, iki çözümü de vardır. Sıkıntı ve hastalığa çare şifa aramalıyız.

Rabbimizin eşsiz kudretine, ilim ve hikmetine olan inancımızı bir an bile yitirmemeliyiz ve O’na dayanıp O’na güvenmeli ve O’ndan yardım dilemeliyiz. Çünkü imanımız ve dua en büyük gücümüzdür. Öncelikle birimizin başına bir musibet/acı bir şey geldiği zaman, "Biz Allah’a aitiz ve biz O’na döneceğiz. Allah’ım! Başıma gelen musibetin/acının mükâfatını senden bekliyorum, bundan dolayı bana ecir ihsan et, benim için onu daha hayırlısıyla değiştir." diye dua edelim.

Mümin için sabır da en büyük dayanaktır. Ancak sabır yılgınlık ve boş vermişlik değildir. Engel ve kötülükleri aşma çabasıdır. Yüce Allaha teslimiyet ve tevekkül ise güven duyma, huzur ve rahatlıktır. Hastalık ve musibetlerden dolayı Rabbimiz bizlere sevap, ecir vermektedir. Hz. Peygamber (sav) bu müjdeyi şöyle ifade etmiştir: “Vücuduna batan bir dikene varıncaya kadar, Müslüman’ın başına gelen her bir musibet sebebiyle hataları affolunur.” (Buhârî, Merdâ, 1.)

Günün Duası
“Allah’ım, ey insanların Rabbi! Sıkıntıyı gider, şifa ver. Şifayı veren ancak sensin. Senin vereceğin şifadan başka şifa yoktur. Öyle bir şifa ver ki, hastalık nedir bırakmasın.” (Buhârî, "Tıb", 37)

Rüzgârda eğilse de sökülmeyen yeşil ekin

Rabbimiz işlerin sonucunu dünya ve ahirette hayra, iyiliğe çıkaracaktır. Nitekim Sevgili Peygamberimiz veciz üslûbuyla bunu şu şekilde ifade eder: “Müminin hâli ne hoştur! Her hâli kendisi için hayırlıdır ve bu durum yalnız mümine mahsustur. Başına sevinecek bir hâl geldiğinde şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir sıkıntı geldiğinde ona da sabreder; bu da onun için hayır olur.” Müslim, Zühd, 64.

Yine Sevgili Peygamberimiz, müminle kâfirin mukayesesini yaptığı bir hadisinde, belalar karşısında mümini, rüzgârda eğilse bile sökülmeyen yeşil ekine, kâfiri ise, şiddetli bir rüzgâr karşısında kırılan ya da kökünden devrilen bir ağaca benzetmiştir. Mümin müminin dayanağı ve yurdudur. Kardeşlerimizin derdi ve sıkıntısı bizim derdimiz olmalıdır. Hep birlikte millet olarak dayanışma içinde bulunarak bu süreçten çıkmayı Yüce Rabbimiz nasip eylesin.

***

Peygamberimizin Ramazan Günlüğü

Peygamberimiz (sav) müminleri dünya nimetlerine karşı birçok konuşmasında dikkatli olmalarını istemiş ve bu konuda sık sık uyarılarda bulunmuştur. Bu konu ile ilgili olarak şöyle bir olay yaşandı.

Peygamber Efendimiz (sav), ileri gelen Sahâbîlerden Ebu Ubeyde bin Cerrâh'ı Bahreyn'e göndermişti. Bahreyn halkının vergisini toplayıp Medine'ye getirecekti.

Bir gün Ebû Ubeyde Bahreyn'den döndü. Bunu haber alan Medineli Müslümanlar, o gün sabah namazında Mescid-i Nebevî'de toplandılar.

Peygamber Efendimiz, namazı kıldırdıktan sonra kalkıp giderken Müslümanlar onun önünde durdular. Allah'ın Elçisi onların bu halini görünce gülümsedi:

"Ebû Ubeyde'nin Bahreyn'den bir şeyler getirdiğini duymuş olmalısınız" buyurdu. "Evet yâ Rasûlallah! Duyduk" dediler.

O zaman Efendimiz onlara şunu söyledi: "Öyleyse gözünüz aydın; sizi memnun edecek şeyleri umabilirsiniz. Ben sizin fakir düşeceğinizden korkmuyorum. Benim asıl endişem dünyanın, sizden önceki milletlerin önüne nasıl serildiyse, bütün câzibesiyle sizin önünüze de serilmesinden; o toplum daha fazla dünyalık kazanmak için birbirleriyle nasıl yarıştılar ise sizin de birbirinizle yarışmanızdan, dünyevileşip mal biriktirme çabasına düşmenizden ve dünya onları nasıl helâk ettiyse, sizi de helâk etmesinden korkuyorum" (Buhari, Cizre,1)

***

Günün Sözü

Hak şerleri hayreyler
Zannetme ki gayreyler
Ârif ânı seyreyler
Mevlâ görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler.

Deme şu niçin şöyle
Yerincedir o öyle
Bak sonunu seyreyle
Mevlâ görelim n’eyler
N’eylerse güzel eyler.

İbrahim Hakkı Hazretleri

***

Vesvese sebebiyle zihne gelen kötü sözlerden dolayı insan günahkâr olur mu? Bunlardan kurtulmanın çaresi nedir?

Fısıltı, söz, fiskos, kuruntu, işkil demek olan vesvese yaygın olarak; kötü bir işin yapılması, iyi bir işin terk edilmesi veya geciktirilmesi ya da eksik yapılması için şeytanın insanı kışkırtması, aklını çelmesi ve akla kötü düşünceleri getirmesi anlamında kullanılır.

Kur’an’da vesveseci şeytanın şerrinden Allah’a sığınılması emredilmiş (Nâs, 114/1-6); Hz. Peygamber (sav) de mü’minlere vesvese ile hareket etmemelerini tavsiye etmiş, vesvesenin dini-hukukî bir hüküm doğurmayacağını bildirmiş ve vesvese ile hareket edenin, örneğin; “Acaba eşimi boşadım mı boşamadım mı; eşimi boşamış olabilir miyim” diye kuruntu yapan birisinin talâkını (boşamasını) geçerli saymamıştır (Buhârî, Talâk, 11).

Bu itibarla vesveseye düşen kişilerin vesvese kapsamında zihinlerine gelen her türlü dinen olumsuz ifadeler sahiplerinin imanlarına ve dinlerine zarar vermez. Zira Allah Teâlâ, kullarını güçleri ile orantılı olarak sorumlu tutmuştur. Yükümlülük güç oranındadır. “Hz. Peygamber’e (sav) ashabı kiramdan bir kısmı gelerek şöyle demişlerdi: ‘Bazılarımızın aklından bir kısım vesveseler geçiyor, normalde bunu söylemenin günah olacağı kanaatindeyiz.’ Hz. Peygamber (sav) ‘Gerçekten böyle bir korku duyuyor musunuz?’ diye sormuş, oradakiler de ‘Evet!’ deyince: ‘İşte bu (korku) imandandır (akla gelen vesvese de zarar vermez)” (Müslim, İman, 60) buyurmuştur. Konu ile ilgili başka bir hadis-i şerif de şöyledir: “Allah Teâlâ, içlerinden geçen fena şeylerle amel etmedikçe veya onu konuşmadıkça, o şey yüzünden ümmetimi hesaba çekmeyecektir.” (Buhârî, Eymân ve’n-Nüzûr, 15).

Kısaca, içinde bulunulan ortamdan kurtulmak için bu tür vesveselere itibar edilmemeli, hiçbir şey yokmuşçasına normal hayata devam edilmelidir. (DİB, Din İşleri Yüksek Kurulu)

Editör: TE Bilisim