Hazırlayan: Abdurrahman Akbaş / İlahiyatçı-Yazar

Örtülmesi istenilen ve Allah’ın da kıyamet gününde örteceği ayıp, kusur ve hatalar, kul hakkına ilişkin olmayan fiillerdir. Adam yaralama öldürme, şiddet terör eylemleri, şahıs veya kamu malını çalanlar, yalan yere şahitlik edenler, masum insanlara iftira atıp, onur ve namuslarıyla oynayanlar, düşmana destek amacıyla vatana ve ümmete ihanet edenlerin eylemlerin üstü örtülmez, saklanmaz ve affedilmez. Bu günahları işleyenleri gizlemek uygun değildir. Bu zulümleri yapanların adalete teslim edilmeleri gerekir.

Özünde zulüm ve haksızlık olmayan, söylenilmesi halinde kimseye fayda temin etmeyecek türden günah ve kusurlar örtülmelidir. Bu hata ve kusurları örtmek fazilettir. Allah Teâlâ, dünyada günahlarını örttüğü kulunun, kıyamet gününde de hata ve kusurlarını örter. Kim bir Müslümanın kusurunu örterse Allah da dünyada ve ahirette onun kusurlarını örter” (Nesâʾî, es-Sünenü'l-Kubrâ, VI, 465)

Günün Duası
“Allah’ım! Bütün işlerimizin sonucunu güzel eyle, dünyada gaflete düşüp, günah bataklığına dalıp rezil olmaktan, yaşlığımızda muhtaç hale gelmekten, evlatlarımızın hayırlı eyle ve ahiret azabından bizi koru.”

Bir başkasının veya kendi günahını ortaya dökmek en az günahın kendisi kadar günahtır. Özellikle günahın konuşulması veya iletişim vasıtalarıyla gösterilmesi, kişilerin merak hislerini uyandırmaya, günahı kolaylıkla benimsemelerine yol açmaktadır. Günaha götüren vesileler de günahtır. Hz. Peygamber (sav) bu konuda şöyle buyurur: “Ey diliyle inandığını söyleyip de imanları kalplerine girmemiş olanlar! Müslümanların aleyhinde konuşmayın; onların saklı gizli hallerini araştırıp soruşturmayın! Biliniz ki, kim Müslüman kardeşinin gizli kusurlarını öğrenme peşinde olursa Allah da onun kusurlarının peşinde olur. Allah bir adamın kısırlarının peşinde olunca, evinin ortasında bile yapsa onu açığa çıkarıp yapanı rezil eder!” (İbn Hanbel, el-Müsned, XXXIII, 20)

Anlatıldığına göre bir gece Ömer (ra) Medine’de dolaşıyordu. Bir evden şarkı söyleyen bir adam sesi duydu; o tarafa yöneldi. Evin dışından içeriyi gözetledi. Adamın yanında kadın ve şarap vardı. İçeri girip adama “Ey Allah düşmanı! Sen böyle günah işleyeceksin de Allah yaptığını saklayacak mı zannettin!” dedi. Bunun üzerine adam şöyle dedi: “Ey müminlerin emiri! Siz durun biraz, acele etmeyin! Ben Allah’a karşı bir günah işledim; siz ise üç konuda günah işlediniz! İlk olarak Allah Teâlâ ‘Gizlilikleri araştırmayın’ buyurdu; siz bunu yaptınız. İkinci olarak Allah ‘Evlere arkalarından girmeniz doğru değil’ (Bakara 2/189) buyurdu; siz beni gözetlediniz. Üçüncü olarak Allah ‘Kendi evinizin dışındaki evlere (izinsiz) girmeyin’ Nûr 24/27. buyurdu; siz izinsiz, selamsız evime girdiniz.” Bunun üzerine Ömer, “Seni bağışlarsam bir iyilik yapacak mısın?” deyince adam, “Vallahi, ey müminlerin emiri! Beni bağışlarsanız de bir daha asla böyle şeyler yapmam” dedi. Ömer onu affetti, o da bu kötülükleri bıraktı.

A benim canım, îmânın böyle değilse, olgunlaşamamıştır; yürü, dinini olgunlaştırmaya uğraş.”[Mevlana]

Bunun yanında bir de kişinin kendi kusur ve günahlarını ortaya dökmesi vardır. Bu da günahtır. Kişinin günahı anlatması ona hiçbir kıymet kazandırmaz, aksine fitne ve dedikoduya, onun gözden düşmesine sebep olur. Ayrıca bu durum kötülüğü açıktan işlemesi anlamına gelir.

Günah işlediğinde mümin, Yüce Allah’tan utanmalı ve hemen tövbeye yönelmelidir. Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) günah ve kusurlarını reklam edenler için şunu söyledi: “İşlediği günahları açığa vuranlar dışında, ümmetimin tamamı affedilmiştir. Bir adamın, gece kötü bir iş yapıp, Allah onu örttüğü halde, sabahleyin kalkıp: Ey falan! Ben dün gece şöyle şöyle yaptım” demesi, açık günahlardandır. Oysa o kişi, Rabbi kendisinin kötülüğünü örttüğü halde geceyi geçirmişti. Fakat o, Allah’ın örttüğünü açarak sabahlıyor.” Buhârî, Edeb 60; Müslim, Zühd 52

Netice olarak, günah ve kusurları reklam edenler, kötülükleri iyilik, günahları sevap, bayağılıklarını fazilet saymış olurlar. Bu ise, en az işlenen günah seviyesinde bir pervasızlıktır. Günahı anlatmak günaha şahit tutmak, itiraf anlamına da gelir.

Hz. Peygamber Ramazan’da ilme ara vermezdi

Hz. Peygamber’in (sav) öğretisinin temelinde de "bilgi" vardır. O, kendisinin bir muallim olarak gönderildiğini belirtmiştir. Peygamberimiz (sav), “Öğreten, öğrenen, dinleyen ya da ilmi seven/destekleyen ol, beşincisi olma, helâk olursun!” diyerek Müslümanları bilgi elde etmeye yönlendirmiştir.

Günün Sözü
“İmanın belirtisi ölümü hoş karşılamaktır. A genç, îmânın belirtisi şudur: O sırada ecelin gelip çatsa, gene de gözüne görünmez, bir hoş halde karşılarsın ölümü.

Allah Resûlü’nün (sav) zamanında Medine Mescidi, merkezî bir öneme sahipti. Mescit, ibadetlerin dışında, devlet işlerini karar verildiği, iftar ve sahur davetlerin icra edildiği, elçileri karşılama gibi faaliyetlerden yapıldığı mekândı. İbadet dışında mescidin en önemli fonksiyonu Müslümanların merak ettikleri soruları Hz. Peygamber’e sordukları, kendi aralarında bilgi alışverişinde bulundukları bir mekân olmasıydı. Sonradan mescidin yanı başında sadece ilim talebeleri için Suffe denilen özel bir mekân ayrılmıştır. Hz. Peygamber (sav) suffedeki sahabilerle yakından ilgilenir, ihtiyaçlarını giderir, iftar ve sahur için onlara ikramlarda bulunurdu.

Peygamberlerimiz (sav) bilgi elde etme ve öğrenme faaliyetlerine ramazanda da ara vermemiştir. Allah Resûlü (sav) kesintisiz bir biçimde bilginin aktarılmasını, herkese ulaştırılmasını arzu ediyordu. “Benden bir âyet bile olsa ulaştırınız.” buyurarak genel anlamda Müslümanları bildiklerini öğretmeye, en azından aktarmaya teşvik ediyordu. Özellikle belirli düzeyde bilgi edinenleri tebliğ ve irşat için Ramazanda da görevlendiriyordu.

Günün Ayeti
“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘İman ettik.’ demeleriyle bırakılıverileceklerini mi sandılar?” (Ankebût, 29/2)

Ebu’d-Derdâ Allah Resûlü’nden (sav) şu sözü işittiğini anlatmıştır: “Allah, bizden bir söz işitip, onu işittiği gibi (başkasına) ulaştıran kişinin yüzünü ak etsin. Kendisine (bilgi) ulaştırılan nice kimseler vardır ki onu işiten (ve kendisine aktaran) kimseden daha kavrayışlıdır.”

*** 

Ramazan orucunun ve teravih namazının niyeti nasıl yapılır?

Ramazan orucuna niyeti kalben yapmak yeterlidir. Dil ile söylemek daha faziletlidir. ‘Rabbim senin rızan için oruç tutmaya niyet ediyorum, ettim kabul buyur’ şeklinde ifadeler de söyleyebilir. Aslında sahura kalkmak da bir niyettir.

Ramazan orucuna ilk günden topluca niyet edilmez. Her gününe ayrı ayrı niyet etmek gerekir. Bu farzdır. Yarın ki orucun niyeti, güneşin batmasıyla başlar, kuşluğa yani yaklaşık öğlen namazına bir saat kalıncaya kadar devam eder. Ancak sahura kalkmayan veya kalkamayanlar imsak kesildiği andan bu vakte kadar bir şey yememiş-içmemiş iseler oruçlarına devam edebilirler.

Teravih namazının başında; ‘niyet ettim teravih namazını kılmaya’ şeklinde niyet yapılır. Başta yapılacak tek niyet, o günkü yirmi rekât teravih namazının hepsi için yeterlidir. Ancak iki veya dört rekâtların selamlarından sonra yeme, içme veya konuşma gibi fiiller olmamalıdır. Arada dünyevi bir meşgalede bulunulmuş ise geri kalan rekâtlar için iki veya dört şeklinde söylememek niyette ve namazda bir eksikliğe yol açmaz.

Günün Hadisi
“Bir bedevi, ‘Ey Allah’ın Resûlü! En hayırlı insan kimdir?’ dedi. Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: Ömrü uzun ve ameli güzel olan kimsedir.” (Tirmizî, Zühd, 21)
Editör: TE Bilisim