Hazırlayan: İstanbul Başakşehir Mehmet Emin Saraç Anadolu İmam Hatip Lisesi Öğrencileri

Eminim hepimiz İslâm’ın ilk şartını biliyordur, kelime-i şehadet. Ama acaba kelime-i şehadeti çekmenin beraberinde getirdiği sorumlulukları biliyor muyuz? Kelime-i şahadet çekmek, Allah’a teslim olmaktır, tebliği tam anlamıyla yaşamaktır. Tebliği yaşamak denince akla hemen ibadetler geliyor: namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek gibi. Ama İslâm’ın bir hayat tarzı olarak hayatımıza yerleşmesi gerektiği ya unutuluyor ya da göz ardı ediliyor. Elbette ibadetler İslâm’ın vazgeçilmez bir parçasıdır yine de hayat tarzı haline gelmedikçe ne değeri kalır ki? Biri olmadan diğeri yok olur, silinip gider.

İslâm’ı eziyet çekmeden yaşama şansı!

 Ama ilk başta da söylediğim gibi çağımız buna pek elverişli değil. Komiktir ki biz buna yeni bir olaymış gibi bakıyoruz. Oysa ne zaman elverişli olmuş ki şimdi olsun? Asr-ı Saadet zamanından beri İslâm bir yerde rahatlıkla yaşanırken başka bir yerde eziyetlere karşı karşıya kalmış. Eh malum bu din bu zamana kolay gelmedi onu hâlâ hayatta tutmak, istiyorsak bedel de ödemeliyiz. Şimdi böyle deyince akla hemen Uygur Türkleri gelebilir ama ben olayı bize, İslâm’ı eziyet çekmeden yaşama şansına sahip olanlara döndürmek istiyorum. Şimdi asıl soru geliyor, İslâm’ı yaşama şansına sahibiz ama bunu kullanıyor muyuz ya da kullanırsak dünyanın bize olan bakış açısı, davranışları aynı kalır mı?

Asr-ı Saadet zamanı

 Bu iki sorunun da cevabı da hayır. Şimdi nasıl Batılıların kıskaçlarına düşüp, onların hayat tarzını benimsemeye başladığımıza gelelim. Harcama alışkanlıklarımız en başta geliyor. Batılılar bizim harcama şeklimizi değiştirirlerse hayatımızı da istedikleri gibi şekillendirebileceklerini biliyorlardı. Bizi ticaret konusunda kendilerine bağımlı kıldılar. Geçmişe baktığımızda bunun ilk olmadığını da görüyoruz. Asr-ı Saadet zamanında Peygamberimiz (sav) Medine’ye (o zamanlar Yesrib) hicret ettiğinde de Araplar ve Yahudiler arasında bu durum mevcuttu. Araplar Yahudilerden sayıca üstün olmalarına rağmen onlara bağlıydılar. O yüzden Peygamberimiz Yesrib’i Medine’ye çevirme aşamasında buna büyük önem vermiştir ve Müslümanlara ait olan bir ticaret merkezi kurdurtmuştur. Yani bizim tek yaptığımız tuzaklarına kim bilir kaçıncı kez düşmek oysa çözümü bize asırlar öncesinde gösterilmiştir. Ve artık bunu yapmak öncesinden çok daha basittir. İnternette basitçe bir satış sitesi açabiliriz, artık ne satabiliyorsak, sonra başkaları da açar ve sonra başkaları (tabii doğru bir amaçla) böylece bize, Müslümanlara, ait olan bir ticaret ağı oluşturmuş oluruz. Aslında şu an böyle olan siteler var sadece bir ticaret ağı olacak kadar büyük değiller. Küçük bir araştırma ile paranın doğru yere gitmesini sağlayabiliriz. Ve başkalarına anlatarak bu sitelerin gelişmesine katkıda bulunabiliriz.

Müslüman’ın tebliği onun yaşantısıdır”

Şimdi de bugünün Müslümanlar için oldukça önemli bir sorun olan, çağdaş putlara gelelim. Nedir bunlar? Sosyal medya, telefon, bilgisayar, televizyon, online oyunlar ve dahası. Bunlar üzerine daha önce çok konuşuldu, çok şey söylendi ama kimse dinlemiyor gibi görünüyor. Belki de bunun sebebi bunun hakkında konuşan çoğu kişinin bundan aniden kurtulabileceğimizi düşünmesi. Emin olun bunu diyen kişi ne şanslı ki hiç gerçekten bağımlı olmamıştır. Bu durumu yaşayıp, atlatmış biri olarak konuşuyorum. Elbette her değişim gibi bu da kolay olmayacaktır ama imkânsız değildir. Bunun da bir çözümü var elbette ama bundan önce Küçük bir şey daha değinmek istiyorum, bu uygulamaların sistemlerine. Instagram {İnsta (nst)= anlık, Gram= doz} anlık olarak mutluluk dozu veriyorlar kısaca ve bu hissiyatı hep orda tutmak için kendinizi sürekli girmekten alıkoyamıyorsunuz, sizi üzse bile depresyona soksa bile çözümü hep orda arar duruma geliyorsunuz, bu her uygulamada böyledir. Şimdi gelelim çözüme: Bir kâğıda hangi uygulamaları, hangi amaçla, kaç saat kullandığınızı not edin. Daha sonra iyi bir amaç için kullanabileceğiniz uygulamaları o amaçla kullanmaya başlayın ve onları kendi amacınız etrafında şekillendirin, onların oyuncağı olmaktan kurtulun. Böylece kontrolü ele alırsınız ve ilerleyen zamanlarda o uygulamada geçirdiğiniz saatte öncesi ve şimdi arasında ciddi bir fark görürsünüz. Amacınızın etrafında şekillendiremeyeceğiniz uygulamaları ise silin, zor geliyor biliyorum ama kimsenin oyuncağı olmak istemiyorsanız elimizdeki tek seçenek bu. Yine zaman geçtikçe kendinizde ve hayatınızda büyük değişimler göreceksiniz. Uyku probleminiz varsa geçmesi, daha mutlu hissetmek, zamanın az olduğundan yakınırken önünüze kocaman bir zaman boşluğu olduğunu fark etmeniz vb…

 Bu yazımı bir sözle bitirmek istiyorum: “Müslüman’ın tebliği onun yaşantısıdır.”

 Ravzanur Koç Hazırlık F

*** 

Bir ömür Ramazan

Peygamber Efendimiz’in (sav) başlangıcının rahmet, ortasının mağfiret ve sonunun cehennem ateşinden kurtulma olduğunu buyurduğu On Bir Ayın Sultanı Ramazan

Açın halini bir nebze de olsa anlamamızı sağlayan sabır ayıdır, günahlardan uzaklaştıran rahmet ayıdır… Zekât ve fitrelerle ihtiyaç sahiplerinin yardımına koştuğumuz yardımlaşma ve dayanışma ayıdır, günahlarımızın affolunduğu afv ve mağfiret ayıdır… Paylaşarak nimetlerin arttığını gördüğümüz bereket ayıdır, içinde bin aydan daha hayırlı Kadir Gecesi’ni barındıran Kur’an ayıdır…

Ramazan ayı öyle mübarek bir aydır ki içinde nice güzellikleri barındırır. Bayramlıkları alınan çocukların yüzündeki tebessümün huzuru hiçbir yerde bulunamaz. Senin için damla gibi görünen iyilik başkaları için deniz gibi olabilir. Bu yüzden her türlü iyiliği küçümsemeden, kalplerimizi huzura kavuşturacak iyiliklerin karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek Ramazan’ı geçirmek için çabalamalıyız. Bu iyilikleri maddi anlamda düşünmek yanlış olur. Bazen bir tebessüm, bazen büyüklerin halini sormak maddi anlamda yapılan iyiliklerden daha kıymetli olur.

Gönlümüzü terbiye etme ayı

Ramazan ayında tuttuğumuz oruçlar nasıl ki ahirette cehenneme karşı kalkan olacaksa, bizi dünyada cehenneme götürecek haramlara karşı da nefsimizi terbiye edecek bir vesiledir. Özellikle gıybet, israf gibi haramlardan titizlikle sakınıp gönlümüzü terbiye etme ayıdır.

Hayatımızı maddeye bağladığımız bu zamanda kendimizi manevi anlamda geliştirebileceğimiz bir fırsattır Ramazan… Ramazan bir ay içinde bizi öyle geliştirmelidir ki; on bir ay boyunca Ramazan’ın ruhunu taşıyalım, ömrümüzü Ramazan gibi hayırlı ve bereketli geçirelim. Ramazanı sadece oruç tutmak olarak değerlendirir, bu manada düşünmezsek Ramazan’ın bize sağlamak istediği kimliğe kavuşamayız.

Mevlana ne güzel söylemiş: “Ramazan geldi, artık maddi yiyeceklerden elini çek ki, sana gökten manevi rızıklar gelsin. Bu ay, gönül sofrasının kurulduğu aydır. Gönlün, bedenin hatalarından kurtulduğu aydır. Gönüllerin aşk ve iman ile dolduğu aydır.”

Gönlümüzü, bedenimizi hatalardan ve günahlardan arındırarak bayrama ulaşabilme, bu şuurla Ramazan’ı geçirebilme ve tüm ömrü Ramazana çevirebilme duasıyla…

Ruveyda AYHAN / 10-G

***

Sessiz Çığlık


Oradaki bakışlar farklı,

Korkular, umutlar farklı,

Hüznü yaşlarında boğulmuş gözler,

Dumandan mahvolmuş eller farklı.

Bombanın zehrinin çınlamasını ve

Işığın inlemesini duyan kulaklar farklı,

Her şeye rağmen ışığı serbest bırakanlar,

Karanlığın zincirine bağlananlar farklı.

Özlemleri sürgüne gönderilirken,

Sevinçleri tutsak olanlar,

Acısına göz yuman sabırlar,

Çığlıklarını duyuramayanlar farklı.

Esmanur Yıldızbaş / Hazırlık H

***
Şafak


Güneş battığı vakit,

Gün kararmadan önce,

Aslında çok şey fark ettim,

İkindi vaktinin serinliğinde…

Dokunmuş kalbime ilmek misali,

Sonuçta üç beş günlük hayat değil mi?

Herkes için geçerli ölüm gerçeği,

Güneş’in günbatımında battığı gibi.

Camlara vuran yağmur,

Gelip geçiciyiz onun gibi.

Aslında bir çiçek bin renkli,

Senin ona baktığın gibi…

Şafakla doğar bir gün,

İnsanlık dirilecek yeniden.

Bir bitiş değil gerçekte başlangıç,

Bulutların üstünde gezmek gibi bir şaşkınlık…

Ebra Nisa Demiroğlu Hazırlık E

Editör: TE Bilisim