Hazırlayan: Abdurrahman Akbaş / İlahiyatçı-Yazar

Ramazan hayatımıza nefes oldu. Rabbimizin oruç emrini şevkle yerine getirdik. Ramazan sayesinde ciddi bir irade eğitiminden geçtik. Oruç, bizi arı duru eyledi, kalkan oldu kötülüklere. Oruç sâyesinde haram ve günahlara karşı daha şuurlu bir hale geldik. İffet ve onurumuzu zedeleyen bayağı arzularımızı kontrol etmeyi tekrar tecrübe ettik.

Bu Ramazan belki bizim son Ramazanımız olabilir. Tekrarı olmayabilir. İleride başımıza ne gelecek bilmiyoruz. Sevgili Peygamberimiz (sav) zamanın kıymeti ve ibadetlere özen konusunda bizleri şöyle uyarmıştır: “Yedi şey gelmeden önce (salih) ameller işlemede acele edin! Ne bekliyorsunuz? Her şeyi unutturan yoksulluğu mu, azdırıp saptıran zenginliği mi, sıhhati bozan hastalığı mı, bunaklaştıran ihtiyarlığı mı, ansızın geliveren ölümü mü, beklenenlerin en şerlisi olan Deccâl"i mi? Yoksa kıyameti mi? Ki kıyamet (hepsinden) daha dehşetli ve daha acıdır.” (Tirmizî, Zühd, 3) “Gecenin zifiri karanlıklarına benzeyen fitneler ortaya çıkmadan (salih) ameller yapmakta acele edin! Zira o zaman kişi mümin olarak sabaha çıkacak, kâfir olarak akşamlayacak yahut mümin olarak akşamlayacak, kâfir olarak sabaha çıkacak; dünyevî çıkarlar karşılığında dinini satacaktır.” (Müslim, Îmân, 186)

Günün Ayeti
“Nihayet onlardan birine ölüm gelince, ‘Rabbim! Beni dünyaya geri gönderiniz ki, terk ettiğim dünyada salih bir amel yapayım’ der. Hayır! Bu sadece onun söylediği (boş) bir sözden ibarettir. Onların arkasında, tekrar dirilecekleri güne kadar (devam edecek, dönmelerine engel) bir perde (berzah) vardır.” Mü'minûn Suresi, : 99-100

Bununla birlikte Sevgili Peygamberimiz (sav) fayda vermeyen ibadetten rabbimize sığınmıştır. Kutlu Nebî: “Oruç tutan nice kimseler vardır ki oruçtan nasibi sadece aç kalmaktır. Geceyi ibadetle geçiren nice kimseler vardır ki kıyamdan nasibi sadece uykusuz kalmaktır.” (İbn Mâce, Sıyâm, 21) buyurmuştur.

Fayda vermeyen ibadet, bilinçsiz ve hayata güzel ahlak olarak yansımayandır. Bunun için Ramazan’ın bereketi, samimiyeti ramazan sonrası davranışlarımızda kendini gösterecektir. Özellikle kendimize şu soruları sık sık soralım: ‘Bu Ramazandan bana ne kaldı? Hangi iyiliği hayatıma kattım? Bıraktığım günahlar nelerdir? Hayatıma ramazan geçmemiş gibi yaşamaya devam mı edeceğim? Bu sorgulamalar bizi ramazanın kıymetini bilmeye ve kazanımlarımızı korumaya sevk etmelidir. Zira bu dünyadan elde ettiğimiz ahirete götüreceğimiz en kıymetli ibadetlerimizden biri oruçtur. Oruçtan elde ettiğimiz sevapları gaflete düşerek boş yere kaybetmemeliyiz. Kıyamet günü müflis tüccar durumuna düşmek, bizi ilahi huzurda çok mahcup bir duruma düşürebilir. Yüce Kitabımızda pişmanlık yaşayanların şu ifadeleri gerçekten ibretliktir: ‘Kitabı kendisine soldan verilen: ‘Keşke kitabım bana verilmeseydi’ ‘Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.’ (Hâkka, 25, 27) ‘ Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!" (Furkân Suresi, 28)

Günün Hadisi
 “Allah’ım, ben iki zayıfın; yetim ve kadının hakları konusunda (insanları) şiddetle uyarıyorum, onların haklarına el uzatılmasını (özellikle) yasaklıyorum.” (İbn Mâce, Edeb, 6;)

Sevgili Peygamberimizin (tas) ibadetlerde sebat ve devamlılık göstermiştir. İbadetlerin sürekli olmasına önem vermiştir. Nitekim Hz. Âişe annemizin in anlattığına göre, Peygamber Efendimiz (sav), “Allah’ın en çok sevdiği amel hangisidir?” diye soruldu. O da, “Az da olsa devamlı olanıdır.” (Ebû Dâvûd, Tatavvu", 27) buyurmuş ve devamında şöyle demiştir: “Gücünüz yettiği kadar ibadet ve taatte bulunun.” Bu sözleri ile Resûl-i Ekrem amelleri, başlangıçta aşırı bir şekilde yapıp daha sonraki zamanlarda bırakmaktansa az da olsa devamlı yapmanın Allah katında daha değerli olduğunu ifade etmiştir. Bizler de Mevla’mıza kavuşuncaya kadar ibadet etmekle sorumlu olduğumuzun bilincinde olalım. Rabbimizin Peygamberimize şu buyruğunu biz de tutalım. “Sana yakîn (ölüm) gelinceye kadar Rabbine İbadet et.” (Hicr Suresi, Ayet: 99) Rabbimiz ömrümüzü uzun ve salih eylemlerle yüklü eylesin…

***

Peygamberimiz ve Ramazan günlüğü

Orucun takva bilincini geliştirmesini isterdi

Sevgili Peygamberimiz (sav) Ramazan’da yaptığı sohbetlerde orucun bir açlığa dönüşmemesini ve takva bilincini geliştirmesini tavsiye ederdi. Bu konu ile ilgili bir ibretlik kıssayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhüma, arkadaşlarıyla birlikte hava almak için Medine'nin dışına çıkmıştı. Bir yerde oturup sofrayı kurdular. O sırada bir çobanı göründü. Oturanlara selâm verdi, yoluna devam etmek istedi.

Abdullah ibni Ömer ona seslendi: "Gel çoban, gel! Sofraya buyur; Allah'ın verdiğini beraberce yiyelim" dedi. "Orucum" dedi çoban. "Böyle sıcak bir günde, bu dağ başında, bu sürünün peşinde bir de oruç tutuyorsun, öyle mi?" "Ne yapayım, zamanımı değerlendiriyorum." İbni Ömer onun ne derece samimi olduğunu öğrenmek istedi: "Bu sürüden bize bir koyun satar mısın? Sana hem parasını hem de bir parçasını verelim. Akşama iftar edersin." "Bu sürü benim değil, efendimin." "İstediğim sadece bir koyun, canım. Koyunu kurt yedi desen, bir koyun için efendin sana ne yapacak?"

Çoban ona arkasını dönüp yürüdü. Bir yandan parmağıyla gökyüzünü gösteriyor ve söyleniyordu. "İyi ama Allah nerde!" İbni Ömer bu söze takıldı. Durmadan tekrarlıyordu: "Çoban, 'İyi ama Allah nerde!' dedi. Çoban, 'İyi ama Allah nerde!' dedi."

Varlıklı bir Sahâbî olan Abdullah ibni Ömer, Medine'ye dönünce sürünün sahibine haber gönderdi. Ondan sürüyle birlikte çobanı da satın aldı. Çobanı âzât etti. Sürüyü de ona bağışladı." (Beyhaki, Şuabü'1-İman, (Zağlûl), IV, 329)

Günün Duası
“Allah’ım! Günahlarımı kar ve dolu suyu ile temizle ve beyaz elbiseyi kirden arındırdığın gibi kalbimi hatalardan arındır. Benimle hatalarımın arasını da doğu ile batının arasını açtığın gibi aç. Allah’ım! Tembellikten, bunaklık derecesinde yaşlılıktan, günahtan ve borçlu kalmaktan sana sığınırım.” (Müslim, Zikir, 49)

***

Ramazan İlmihali

Kaza namazlarından sonra tövbe etmem gerekir mi?

Günlük işlerimiz, sanat ve meslekler, aile fertlerinin geçimini sağlamak için yapılan çalışma ve yolculuklar namazımızın geriye bırakılması için özür sayılmaz. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyrulur: “Öyle erkekler vardır ki, onları ne bir ticaret, ne bir alışveriş, Allah’ı anmaktan, namazı dosdoğru kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamaz. Onlar, dehşetinden kalplerin ve gözlerin ters döneceği günden korkarlar.” (Nûr Suresi, 24/37).

Unutmak, uyuyakalmak, bayılmak, bilinci götüren hastalık, akıl sağlığını kaybetme gibi meşru mazeret olmaksızın namazı kazaya bırakmak büyük günahtır. Hangi şekilde olursa olsun vaktinde kılınmayan namazların mutlaka kaza edilmesi gerekir. Yukarıda saydığımız meşru mazerete dayalı olarak namazını vaktinde kılamayan kimse hatırladığında veya sağlığına kavuştuğunda namazlarını kaza eder ve borcundan da kurtulur. Peygamber Efendimiz, “Her kim bir namazı unutur veya ondan gaflet edip uyuya kalırsa, onu hatırladığında hemen kılsın. Onun bundan başka kefareti yoktur…” (Malik, Muvatta, II, 19) buyurmuştur.

İhmal ve tembellik sebebi ile namazı vaktinde kılmayan kimse mazereti olmadığından günahkâr olmuştur. Her ne kadar kişi bu namazı kaza etmekle namaz borcundan kurtulsa da namazı ertelemiş olmanın vebalinden kurtulmak için kişinin mutlaka tövbe etmesi gerekir. Namaz kılmama Yüce Allah’a büyük bir isyandır. İşlemiş olduğu günaha tövbe etmenin yanında ilahi affa vesile olacak istiğfara çokça devam etmeli, muhtaç kimselere sadaka da vermelidir. Tövbenin ve istiğfar kaza namazından önce yapılması daha uygun olmakla beraber, sonra da yapılmasında bir sakınca yoktur.

Günün Hikmetli Sözü
Halid b. Velid’e (ra); “Filan kişi senin hakkında kötü konuşup dedikodu ediyor” demişler, şu cevabı vermiş: “Kendi defteridir; dilediğini yazar!..”
Editör: TE Bilisim