Uluslararası Fatih Sultan Mehmet Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencileri tarafından hazırlanmıştır...

Sabah saat beşi on geçiyor. Herat’taki bir köyün bir evinde yakılan bir mumun ışığı gecenin ele geçirdiği karanlığı bir hamlede delip hayat ışığıyla aydınlatıyor. Etrafa dört bucak yayılan o ışıklar ise kalpleri mum gibi yumuşatıyor. Sanki bize bir şeyler anlatmak istese de dili olmadığı için adeta gözünü pır pır kırparak konuşmaya çalışıyor. Öyle ki Nevai mumun dediklerini anlarcasına sıcacık yorganın baskısını üzerinden atarak ılık suyla Allah’la buluşmaya hazırlanmaktaydı. Abdest alırken akan su da güya Nevai’nin kalbiyle hemahenk yaratıcıyı zikrediyordu. Bir yandan pencereden esen hafif rüzgâr Nevai’nin teniyle buluşup suyun zikretmesine eşlik ediyor.

İlahi aşkı çok net bir şekilde görebilirsiniz

Elbette, aklınızda Nevai kimdir, sorusu oluşmuştur. Size Ali Şir Nevai’yi ne kadar anlatmaya çalışsam tam manasıyla anlatamam. Nevai, öyle bir kişilikti ki onda peygamber sevgisini, maddi aşk perdesi altında gerçek olan ilahi aşkı çok net bir şekilde görebilirsiniz. Nevai’nin kaleme aldığı eserleri okuduğunuzda ne demek istediğimi daha iyi bir şekilde anlayacaksınız. Gelin, şimdi birlikte bazı örneklere bakalım:

Yârdın ayrı gönül, mülkü durur sultanı yok,
Mülk kim sultanı yok, cismi durur kim canı yok.
Cismdin cansız ne hasıl ey Müsülmanlar kim ül,
Bir avuç topraktır ki gülü, reyhânı yok...
***
Bahâr boldu vü gül meyli kılmadı könlüm
Açıldı gonce vü likin açılmadı könlüm
Yüzün hayâli bile vâlih irdi andak kim
Bahâr kelken ü kitkenni bilmedi könlüm...
***
Bağrıma, ey ayrılık dikeni! Her zaman saplanma
Ey gönül! Yüz eziyet gelse; göze başkasını alma.
Bin bela yüzlense ey can! Yardan ayrılma.
Olsa yüz bin canım al ey hicran! Lakin kılma,
Yarımı benden cüda yahut beni ondan cüda...
***
Kara kö’zlüm, gelu mardumlug’ imdi fan kıl
Kö’züm qarası da mardum gibi vatan kıl
Yüzün guliga gönül ravzasin yasa gülşen,
Kodun Nihal ki çün gulşenin çemen kıl
Takovaringg’a bag’ir qonidin hino bog’la,
Etingg’a g’amzada jon rishtasin rasan qilg’il...

Gördüğünüz gibi, usta kalem Nevai bir mısraya dünya kadar mânâ yüklemekte. İlk bakışta sanki maddi aşk üzere yazılmış gibi gözükse de dikkatle bakıldığında asıl konunun ilahi aşk olduğu çok net bir şekilde anlaşılmaktadır. Şimdi, lafı daha fazla uzatmadan hikayemize devam edelim.

Gözü yerde, kalbi yârda yürüyor

Evi bastıran karanlığı aydınlatan muma güneş de eşlik etmeye başladı. Meleklerin kanatlarının arasından geçip yere ulaşmayı başaran güneş ışıklarının eve girmesiyle her yeri aydınlatması bir oldu. O aydınlıkla Nevai, mescidin yolunu tutuyor. Uzun ince bir yolda, gözü yerde, kalbi yârda yürüyor. Her bir adımında Allah dercesine yürüyor. Elbette, her bir yolun sonu vardır. Tıpkı bu dünyanın ve ahiret gününün sonu gibi. Nevai’nin yürüdüğü yol ise mescide götürmüştür. Şair mescide girer girmez iki rekât namaz kıldıktan sonra başlar Kur’an’a. O başlar okumaya, gelir dinlemeye kuşlar, bülbüller… Bir müddet tilavet ettikten sonra öyle namazını kıldırır. Dostlarla biraz sohbet ettikten sonra evinin yolunu tutar. Elbette, nasıl bir hal ile gelmişse dönerken de o şekilde gitmiştir.

Gel zaman, git zaman, vakitte geç olmuştur. Akşam namazına müezzinler cemaati çağırmış bulunmaktadırlar. Şair caminin yolunu tutmuştur.

‘‘Zavallı karınca vatanından ayrı düşmüş’’

Camiye ulaşınca cemaata namaza kıldırır. Kıldırır kıldırmasına da selam verir vermez ayağa kalkıp mescitten koşarak uzaklaşır. Doğal olarak cemaat imamlarının dönmesini bekler. Bir müddet zaman geçince şair mescide döner ve minbere oturur. Cemaat ise şaşkın bakışlarla Nevai’ye sorarlar: “İmam hazretleri, eğer izin verirseniz bizim bir soru akıllarımızı meşgul etmektedir. Siz her gün akşam namazının ardından vaaz verirdiniz. Birlikte hasbihâl ederdik. Bugün ne oldu da namaz biter bitmez koşarak mescitten uzaklaştınız.” diye sorarlar. Nevai ise şöyle cevap verir:

 “Doğrudur, biz her gün akşam namazından sonra hasbihâl ederdik. Ama bugün istisna. Ben namazda selam verirken üzerimde bir karıncanın olduğunu fark ettim. Zavallı karınca vatanından ayrı düşmüş ve nereye gideceğini bilmeden dört yana koşturuyordu, ailesini bir daha göremeyeceğinin vermiş olduğu korku halinden belliydi. Elbette, mescide gelirken ne yaptığımı düşünmeye başladım. Sonra yolda susadığımı ve su içmek için bir çeşmenin önünde durduğumu hatırladım. Haliyle vatanından ayrı düşmüş zavallı bir karıncayı yurdundan ayırmanın vebalini üstlenemezdim.

Mutluluktan ne yapacağını şaşırdı

Hemen o çeşmenin olduğu yere ulaştım ve karıncayı yavaş bir şekilde vatanına bıraktım. Mutluluktan ne yapacağını şaşırarak hemen evine koştu. Ben de gördüğünüz üzere mescide geri döndüm ve sizlerleyim.” dedi. Görüyorsunuz değil mi? Şair ne kadar ince düşünceli. Hatta ufacık bir karıncanın vatanından ayrı düşmesine kayıtsız kalmadı. Karıncayı hemen sıcak yuvasına geri götürdü.

Editör: TE Bilisim