Furkan Benli-İstanbul

Zeytinburnu’nda park nedeniyle çıkan tartışma sonucu giydiği çarşaf nedeniyle hakaret ve küfüre maruz kalan Aysen Kocabek konuyu mahkemeye taşıdı.

"ÇARŞAFI KORUMAK İÇİN DAVA AÇTIM"

Mahkeme sonucu Kocabek’e giydiği çarşafı nedeniyle dil uzatıp hakaret eden saldırgan Füsun Aktan’a 360 TL gibi küçük bir meblağ para cezası verildi. Dava kararı tepkilere yol açarken mağdur kadın Kocabek karara "Çarşafıma ve namusuma hakaret edildi ve bütün türbanlıların türbanına hakaret edildi. Ben de türbanı ve çarşafı korumak için mahkeme açtım. Sonuçtan hiç memnun değilim. Bütün türbanlılar adına bütün kamu adına bu davayı açtım. Bu cezayı kabul etmiyorum. Kararın bir üst mahkemeye çıkarılmasını rica ediyorum. Herkesin kendine özgü bir özgürlük hakkı var. Herkes kendi çarşafını giyebilir ya da açık gezebilir. Kapalılara bu kadar saldırı nedir, çözemiyorum." ifadeleriyle tepki gösterdi.

Konuyu Diriliş Postası’na değerlendiren TÜRKAD Başkanı ve Avukat Dr. Mehmet Sarı, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden, mezhep, sınıf gibi dini inanç bağlamından ayıran suçların Türk Ceza Kanunu’nun 216 maddesi ile yaptırım altına alındığını belirtti. Sarı, bu gibi suçlar için tayin edilecek cezalarda 360 TL’lik cüzi bir para cezasının söz konusu olamayacağını söyledi.

"KARAR KABUL EDİLEMEZ"

Kararın ikili tartışmadan çok inanca yönelik bir saldırı olduğuna dikkat çeken Sarı şu ifadeleri kullandı: İddianamede yapılan saldırının sadece karşılıklı eylemin ötesinde kişinin öncelikli olarak bulunduğu şartları itibariyle giyimi kuşamı üzerinden ona dönük olarak yapılan saldırı olduğu gerçekliği ötelenemez. Dolayısıyla bu bakımdan burada verilen karar sadece taraflar arasındaki basit bir tartışmadan kaynaklanan basit bir mesele olarak telakki edilip bu minvalde karar verilmişse ve bunun da çok cüzi bir miktarda para cezası ile kapatılma yoluna gidilmişse, ikili bir tartışma olarak kabul edilmişse, bu yönüyle kabul edilebilir bir durum değil. Toplum vicdanını yaralar. Her şeyden önce adalet, hukuk nazarında tam anlamıyla karşılık bulması açısından özellikle halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek, halkın dini inançlarını tahrik etmek bağlamında sürecin değerlendirilmesi lazım. Bu yönüyle muhakkak suretle savcılığın gerektiği takdirde kararı istinaf mahkemesine taşıması gerektiğini burada belirtebilirim.

KILIÇDAROĞLU TOPLUMU AYRIŞTIRYOR

Konuya ilişkin CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “bunlara selam vermeyin” sözlerini hatırlatan Sarı, toplumda bir infiale neden olduğunu belirterek bu gibi açıklamaların siyasetle ilişkilendirilemeyeceğini ve toplumda olumsuz yansımaların ortaya çıktığını şu sözlerle ifade etti:

Bir diğer yönüyle son dönemde önemli bir durum ortaya çıktı. Onu da belirtmemiz lazım. Biliyorsunuz ki ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu, özellikle dedi ki bir toplumsal kesimi özellikle muhafazakar çevrede, AK Parti tabanındaki insanlara karşı “selam vermeyin, bunlarla selamı sabahı kesin” gibi siyaset tarihimizin en ağır laflarından birisini söyledi. Bu her şeyden önce Türkiye’de siyaset yapmanın ötesinde, çok ciddi boyutlarda kamu düzeni açısından siyaset faaliyeti olarak telakki edilecek bir durum değil. Bunun asla kabul edilebilir bir yanı yoktur. Ve neticesinde de kendinden görmediği çarşaflı, başörtülü insanlara saldırıyı bir hak olarak görüyor. Siyaset dilinin bu kadar ayrımcı, nefret dili üzerinden kurulmasının toplumda oluşturduğu infialin hangi boyutlara vardığını göstermesi açısından önemli bir örnek teşkil ettiğini özellikle belirtmek isterim.

İKİ YÜZLÜLÜK VE ÇİFTE STANDART!

Toplumda kapalı kadınlara yönelik saldırıların arttığını ve kadın haklarını savunanların kapalı kadınlar söz konusu olunca ses çıkartmadıklarını ancak açık kadınlara yönelik şiddet konularından en çok sesi onların çıkarttığını hatırlatmamız üzerine de değerlendirmelerde bulunan Sarı, söz konusu tutumu iki yüzlü ve çifte standart olarak değerlendirdi. Sarı şunları söyledi:

Bu çifte standart sadece buradaki olaya ( çarşaflı kadına saldırı) has bir durum değil. Türkiye’de genel olarak iki yüzlü bir tutum var. Bakınız sesi çok çıkan ve bağıran azınlık mağdur olanların kişiliğine, kimliğine bakarak ses veriyorlar. Adalet onların gündeminde olmaksızın sadece kendi tanımladıkları mahalle ve zaviye açısından bir ses verdikleri gerçekliği var. Maalesef bu iki yüzlülük, bu çifte standart bunların ne denli adalet ve hak arayışından uzak olduklarını gösteriyor.

Toplumda işlenen suçun toplumsal bir tepki sonucu karşılık bulmasına nasıl değerlendirirsiniz? Mesela, Twitter gündeminin kararları etkileme potansiyeli gibi…

Toplumsal baskı üzerinden mahkemelerdeki verilecek kararlara sirayet etmek her şeyden önce hukuk devleti yapısına ve anlayışına, adalet duygusuna çok ciddi zarar veriyor. Dolayısıyla burada gerçekten işlenen suçun toplumsal anlamdaki karşılığı ile birlikte değerlendirilmesi lazım. Suç işleyen kişinin etki alanları bakımından muhakkak suretle değerlendirilmesi lazım. Bu bakımdan adalette özellikle hakim ve savcılarımızın bu tür toplumsal infial uyandıran, halkı kin ve düşmanlığa sevk edecek boyutlardaki yapılan saldırıların niteliklerini ihmal etmeden süreci değerlendirmesini ve gerçekten dirayetli bir şekilde karar vermelerini burada tekrar hatırlatmak isterim.

Editör: TE Bilisim