Prof. Dr. İrfan Kaya Ülger / Analiz

Taliban güçlerinin 15 Ağustos 2021’de Afganistan’ın başkenti Kabil’e girmesi ve fazla bir direnişle karşılaşmadan kontrolü ele geçirmesi, sadece bu ülke için değil aynı zamanda bölgesel ve küresel siyaset bakımından da çok önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilmeli.Bilindiği üzere Afganistan, 11 Eylül 2001’de ABD’nin New York kentinde İkiz Kulelere yapılan saldırıdan bir ay sonra teröre destek veren ülke suçlamasıyla ABD tarafından işgal edilmişti. Dönemin ABD Başkanı George W. Bush, Washington Antlaşmasının 5'inci maddesine göndermek yaparak NATO ülkelerini Afganistan operasyonuna katılmaya zorlamıştı.

BARIŞ VE İSTİKRAR İÇİN KOALİSYON ŞART

Afganistan'da yaşanan gelişmeler, özellikle Taliban'ın başkente girmesi ve havalimanından tahliye görüntüleri tüm dünya tarafından yakından takip edildi. Taliban'ın başarısını "ABD emperyalizmine karşı direnen Afgan halkının mücadelesi" şeklinde nitelendirenler de oldu, "Afganistan'da sonu gözükmeyen yeni bir kaos dönemi başladı" şeklinde okuyanlar da. Taliban sözcüleri tarafından yapılan açıklamalarda siyasi af çıkarıldığı, kadınların hayatına müdahale edilmeyeceği, herkesin işine gücünü devam etmesi gerektiği belirtiliyordu. Taliban Sözcüsü Süheyl Şahin tarafından yapılan bir başka açıklamada ise Afganistan'daki kadınların çalışma ve üniversite dahil eğitim haklarının devam edebileceğine vurgu yapılıyordu.

Bu arada Taliban komutanlarının başkanlık sarayı görüntüleri uluslararası haber ajansları tarafından son dakika gelişmesi olarak aktarıldı. Afganistan’da Taliban idaresine karşı tek direniş hareketi Penşir vadisinde ortaya çıktı. Eski mücahit komutanlardan Ahmet Şah Mesut’un oğlu etrafında bir araya gelenler Taliban’a karşı mücadele başlattıklarını duyurdular. Başarı şansı olmayan bu tür muhalefet hareketleriyle başa çıkmanın yolu, Pakistan Dışişleri Bakanı Şah Mahmud Kureyşi'ye göre kapsamlı ve geniş tabanlı siyasi uzlaşıdan geçiyor.

ULUSAL UZLAŞMA SAĞLANABİLECEK Mİ?

İçerisinde başka milletlerden kişilerin de yer almasına karşılık Taliban temelde bir Peştun siyasi hareketi hüviyeti taşıyor. Peştunlar, 38 milyonluk Afganistan nüfusunun yüzde 42’sini teşkil ederek en kalabalık etnik grubu oluşturuyorlar. Afganistan ile Pakistan arasındaki sınırın (Durant hattı) Pakistan tarafında da Peştunlar yaşıyor. Tacikler yüzde 27 ile Afganistan’da ikinci en kalabalık grup. Özbeklerin nüfus içerisindeki oranları ise yüzde 9 seviyesinde. Şii olan Hazaraların oranı da aşağı yukarı Özbeklerle aynı seviyede. Farsça konuşan Tacikler ve Şii mezhebinden olan Hazaralar, İran’ın Afganistan’daki doğal müttefikleri konumunda.

Ülkede nüfus içerisinde oranları daha düşük olan milletler ise Beluciler, Aymaklar, Pamirler ve Kırgızlar olarak sıralanıyor. Bir Afgan üst kimliğinin tesis edilemediği ülkede buna rağmen etnik gruplardan hiçbiri ayrılıkçı bir hedef peşinde değil. Tacikler ve Özbekler hiçbir şekilde bulundukları coğrafyada irredentist (kaybedilen toprakları geri almak isteyen) bir yaklaşım içerisinde olmadılar. Kendi bölgelerinin Tacikistan’a ve Özbekistan’a katılması yönünde bir eğilim ortaya çıkmadı. Bu açıdan bakıldığında Afganistan’da yaşayan halklar arasında zımnî/örtülü biçimde toprağa bağlılık ve yurtseverlik, en güçlü siyasi eğilim olarak dikkat çekiyor.

KÜRESEL GÜÇLER ARASINDA TAMPON BÖLGE

Küresel açıdan bakıldığında Afganistan geçmiş ve günümüzde büyük güçlerin arasında bir tampon bölge işlevi görmüştür ve bu durum günümüzde de devam ediyor. On dokuzuncu yüzyılda Rusya ve İngiltere arasında Afganistan üzerinde hakimiyet tesis etmek için yürütülen mücadele "Büyük Oyun" şeklinde adlandırılmıştı. Daha yakın zamanlarda 1979 yılında SSCB’nin Afganistan’ı Brejnev doktrini çerçevesinde işgal etmesini de hatırlamak gerekir.

Bu işgal, bir yandan kadim Rus politikası olan sıcak denizlere inme girişimi olarak değerlendirilebilir ama öte yandan da George F. Kennan tarafından kurgulanan “SSCB’yi çevrelemenin” yarılması olarak yorumlanmaktadır. 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından Afganistan’a yönelik operasyonun ileri sürülen amacı “terörle mücadele” idi. ABD müdahalesinin üzerinde hiç durulmayan boyutu ise ABD’nin Soğuk Savaş sonrası dönemde Orta Asya coğrafyasında etkinlik alanını genişletmeyi hedeflemiş olmasıdır. Bugün geldiğimiz aşamada ise yeni aktör olarak Çin’in Kuşak ve Yol projesi çerçevesinde Afganistan üzerinde etkisini artırma yönünde hareket edeceği anlaşılmakta. Yeni dönemde Çin’in bu girişimine karşılık bölge üzerindeki güç dengesinde Rusya, Pakistan ve Türkiye’nin tutumları ehemmiyet taşıyor.

Editör: TE Bilisim