Son dakika haberi:   Cumhurbaşkanı Recep Tayyip  Erdoğan, Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurulu'na katıldığı  New York'tan yurda dönüş öncesi ABD'de yapımı tamamlanan ve açılışının gerçekleştirildiği Türkevi'nde gazetecilerle bir araya geldi. Gündemle ilgili çok önemli değerlendirmelerde bulunan Erdoğan, gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları:

Birleşmiş Milletler 76’ncı Genel Kurulu toplantılarına katılmak üzere bulunduğumuz New York’taki programlarımızı tamamladık.

BM Genel Kurul toplantıları bu yıl ilk kez karma bir formatta gerçekleşti. Üye ülkelerin neredeyse üçte ikisi devlet ya da hükümet başkanı veya bakan düzeyinde fiziken katılım sağladı. Geçtiğimiz yıllardan farklı şekilde etkinliklerin bir bölümü çevrim içi olarak icra edildi. Bu kapsamda biz de BM Gıda Sistemleri Zirvesine ve BM Yüksek Düzeyli Enerji Diyaloğu Toplantısına video konferansla katıldık.

Amerika’daki temaslarımızda ilk olarak 19 Eylül Pazar günü Türk-Amerikan ve Amerika Müslüman toplumu temsilcileriyle bir araya geldik. Bu toplantıda hem ABD’de yaşayan vatandaşlarımızla ve Müslüman kardeşlerimizle kucaklaştık hem de daha adil bir dünya özlemimizi bir kez daha vurguladık.

20 Eylül günü yeni Türkevi binamızın resmi açılışını gerçekleştirdik. Bu güzel günümüzde bize BM Genel Sekreteri, çok sayıda devlet ve hükümet başkanı, dışişleri bakanı, üst düzey yerli ve yabancı misafirlerimiz ile dostlarımız eşlik etti. New York’un siluetine kazandırdığımız bu yeni başyapıtın Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan vatandaşlarımıza ve ülkemize hayırlı olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.

Yine pazartesi günü Dış Politika Derneği isimli düşünce kuruluşu ve SETA DC tarafından tertiplenen etkinliğe katıldık. Bu toplantıda, dış politika alanındaki değerlendirmelerimizi Amerika Birleşik Devletleri’nde düşünce dünyasının önde gelen temsilcileriyle paylaştık. Ayrıca çeşitli Amerikan basın yayın kuruluşlarının temsilcilerine mülakat verdik.
Ekonomi alanındaki temaslarımız çerçevesinde, Türk Amerikan İş Konseyi tarafından düzenlenen 11. Türkiye Yatırım Konferansı’na iştirak ettik. Bu toplantıda, Amerikan iş dünyasının önde gelen temsilcileriyle ülkelerimiz arasındaki ekonomik ilişkileri değerlendirdik.

'MÜJDEYİ DÜNYAYLA PAYLAŞTIK'

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu açış oturumundaki konuşmamızda, uluslararası barış ve güvenliği ilgilendiren meseleler hakkındaki görüşlerimizi açık yüreklilikle ortaya koyduk. Daha adil bir dünyanın mümkün olduğunu, bunun için uluslararası topluma ne gibi sorumluluklar düştüğünü Genel Kurul kürsüsünden dile getirdik. İnsanlığın, salgın tehdidi ve tabii felaketler ile bunların ağır sonuçlarının cenderesi altında bunaldığı bir dönemde, iş birliği ve dayanışmanın önemini tekrar hatırlattık. Afganistan’daki son gelişmeler başta olmak üzere Suriye’den Libya’ya, Kudüs ve Filistin meselesinden Kafkasya’ya, Türkistan’dan Kıbrıs’a kadar geniş bir alanda ülkemizin yaklaşımlarını ifade ettik.
Birleşmiş Milletler Genel Kurul kürsüsünden, Paris İklim Anlaşması’nın onay sürecini tamamlayacağımız müjdesini dünyayla ve kendi kamuoyumuzla paylaştık. Dünyamızın bu hale gelmesinde en çok payı olanların, iklim değişikliğinin yol açtığı sorunların çözümünde de en çok katkı sağlaması gerektiği görüşümüzü açıkça muhataplarımıza söyledik. Orman varlığını artıran, nispeten modern teknolojik altyapısı sayesinde oldukça düşük karbon salımı değerlerine sahip bir ülke olarak bu konuda da üzerimize düşeni yapmakta kararlıyız. Ülkemize söz verilen desteklerin sağlanmasıyla birlikte ve ulusal katkı beyanımız çerçevesinde, Paris İklim Anlaşması’nda belirtilen hususlara uygun adımlarımızı atacağız. Karbon nötr hedefini, 2053 vizyonumuzun ilk ve en önemli hedeflerinden biri olarak milletimize armağan ediyoruz. Avrupa Yeşil Mutabakatına uyum için gereken eylem planını da devreye almış bir ülke olarak, bu süreci başarıyla yürüteceğimize yürekten inanıyoruz.

Son 3 gündür pek çok devlet, hükümet, uluslararası kurum ve sivil toplum kuruluşu temsilcisiyle görüşmeler yaptık. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin yanı sıra Hırvatistan, Slovenya, Gine Bissau, Polonya, Ukrayna, Finlandiya, Burundi ve Irak cumhurbaşkanları ile Birleşik Krallık, Gürcistan ve Arnavutluk başbakanlarıyla ve Libya Başkanlık Konseyi Başkanı ile görüşmelerim oldu. FIFA Başkanı ile de bir görüşme gerçekleştirdim. Bir başka ifadeyle, Amerika’da bulunduğumuz süre zarfında toplam 14 ikili görüşmemiz oldu. Bu görüşmelerin, Genel Kurul’a hitabımın hemen ardından gerçekleşen biri hariç tamamına, Türkevi binamız ev sahipliği yaptı.
Ziyaretimizin ve temaslarımızın, güncel meselelere dair tutum ve önceliklerimizin, uluslararası camianın dikkatine getirilmesi bakımdan son derece verimli olduğuna inanıyorum.

SORU-CEVAP

"BUNUN BİR BEDELİNİN OLMASI LAZIM! TÜRKİYE'NİN KAPILARI AÇMASI DÜŞÜNÜLEMEZ"

BM Genel Kurul hitabınızda Afganistan vurgunuz önemliydi. Afgan halkının yanında olma noktasında önemli bir mesaj verdiniz. Türkiye'nin bu süreçte Afganistan’daki rolü ve stratejisi ne olacak?

Burada önceki gün Amerika’nın önemli bir yayın organıyla yaptığımız mülakatta da söyledim; 20 yıl önce Amerika Afganistan’a niçin girdi? Afganistan’da ne işi vardı ve şimdi Afganistan’dan niye çıkıyor? Herhalde bunun bir bedelinin olması lazım? Ve bunca mülteci şu anda nereye gidecek? Türkiye’nin kapıları açması ve bunları kabul etmesi düşünülemez. Burası bizim için bir açık hava koridoru değil. Böyle bir şeyi kabullenmek öyle kolay da değil. Bunun bir maliyeti var, bir bedeli var. Amerika burada “kapılar açılsın ve Afgan halkı Türkiye’ye girsin” diyemez. Nitekim böyle bir şeye biz açık da değiliz, müsaade de etmeyiz. Afgan halkı bizim için kardeş halktır. Tarihe dayalı bir geçmişimiz var fakat bu kuru kuruya bir kardeşlik olmuyor. Aynı şeyi biz Suriye’de de yaptık. Aynı durum Irak'ta oldu. Bunları böyle toparladığımız zaman, geçmişten alırsak girip çıkanla neredeyse 10 milyona varan bir sayı söz konusu. Şu anda bunun 5 milyonu Türkiye’de kaldı. Burada bu bedeli ödemesi gereken Amerika’dır. Amerika’nın bununla ilgili adımlar atması lazım. Fakat şu ana kadar böyle bir hava görünmüyor. Amerika’nın bu noktada kapıları açmak gibi bir derdi şu anda yok gibi.

"TALİBAN'DA KUCAKLAYICI BİR YÖNETİM OLUŞMADI"

Fakat kapsayıcı, kuşatıcı bir yönetim Afganistan’da oluşursa, bu yönetimle bazı görüşmelerimiz olabilirse ve gerçekten sağlıklı bir iletişim kurabilirsek, bundan sonra ne olabileceğinin adımlarını bu görüşmelerden sonra atabiliriz. Afganistan’da şu ana kadar bizim ciddi yatırımlarımız oldu; alt yapı ve üst yapı yatırımlarımız oldu. Bu yatırımlardan da rahatsız değiliz. Bundan sonraki süreçte de bu tür adımları atabiliriz. Ama Taliban’ın şu andaki yaklaşım tarzına bakıldığında kucaklayıcı, kuşatıcı bir yönetim maalesef oluşmadı. Şu anda sadece bazı sinyaller geliyor; bazı değişikliklerin olabileceği, yönetimde bazı kuşatıcı, kapsayıcı bir havanın oluşacağı istikametinde. Bunu tabi daha henüz görmüş değiliz. Eğer böyle bir adım atılabilirse o zaman birlikte neler yapabileceğimizi kendileriyle görüşme, konuşma noktasına gidebiliriz. Kaldı ki kendi içlerinde de şu anda bazı sıkıntılar yaşanıyor. Bu sıkıntıları aşabilirlerse ve ondan sonra Türkiye ile bazı görüşmeler olursa, adımlar atılabilirse bunları nasıl gerçekleştiririz, nasıl bir yol haritası belirleriz, ona bakar ona göre de Afganistan’la böyle bir adımı gerçekleştirmiş oluruz.

“DAHA ADİL BİR DÜNYA MÜMKÜN” kitabınızda da, BM Genel Kurulu konuşmanızda da radikal, sizin ifadenizle devrimci bir öneri getirdiniz. Reformunun öncelikli olarak da Güvenlik Konseyi’nin veto yetkisinin kaldırılmasından başlaması gerektiğini öneriyorsunuz. Diğer üyeleri bir araya getirip bu yönde bir uzlaşı sağlamak için siz bir adım atacak mısınız?

O radikal adımı zaten orada söylüyorum. Nedir o radikal adım? Bu konuda, 5 daimi üye dışındaki 189 ülkenin tamamı eğer kararlı adım atacak olursa o zaman biz bu daimi üyeleri köşeye sıkıştıracağız. Bu daimi üyeleri köşeye sıkıştırmak için bunun bir yol haritası var. Bu yol haritası nedir? Bu konuyla ilgili Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna yazılı dayatmalarla ve dünyada yoğun bir kovalamacayla, icabında olağanüstü genel kurul toplamak suretiyle bazı adımları atma şansını yakalayabiliriz.

ABD'YE F-35 VE S-400 TEPKİSİ

Başta Suriye ve Afganistan’daki kaosun durdurulması istikrarın sağlanması ve bir insanlık dramı olan düzensiz göçün önlenmesi için BM’de yine çağrıda bulundunuz. Afganistan ve Suriye bizim için hassas. Bu bağlamda Türkiye-ABD ilişkilerinin seyrini önümüzdeki dönemde nasıl görüyorsunuz?

Türk-Amerikan ilişkilerinde sağlıklı bir sürecin işlediğini doğrusu söyleyemem. Niye? Bakın biz F-35’leri aldık, 1 milyar 400 milyon dolar ödeme yaptık ve bu F-35’ler bize teslim edilmedi. Amerika önce bunu bir defa halletmeli. Bize S-400 konusunu bahane edip F-35’leri vermemek, her şeyden önce bir defa devletler arası ilişkilerde ne diplomasi noktasında ne de münasebetler noktasında bir kimlik ortaya koymadır. Amerika’nın önce bunu bir defa düzeltmesi lazım. Tabi biz uluslararası hukuka dayalı olarak ne yapılması gerekiyorsa bunu yapacağız. Bize sürekli S-400’ü dayatmalarını bir defa bizim kabul etmemiz mümkün değil. Bizim için S-400 işi bitmiştir. Buradan geri adım atmamız da mümkün değil. Amerika’nın bunu uluslararası diplomaside, ilişkilerde doğru bir yere oturtması gerekir. Ama şu ana kadar bunu oturtamadılar. Biz Türkiye olarak dürüst davranıyoruz, duruşumuz dürüsttür ama Amerika maalesef dürüst davranmadı, davranmıyor.

Bizim şu anda Amerika ile ilişkilerimizde zaten 20 milyar dolar civarında bir ticaret hacmimiz var. Bu ticaret hacmimizin artmasını biz arzu ediyoruz, ederiz de… Savunma sanayiine yönelik de biz adımlarımızı atıyoruz ve atmaya da devam edeceğiz. Şunu da bilmeleri gerekir ki artık eski Türkiye de yok. Bu Türkiye başka bir Türkiye. Savunma sanayiinde de biz her geçen gün daha ileri gidiyoruz, daha ileri gideceğiz. Ama yarın “Niçin F-35’i almıyorsun?” diyemezler. Vermezsen almayız. O zaman biz daha başka kapılara da müracaat ederiz. Burada CBS ile yaptığım röportajda onlara da onu söyledim. “Yani başka yerlerden almayı mı düşünüyorsunuz?” diye sordu. “Gerekirse alırız” dedim. Sen bana şimdi Patriot vermeyeceksin, ondan sonra biz S-400’ü aldığımızda “Niye S-400'ü aldın?” diyeceksin. Türkiye kendini savunmasına yönelik ne gerekiyorsa onu alır. Gerekirse bunları üretmeye de başlar. Zaten şu anda başladık. Bundan sonra bunu daha da ileri safhalara taşıyacağız. İnşallah kendi insansız savaş uçaklarımızı da üreteceğiz. Bunu da görecekler. Bu adımları da inşallah atıyoruz.

'BİDEN İLE İYİ BAŞLADIK DİYEMEM'

Temennim odur ki iki NATO ülkesi olarak birbirimizle hasmane değil, dostane davranalım. Ama iki NATO ülkesi olarak şu andaki gidiş pek hayra alamet değil. Benim Başbakan, Cumhurbaşkanı olarak yaklaşık 19 yıllık yöneticilik hayatımda Amerika ile olan münasebetlerimde geldiğimiz nokta maalesef iyi bir nokta değil. Ben oğul Bush ile iyi çalıştım, Sayın Obama ile iyi çalıştım, Sayın Trump ile iyi çalıştım ama Sayın Biden ile iyi başladık diyemem.

'VAKTİ SAATİ GELDİĞİNDE SÖYLENMESİ GEREKEN NEYSE ONU SÖYLERİZ'


Türkiye bu yıl BM Genel Kurulunda ve açılışını yaptığı Türkevi ile uluslararası iş birliğine ve diplomasiye desteğini güçlü şekilde ortaya koydu.  Ne yazık ki bazı ülkeler Afganistan, Suriye, düzensiz göç gibi konularda sorumluluktan kaçıyor. Özellikle ABD yönetimi her ne kadar görünürde diplomasi vurgusu yapsa da adeta benden sonrası tufan havasında. Mevcut resmi nasıl yorumluyorsunuz?

Tabi kendisi “benden sonrası tufan” dediyse, aynı şeyi ona da söylerler. Amerika şu anda eğer Afganistan’da bir şekillendirme yapamadıysa burada düşünmek lazım. Şu anda Afganistan’da Amerika’nın bir yönlendirme veya bir şekillendirme durumu olmuştur diyebilir miyiz? Hayır. İşte her şeyi bıraktı, gidiyor. Ama şimdi bir bedel çıkacak ortaya. Bu bedel nedir? Şu anda Taliban’ın elindeki silahlara baktığınız zaman, bu silahlar Amerika’nın silahları. Dolayısıyla bu bedeli de ödemek durumunda kalacaktır. Buradan bir yere daha geliyorum. Sayın Trump döneminde binlerce tır silah, mühimmat terör örgütlerine verildi. Bunları ben Sayın Trump’a defalarca ifade ettim, anlattım. Şimdi aynı durum Biden döneminde de var. Yine Biden terör örgütlerine silah, mühimmat, araç gereç taşımaya başladı. Biz bunu elimizi kolumuzu sallaya sallaya seyredecek değiliz. Dikkatle takip ediyoruz. Vakti saati geldiğinde de söylenmesi gereken neyse onu da kendilerine söyleriz.

 
Halime Kökçe: Paris İklim Anlaşmasının Meclis onayına sunulacağını ifade ettiniz. Türkiye’nin çekinceleri vardı, çünkü gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler arasında bir yükümlülük farkı var. Bunun adil olmadığına dair bizim yaklaşımımız vardı. Türkiye çekincelerinden vaz mı geçti? Yoksa karşı tarafta bir tutum değişikliği mi oldu? Yoksa bu süreci zorlayacak yeni bir sürecin başlangıcından mı bahsediyoruz?

Biz bu tutumdan vazgeçmiş değiliz. Böyle bir şey yok. Ancak o dönem Hollande dönemiydi. Hollande döneminde de Sayın Şansölye Merkel’le üçlü bir konferansımız olmuştu. Bu üçlü konferansta da biz dedik ki “Türkiye gelişmiş ülkeyse ayrı değerlendirmek lazım. Eğer gelişmekte olan ülkeler kategorisindeyse ayrı değerlendirmemiz lazım. Her şeyden önce bunun kararını vermeniz lazım. Bu karara göre de bize yapmanız gereken ödemeyi de yapmanız lazım.” Tabi o zaman bunlar bu ödemeyi yapacaklarını söylüyorlardı ama bu olmadı. Şu anda geldiğimiz noktada ise tabi bütün incelemeleri ilgili arkadaşlar yapacaklar ve Meclis’in açılmasıyla birlikte de biz bunu Meclis’e taşıyacağız. Meclis’e taşıyarak, bu süreci özellikle Glasgow'da gündeme getireceğiz ve Türkiye olarak iklim değişikliği noktasında düşüncemizi Glasgow’da vereceğimiz mesajlarla da ortaya koyacağız. 

ALMANYA'DAKİ SEÇİMLER 
 
Almanya’da bu pazar günü seçimler yapılacak. Anketlerde başa baş giden bir rekabet olduğu anlaşılıyor. Almanya’nın yeni bir başlangıç döneminde Türkiye olarak bizim hangi beklentilerimiz olur seçilecek olan yeni Şansölye’den? Çünkü Almanya Türkiye’nin çok önemli bir ortağı ve Avrupa’nın en önemli ekonomisi. Diğer taraftan sizin Şansölye Merkel’le çok uzun bir diyaloğunuz oldu. Avrupa’da en uzun görev yapan liderlerden biri oldu kendisi…

Benim kadar olmadı…

Sizin kadar değil ama sizden sonra muhtemelen en uzun görev yapanlardan biri. Merkel’in Türkiye ve Avrupa üzerindeki ilişkilerdeki etkisini nasıl değerlendirirsiniz geride bıraktığımız dönemde?

Şunu açık ve net söylemem lazım; bizim Merkel’le, Schröder’den sonra olumlu bir sürecimiz oldu ama Alman Şansölyeleri içerisinde bizim en başarılı bir yönetim tarzı Schröder’le oldu. Schröder’le bizim münasebetlerimiz gerçekten çok çok farklıydı. Tabi Schröder’den sonra Şansölye Merkel ile münasebetlerimizde de ilişkilerimiz fena değildi. Sık sık arar, sık sık ararım. O şekilde bu süreci işlettik, çalıştırdık. Tabi şu anda yani Armin Laschet alır almaz bilemiyorum ama Armin Laschet ile de ikili münasebetlerimiz iyiydi. Temennim odur ki gerçekten gerek Almanya'da yaşayan Türk vatandaşları ile alakalı gerekse Türkiye-Almanya ilişkilerindeki bundan sonraki süreci zengin kılacak bir iktidar iş başına gelsin. Çünkü bizim orada çok ciddi sayıda bir insan potansiyelimiz var ve bu insanlar orada çile çekmesinler. Böylece yeni bir süreci Türkiye-Almanya ilişkilerinde inşallah güçlü kılacak bir iktidarla devam ettirelim. Bu konuda da kim olursa biz onunla her zaman ilişkilerimizi, geleceğe çok çok güçlü bir şekilde sürdürmüş oluruz. Mesela attığımız bazı adımlar vardı. Savunma sanayiine yönelik Almanya'yla ilişkilerimiz vardı. Daha da önemlisi şu anda denizaltı gemilerinin makinelerinin aksamıyla alakalı attığımız alımlar vardı. Şimdi bu adımların başarılı bir şekilde sürmesi ve savunma sanayiinde de bunlarla beraber bizim güçlü yürümemiz, Türkiye-Almanya ilişkilerinde çok farklı bir yere isabet edecektir diye düşünüyorum. Her iki ülke için hayırlı olan iktidar hangisi ise o iş başına gelsin diyorum. 

SOSYAL MEDYA DÜZENLEMESİ MECLİS'E SUNULACAK

Sosyal medya düzenlemesi merakla bekleniyor. Çalışma hangi aşamada. Hangi adımların atılması planlanıyor?

Şu anda bununla ilgili arkadaşlarımız gerek İletişim Başkanım gerek Medya Tanıtım Başkanım birlikte çalışmalarını sürdürüyorlar ve Meclis’in açılmasıyla birlikte de biz hazırlıklarımızı Meclis’e sunacağız. Böylece sosyal medya konusundaki atacağımız adımların ülkemiz için, milletimiz için hayırlı olmasını temenni ediyorum. Çünkü sosyal medyanın maalesef tahribatı çok açık ve net ortada. Bu tahribatın artık bitmesinden yanayım. Artık bu tahribatı bitirmenin vaktinin geldiğine inanıyorum. Arkadaşlarımız da hazırlıklarını yaptılar ve Meclis’e bunu sunacaklar.

Editör: TE Bilisim