Yer altı ve yer üstü doğal kaynakları, tarımsal verimliliği ve uluslararası ticaret yollarına hâkimiyeti nedeniyle Afrika, dün olduğu gibi bugün de bir cazibe merkezi durumunda.

Batı’nın hala yeni sömürgecilik anlayışıyla yönetmeye çalıştığı Afrika’nın aydınları dil, kültür ve siyaset alanında oldukça cesur açılımlara imza atıyor.

Bu potansiyelinin yanında, siyasi ve ekonomik sorunların tetiklediği iç ve dış çatışmalar ile uluslararası göç ise Afrika’nın temel sorunları arasında yer alıyor. Bugün Afrika’da meydana gelecek krizler, artık dünyanın her bölgesini etkileyecek boyuta ulaştı.

Yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını, terörizm ve çatışmaların Afrika’da çok ciddi siyasi ve ekonomik sorunlara yol açtığı bir gerçek. Buna rağmen sahip olduğu altın, elmas, petrol, doğal gaz ve diğer madenler ile tarımsal üretim alanlarının verimliliği, Afrika’yı bugün olduğu gibi gelecek dönemin de gözde coğrafyası yapıyor.

Afrika’nın gerçek anlamda ihtiyaç duyduğu şey, ulusal kimliklerinin oluşturulması sürecine katkı sağlanması; edebiyat, tarih yazımı, sinema, tiyatro ve dil konularında ulusal bir kimlik oluşturulması, en az ulusal ekonomilerin oluşturulması kadar önemli.

KÜRESEL AKTÖRLERİN AFRİKA’DAKİ VARLIĞI

İngiltere ve Fransa’nın kıtadaki tarihsel varlığı devam ediyor. Çin’in yaklaşık 350 milyar dolarlık ekonomik gücü her geçen gün artıyor. Rusya’nın ise Soğuk Savaş dönemindeki Afrika’daki ideolojik üstünlüğü bugün önemini kaybetti. Fakat Rusya, Sudan’da kurmaya çalıştığı askeri limanla bu mücadeleden uzaklaşmak istemediğini gösteriyor.

Tarihsel bir çıkmazı olmayan Çin ise Afrika ülkelerinde gerçekleştirdiği devasa yatırımlar, kalkınma yardımları ve ucuz kredileri ile ekonomik bir güç olarak büyümeye devam ediyor. Sahip olduğu yumuşak güç unsurlarının yanında Çin, Cibuti’deki askeri üssü ile Afrika’daki varlığının ciddiyetini ortaya koyuyor. Kıtadaki ekonomik varlığının sıkıntıya girmesi durumunda Çin’in bölgedeki askeri gücünü kullanmaktan çekinmeyeceği açık. Fransa’nın 19. yüzyılın sonunda Senegal, Nijer ve Cezayir’i demir yolu ile birleştirme projesi bugün Çin tarafından "Cibuti’den Senegal’e" şeklinde düzeltildi. Çin bir taraftan demir yolları inşa ederken diğer taraftan kullanım hakkına sahip olduğu 50 civarındaki limanla Afrika’yı dünya ticaretine açarak Kuşak Yol projesine önemli katkı sağlıyor.

Dünya ticaretinin en önemli güzergâhlarından biri olan Kızıldeniz’de ise birçok ülkenin güç mücadelesi içinde olduğunu görüyoruz. Rusya’nın Port Sudan’da askeri üs talebinin yanında, Birleşik Arap Emirlikleri de bölgede kayda değer ticari yatırımlar yapıyor.

Afrika sahip olduğu doğal kaynaklar, tarımsal verimlilik, yenilenebilir enerji kaynakları ve ticari pazar hacmi ile dünyaya nefes aldırabilecek bir potansiyele sahip. Bu yüzden Afrika, uluslararası güçlerin mücadele alanı haline geldi. Bölgeye yeni aktörlerin girmesiyle Afrika’da gözle görülür değişimler yaşanmaya başlandı. Rekabet, eski sömürge ülkelerinin politikalarında da önemli değişikliklere neden oldu. Başta Fransa olmak üzere, sömürgeci ülkeler Afrika’daki tarihleriyle yüzleşiyorlar.

AFRİKA’NIN AYDINLARI CESUR AÇILIMLARA İMZA ATIYORLAR

Sömürgeciler Afrika’nın sadece mallarını yağmalayıp insanlarını köleleştirmedi, aynı zamanda zihinlerine hâkimiyet kurmak suretiyle bütün siyasi ve kültürel yapılarını da kendi istekleri doğrultusunda şekillendirdi. Batı’nın hala yeni sömürgecilik anlayışı ile yönetmeye çalıştığı Afrika’nın aydınları dil, kültür ve siyaset alanında oldukça cesur açılımlara imza atıyor.

Sömürgecilik döneminin kültürel ve siyasi prangalarından kurtulmaya çalışan Afrika’nın gerçek anlamda ihtiyaç duyduğu şey, ulusal kimliklerinin oluşturulması sürecine katkı sağlanması. Edebiyat, tarih yazımı, sinema, tiyatro ve dil konularında ulusal bir kimlik oluşturulması, en az ulusal ekonomilerin oluşturulması kadar önemli. Afrika yaklaşık 600 yıllık sömürüye rağmen bugün hala dünyanın en büyük ekonomik varlıklarına sahip. Afrika ülkelerinin ihtiyacı olan tek şey; sahip oldukları zenginlikleri kendilerinin kullanabileceğine inanmaları.

Bu zihniyet dönüşümü doğal olarak sömürgecilerin Afrika’ya bakış açılarında değişikliğe neden oldu. Fransa, Cezayir ile ilişkilerini düzeltebilme adına geçmişte yaşananların “insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu” kabul etti. Emmanuel Macron, Kigali’de yaptığı bir konuşmada “alçakgönüllülük ve saygıyla yanınızda durarak sorumluluklarımızı kabul ediyorum” diyerek günah çıkardı. Belçika, Kral II. Leopold’un hatırasını "lekelemeden" katledilen 5 milyon Kongoludan üstü kapalı özür diledi. İngiltere, Kenya’da Mau Maular için özür dileyerek komik miktarda tazminat ödemeyi kabul etti. Dönemin İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, Libya’nın “iyileşmeyen yaraları” için özür dileyerek tazminat ödeyeceğini beyan etti. Almanya ise 2021 Mayıs’ında Herero ve Nama topluluklarına karşı soykırım işlediğini kabul ederek Namibya’ya 1,1 milyar avro kalkınma yardımı taahhüt etti. İspanya ve Portekiz ise geçmişin hesabını veremeyeceği için sessiz kalmaya devam ediyor.

Afrika zihinsel özgürleşme sürecinde çok büyük bedeller ödedi. Somali, Sudan ve Libya’daki iç çatışmalar, Mali, Çad ve Gine’deki müdahaleler düşünüldüğünde bu bedellerin hala ödendiğini görülüyor. Macron, Ruanda’da yaşananlardan üzüntü duyduğunu söylerken suçun Tutsi ve Hutular'da olduğunu ima etmekten çekinmedi. Afrika ülkelerinin sömürgeci destekli çatışmaları önlemek için farklı ülkelerden aldıkları yeni nesil savunma silahları ile askeri altyapısını güçlendirmeye çalıştığı söylenebilir.

"DÜNYA 5'TEN BÜYÜKTÜR" AÇILIMI AFRİKA’YA İLHAM VERİYOR

Afrika’nın zihinsel açılımlarının toplumsal tabanda karşılık bulmaya başladığı bugünlerde, bu sürece katkı sağlayan ülke, Afrika’yla kültürel, siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirecektir. Türkiye, Kurtuluş Savaşı sırasında oluşturduğu “ Milli Mücadele” ruhuyla Afrika ülkelerinin bağımsızlık mücadelesine örnek olduğu gibi bugün de “Dünya 5'ten büyüktür” açılımıyla yeni bir dünya düzeninin savunucusu olarak Afrika ülkelerine ilham vermeye devam ediyor. Türkiye’nin bütün Kuzey Afrika, Sahel ve Tanzanya’ya kadar uzanan Doğu Afrika bölgesindeki tarihi ve kültürel ilişkileri, son çeyrek yüzyılda gerçekleştirilen Afrika açılımıyla yeni bir boyut kazandı.

Afrika ile yüzlerce yıllık dostluğu ve birlikteliği olan Türklerin, kıtada utanılacak ve özür dilenecek bir tarihinin olmaması, bugün Türkiye’nin en büyük gücü olarak dikkati çekiyor. Türkiye ayrıca, binlerce Afrikalı öğrenciye ev sahipliği yaptı ve yapıyor. Bunlar geleceğin Afrika'sını inşa etmekte Türkiye’nin en büyük gücü olabilir. Türkiye’nin eğitim, kültür ve kalkınma alanında Afrika'da faaliyet gösteren kurumlarının çalışmaları ise başlı başına bir değerlendirme konusudur.

İKLİM KRİZİ

Yeni dönemde Afrika'nın önemini artıran bir diğer konu da iklim krizi. İklim değişikliği dünyanın birçok bölgesinde tarımsal üretim kapasitelerini olumsuz yönde etkiliyor. Geniş bir bölümünde dört mevsim tarımsal üretim yapılabilen Afrika, dünyanın gıda ihtiyacına karşılık verebilecek bir verimliliğe sahip. Afrika’da güç mücadelesinde bulunan ülkelerin gerek kendi ihtiyaçlarını karşılamak gerekse bölgede istikrarı sağlamak için Afrika’yı kalkındırması gerekiyor. Ancak bu, vicdanları tatmin eden göstermelik insani yardımların ötesinde olmalı. Türkiye bu anlamda tarım, hayvancılık, eğitim ve sağlık başta olmak üzere sahip olduğu kapasiteyi Afrika ülkeleriyle hiçbir karşılık beklemeden paylaşmaya devam ediyor.

Bu kapsamda Türkiye, ilki İstanbul’da, ikincisi Ekvator Ginesi’nin başkenti Malabo’da olmak üzere, Afrika ile iki zirve gerçekleştirdi. Üçüncü zirvenin İstanbul’da düzenlenmesi planlanıyor. Her türlü ekonomik, kültürel ve siyasi ilişkilerin konuşulduğu üst düzey katılımlı zirvelerde önemli stratejik hedefler belirleniyor ve anlaşmalar imzalanıyor.

ÖNCELİK "ZİHNÎ SÖMÜRGEDEN AZÂD" OLMAK

Afrika eskiden olduğu gibi birkaç ülkenin hâkim olduğu bir coğrafya değil. Dünün ve bugünün aktörleri Afrika’yı istikrara kavuşturacak bir rekabet anlayışı içinde mücadele etmek zorunda. Aksi takdirde Afrika fırsat değil, büyük bir tehdit olacaktır.

Siyasi, askeri ve ticari bir rekabetin yaşandığı Afrika’da başarı para ve silahla sağlanmayacaktır. Sömürgecilerin oluşturduğu zihniyet sona ermediği sürece, Afrika’nın mücadelesi hep buz dağının görünen yüzeyinde kalacaktır. Afrikalı aydın ve siyasetçiler yeni bir kimlik oluşturmada ziyadesiyle önemli bir yol aldılar. Bu süreçte Afrika’ya destek sağlayan ülkeler, Afrika ülkelerinin muhataplarıyla daha eşit şartlarda masaya oturmalarına katkı sağlayacaktır.

Bu nedenle Afrika’nın birincil önceliği; Ngũgĩ wa Thiong’o’nun tabiriyle “Zihnî sömürgeden azâd” olmaktır.

Editör: TE Bilisim