Erol Erdoğan / Analiz

20. Millî Eğitim Şûrası 1-3 Aralık 2021 tarihlerinde gerçekleştirilecek. Ana teması “Eğitimde Fırsat Eşitliği” olan Millî Eğitim Şûrası'nda Temel Eğitimde Fırsat Eşitliği, Mesleki Eğitimin İyileştirilmesi, Öğretmenlerin Mesleki Gelişimi konularında ihtisas komisyonları kurulacak. Şûrada, okul öncesi eğitimden üniversite giriş sistemine kadar muhtelif çalışma grupları da oluşturulacak.

Şûraların ilki 17-29 Temmuz 1939 tarihlerinde yapıldı. Aradaki 82 yıllık sürede ortalama dört yılda bir şûra yapılmış. Bir önceki şûra yedi yıl önce (2014) idi. Şûralardan önce Heyet-i İlmiye dönemi var. 1921 yılında kurulan Telif ve Tercüme Heyeti, 1926 yılında toplanan Üçüncü Heyet-i İlmiye Kararları sonucunda yerini Millî Talim ve Terbiye Dairesine bırakmış. Maarif Kongresi ile Heyet-i İlmiye çalışmaları da Millî Eğitim şûralarından kabul edilmektedir.

Erol Erdoğan

Eylül 2021’de, eğitim paydaşlarının şûradaki konularla ilgili görüşlerini almak için Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı çağrı yaptı. Çağrıda, paydaşların düşüncelerinin eğitim ve öğretimle ilgili kararların belirlenmesinde yol gösterici olacağı vurgulanarak “Tespit, öneri, talep ve görüşlerinizi Başkanlığımıza gönderebilirsiniz.” deniliyordu. Çağrının karşılık bulduğu anlaşılıyor. İl millî eğitim müdürlüklerinin yaptıkları istişare toplantılarının yanı sıra pek çok grubun müzakere amaçlı buluşmalar yaptığını öğrendim.

Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in 14 Eylül 2021 tarihinde basına yansıyan açıklaması da çoklu görüş arayışını vurguluyor. Şöyle demiş bakan: “Şûranın temsiliyetini artırmak için tüm illerden katılımcılar seçilecek, 26 yerde bölgesel toplantılarla hazırlık raporları düzenlenecek.”

20. Millî Eğitim Şûrası yaklaşırken bir kısmı şûranın gündemine de girebilecek, eğitimle ilgili bazı düşüncelerimi ve önerilerimi paylaşmak istiyorum.

ÖNCEKİ ŞÛRA RAPORU YAYINLANMALI

20. Millî Eğitim Şûrası katılımcılarına şûradan en az bir hafta öncesinde takdim edilecek 19. Millî Eğitim Şûrası kararlarına ilişkin uygulama raporu, şûranın itibarını güçlendirecek ve yapılacak şûranın niteliğini artıracaktır. Böyle bir uygulama devlet ciddiyeti ve kurumsal sürekliliğin gereğidir. Önceki şûra kararlarına yönelik raporların yeni şûra katılımcılarına önceden verilmesi, Millî Eğitim Şûrası’nın yanı sıra Aile Şûrası, Kültür Şûrası, Sağlık Şûrası, Ulaştırma ve Haberleşme Şûrası gibi periyodik bütün şûralarda verimlik sağlayacaktır. 2014 yılındaki 19. Millî Eğitim Şûrası’nda okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve liseyle ilgili 49; öğretmen niteliği, öğretmen adaylarının mesleğe seçimi, yetiştirilmesi ve mesleki gelişimi, öğretmenliğin toplumsal statüsüyle ilgili 40; eğitim yöneticileriyle ilgili 39; okul güvenliğiyle ilgili 47, diğer konularla ilgili 10 karar ilan edilmiş. 2014’ten 2021’e, 200’e yaklaşan kararla ilgili nelerin yapılabildiğini bilmek şûra katılımcıları için yararlı olacaktır.

YÜKSEKÖĞRETİM ŞÛRADA TEMSİL EDİLMELİDİR

2014 yılındaki şûra kararlarında da görüldüğü gibi Millî Eğitim Şûrası gündeminde lise sonrası eğitim yer almamaktadır. Bakan Özer’in açıklamalarından yeni şûrada da yükseköğretimle ilgili konuların komisyonların gündeminde olmayacağı anlaşılıyor. Ülkemizde yükseköğretim YÖK tarafından yönetilmekle birlikte eğitimin iç içe geçmiş bir süreç olduğu göz önünde bulundurularak Millî Eğitim Şûralarında üniversite eğitimi de en azından ortaöğretimi ilgilendiren yönleriyle konuşulmalıdır. Bu bahsin ayrı bir tartışma konusu olduğunu ve karar oluşturmanın zaman alacağının farkındayım. Bu şûrada, her komisyonda YÖK temsilcileri üye veya misafir olarak yer alabilir. Bu temsilin iki tarafa fayda sağlayacağını düşünüyorum.

HAYAT BOYU ÖĞRENME GELİŞTİRİLMELİDİR

Yetişkin eğitimi, yaygın eğitim, toplum eğitimi, yaşam boyu eğitim, yaşam boyu öğrenme gibi farklı ifade biçimleri olan halk eğitimi faaliyetleri MEB Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir. MEB, halk eğitimi çalışmalarını kendi bünyesinde yürütmenin yanı sıra imzalanan protokollerle resmî kurumlar, belediyeler, vakıflar ve derneklerin de bu alanda faaliyet yürütmesine zemin sağlamaktadır. İSMEK, KOMEK, BUSMEK gibi belediye birimleri bu yöntemle kursiyerlerine belge vermektedir. Zorunlu eğitim bir insanın en fazla on iki yıllık süresini ilgilendirirken yaygın eğitim ömür boyuncadır. Hayat boyu öğrenme hizmetleri, meslek öğrenmeden kendi ihtiyaçlarını karşılamaya, girişimcilikten sanat öğrenmeye, okuma yazma öğrenmeden yeteneklerini geliştirmeye, sosyal çevre oluşturmadan serbest zaman değerlendirmeye, terapiden sağlıklı yaşama kadar çok geniş alanda faydaları olan bir eğitim öğretim faaliyetidir. Halk eğitim alanı, son yirmi otuz yılda başta BELMEK ve İSMEK örneğinde olduğu gibi yerel yönetimlerce de çeşitlendirilmiş, yaygınlaştırılmış ve zenginleştirilmiştir. Halk eğitimi faaliyetlerinin her anlamda nitelikli hâle getirilmesine ihtiyaç var.

UZAKTAN EĞİTİM TECRÜBESİ İLERİYE TAŞINMALIDIR

Ülkeler, teknoloji şirketleri ve eğitim kuruluşlarının uzaktan ve çevrim içi eğitimi geliştirme çabaları sürüyor. Uzaktan eğitim, yeni küresel rekabet alanlarının başında geliyor. Türkiye, uzaktan eğitimde normal zamanlarda alabileceği mesafenin onlarca katını salgın sürecinde katetti. Biz “Uzaktan ilahiyat veya psikoloji eğitimi olur mu?” tartışmaları yaparken dünya uzaktan eğitimi her alanda uygulayabileceği teknoloji, eğitimci ve müfredat oluşturmanın peşinde. Salgında elde edilen uzaktan eğitim kazanımları ileriye taşınmalıdır. Ayrıca, okula ve eğitime erişimde dezavantajlı durumda olan, DYK’dan yararlanamayan, farklı nedenlerle okulundan uzak kalan öğrencilere fırsat eşitliği sağlamak ve eksiklerini telafi imkânı vermek için de uzaktan eğitim kullanılabilir.  Salgın sürecinde yapılan şûranın konularından biri de “uzaktan eğitim” olmalıdır.  

AİLENİN EĞİTİME BAKIŞI İYİLEŞTİRİLMELİ 

Ailenin eğitime yüklediği anlam, eğitim süreçlerinde kendi konumlanmasını ve eğitim aktörleri ile ilişkisini belirliyor. Modernleşme, köyden kente hızlı göç, teknolojik dönüşüm, sınav ağırlıklı eğitim, istihdam daralması, kuşak farklılaşmasının hızlanması gibi nedenlerle ailelerin eğitime bakışları fazlasıyla araçsallaştı. Ailenin eğitime yüklediği yanlış anlamlar öğretmenin yükünü artırıyor, kendi sorumluluklarını okula devretmesine yol açıyor, öğrenciyi edilgenleştiriyor, gençlerin hayata ve üretime katılımını geciktiriyor. Eğitim politikalarının düzeltilmesi ve öğretmen yetiştirmedeki sorunların giderilmesi kadar ailenin eğitime yaklaşımlarının iyileştirilmesine ihtiyaç var. Bu iyileştirmede okul aile birlikleri, öğretmenler ve eğitim yöneticilerinin yanı sıra Millî Eğitim, Kültür ve Turizm, Aile ve Sosyal Hizmetler bakanlıklarının da yapabilecekleri olmalı. 20. Millî Eğitim Şûrası, aile ve eğitim ilişkisini bu yönüyle gündemine alabilir.

İCAT ÇABALARI EĞİTİM POLİTİKASINA DÖNÜŞMELİDİR

Eğitimin kişiselleştirilmesi, yeteneklerin keşfi ve icat-inovasyon çabalarının artırılmasına ihtiyaç var. TEKNOFEST gibi bir modelimiz var. Selçuk Bayraktar ve Haluk Bayraktar ekibinin genç nesilde oluşturduğu hayal kurma, başarma ve üretme cesareti, İHA ve SİHA üretimi kadar önemli. 2021 TEKNOFEST’e 39 bin 684 takım katılmış. Yüz binlerce genç demek bu. “Başımıza icat çıkarma!" diye örselenen memleket çocukları "Biz yaparız." diyor. TEKNOFEST örneğinden yola çıkarak yeteneklerin keşfi ve icat-inovasyon çabalarının teşvikini eğitim politikasına dönüştürebiliriz. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, TÜBİTAK ve Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı tarafından yürütülmekte olan DENEYAP atölyeleri bu alanda örmek bir çalışma olarak devam etmektedir. Mesela, her öğrenciyi ve genci içine alacak şekilde “Yerli Teknoloji ve İcatlar Haftası” düşünülebilir.

TÜRKÇENİN DOĞRU KULLANIMI YAYGINLAŞTIRILMALIDIR

Türkçeyi güzel kullananlar olduğu gibi dilin yozlaştırılmasının örnekleri de artıyor. Devlet adamları, siyasetçiler, resmî kurumların metinlerinde bile ciddi imla hataları ve anlam değiştirecek yazım sorunları oluyor. Yakın döneme kadar dilin temiz kullanımına örnek gösterilen basın mensupları bile uzman desteğine muhtaçlar. Bu çerçevede, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı ve TDK Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hayati Develi’nin şu cümlesini destekliyorum: “Resmî-özel bütün kurumsal yapılarda Türkçe uzmanlarının istihdamı lüks değil, gerekliliktir.” Evet, kurumlarda Türkçe uzmanı istihdamı için düzenleme gerekiyorsa yazar, şair ve edebiyatçı milletvekilleri ile dilin korunması ve geliştirilmesi hususunda duyarlı olanlar öncülük yapmalıdır. 20. Millî Eğitim Şûrası belki benzer bir tavsiyede bulunabilir.

AKRAN DESTEKLİ ÖĞRENME VE ARKADAŞLIK KÜLTÜRÜ DESTEKLENMELİDİR

Uzmanlar ve aileler sıkça akran zorbalığından bahsediyorlar. Akran şiddetini önlemenin yollarından biri, akran öğrenmesinin kültür ve eğitim yöntemi olarak toplumsal kabulünün sağlanması; diğeri de çocuklar ve gençler arasında arkadaşlık, dostluk, yoldaşlık ve paydaşlığın geliştirilmesidir. Akranlık öyle bir ilişkidir ki, dostluk ve arkadaşlık yoksa şiddet veya istismar gelişir. İnsan insanın dostu değilse kurdudur. Çocukluk ve öğrencilik dönemlerinde kazanılacak akran öğrenmesi toplumda arkadaşlık, dostluk, paydaşlık, diğerkâmlık, sevgi, barış ve iletişimin niteliğini de yukarılara çıkaracaktır.

MESLEK VE SANAT EĞİTİMİ İÇİN RADİKAL KARARLAR ALINMALIDIR

Ortaöğretimde meslek lisesi ana eğitim olmalıdır. İnsanın doğuştan sahip olduğu yetenekleri ve eğilimleri yok edici eğitim anlayışından vazgeçmeliyiz. Melek ve sanat, son nefese kadar insanın iyi hâlini, kendine yeterliliğini, çevresine faydalılığını sağlar.

ÇOCUK-OYUN İLİŞKİSİ GÜÇLENDİRİLMELİDİR

Eğitimin, zaman zaman oyun ve çocuksuluktan koparıldığına dair örneklerle karşılaşılıyoruz. Oyunsuz çocukluk eksikliktir. Çocukluk eksik kalırsa gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık hep eksik yaşanır. Üstelik çocuk eğitimi ve çocuğun hayatı oyunsuzlaştırılsa bile, boşluğun başka bir unsur tarafından doldurulacağı prensibince, çocuk ve oyun bir şekilde birbirlerini bulurlar. Çocuğun ev içi ve ev dışı hayatını neşelendirici, fiziki ve ruhi gelişimini destekleyici, arkadaşlıklarını geliştirici, öğrenmesini kolaylaştırıcı olacak şekilde çocukların oyunla ilişkisi güçlendirilmelidir.  Unutmayalım ki oyun kiminse çocuk onundur!

YAZMAK VE YAZARLIK TEŞVİK EDİLMELİDİR

Çocuklara ve gençlere okumayı teşvik ettiğimiz kadar yazmayı teşvik etmeliyiz. Yazmadan okumak, öğrenmek, araştırmak, derinleşmek zordur. Yazmak, bir okuma biçimidir, üstelik aktif bir okumadır. Okuma ve yazmanın arasını açmamalıyız, okuryazar olmalıyız.

YARDIMCI KİTAPLARDA ÇEŞİTLİLİK AZALTILMAMALIDIR

Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in “Artık, yardımcı kitaplar da bakanlık tarafından bastırılarak ülkenin her tarafına, bütün okullara ücretsiz gönderilecek.” açıklaması henüz taze. Yardımcı kitaplar konusu enine boyuna tartışılmalıdır. Yardımcı kitapların bakanlıkça öğrenciye verilmesi, bunlara ulaşamayan öğrenciler için olumlu ancak bu girişim özel sektörün ve sivil dinamiklerin ders içeriklerine katkılarını azaltabilir. Ayrıca, yardımcı kaynaklar, tabiatı gereği çeşitlilik ister, oysa tekleştirişmiş ek kaynaklar bu çeşitliliğe engel olacaktır.

SONRAKİ ŞÛRANIN TARİHİ İLAN EDİLMELİDİR

21. Milli Eğitim Şurası’nın tarihi 20. Millî Eğitim Şûrasının sonunda ilan edilmelidir. Böylece, 7 yıllık gibi uzun araların verilmesi önlenir.

ŞÛRA KARARLARINI TAKİP KOMİSYONU KURULABİLİR

Şûra kararlarını Millî Eğitim Bakanlığı kendi birimleri ile takip edecek olmakla birlikte eğitimle ilgili sivil toplum kuruluşları, eğitim sendikaları, eğitim platformları gibi dinamik ve sivil yapıların da yer alacağı “20. Millî Eğitim Şûrası Kararlarını Takip Komisyonu” gibi bir teşekkülün varlığı faydalı olacaktır.

Editör: TE Bilisim