Muhammed Şimşek-Özel Haber

Kış aylarının en çetin günlerinde Suriye sınırındaki kamplarda yaşam mücadelesi veren çocukların yaşadığı dram dünyayı insanlığından utandırmaya yeter de artar. Bölgeye gidip bir yetimin başını okşamanın bile ağır bedellerinin olduğu bu zor günlerde İdlib, Halep ve Azez çevresindeki birçok kamp bölgesinde annelerinin geceleyin donmasınlar diye sabaha kadar uyanık tuttuğu çocuklar hayata tutunmaya çalışıyor.

Suriye’de yaşanan savaşın ardından doğup büyüdükleri toprakları ve evlerini terk etmek zorunda kalan ve bundan sonraki yaşamında kamplara mahkûm olan ailelerin kış aylarında yaşadıkları sefalet yürekleri dağlıyor. Türkiye – Suriye sınırına yakın alanlarda kurulan 22 kampta, yaklaşık 200 bin kişi yaşam mücadelesi verirken daha geniş alana bakıldığında bu rakamlar 1000’den fazla kampa ve yaklaşık 6 milyon yersiz yurtsuz yaşayan sivillere tekabül ediyor. Burada yaşanan insanlık dramını dönem dönem bölgeye giderek orada günlerce kalan ve bu çaresiz insanların hayatına dokunan iki ayrı isimle konuştuk.

SİZ OLSAYDINIZ NE YAPARDINIZ?

İHH Genel Başkan Yardımcısı Serkan Nergis, bölgede yeni briket evler inşa edileceğinin müjdesini verirken dondurucu soğuklar altında yaşama mücadelesi veren yetimlere dokunman hepimizin sorumluluğu olduğunu vurguladı. Human Movie Team / İnsan Film Ekibinden yönetmen Tülay Gökçimen ise “Çocuğunu dokmaktan korumak için uyutmayan annenin yerinde siz olsaydınız ne yapardınız?” sorusunun cevabını herkesin kendi vicdanında vermesi gerektiğini söyledi.

İHH Genel Başkan Yardımcısı Serkan Nergis

KAMPLAR KAR ALTINDA

İHH Genel Başkan Yardımcısı Serkan Nergis bölgede yaşananları şu sözlerle anlattı: “Kar başladığı zaman bölgeyi vuracağını anladık. Kampların durumu çok kötüydü. Özellikle eski tip çadırlar var orada. Eski tip çadırlar bu tarz yoğun kar yağışında hiçbir şekilde dayanmıyor ve direkt yıkılıyor. Yıkılmasa bile üzerine kar biriktiği zaman soğuğu komple içeri geçiriyor. Soğuktan ya da sıcaktan korumuyor. Gittik ziyaret ettik oraları ve durum oldukça kötüydü sınırın öte tarafındaki Azez bölgesinde. İdlip tarafından 4 milyon insan var ve bunlar hala 1 milyonu insani yaşama elverişsiz şartlarda yaşıyor. 200’ün üzerinde çadır kamplar var. Derme çatma kamplarda durumda daha da vahim. İnsanlar yer bulamadıkları için buldukları her hangi bir yere, tarlalara veya bir yol kenarına çadırlarını kuruyor. En ufak bir yağmurda sel götürüyor zaten. Kış şartlarına dayanmıyor hiçbiri…”

Suriye’de 2011 yılından bu yana;
* 1 milyon sivil öldü.
* 7.5 milyonu çocuk olmak üzere 11.5 milyon sivil yardıma muhtaç.
* 7 milyondan fazla sivil kendi ülkesinde sürgün hayatı yaşıyor.
* 6 milyon 600 bin sivil başka ülkelere sığınmak zorunda kaldı.
* 500 binden fazla sivili rejim hapsetti.

YENİ BRİKET EVLER İNŞA EDİLECEK

“Biz de İHH ekibi olarak yeni briket evlerin inşası için yer tespit etmek için bölgeye gitmiştik” diyen Serkan Nergis “Durum orada hala kötü ve hala milyonlarca insan var sıkıntı yaşayan… Bizim derdimiz burada bağış değil. İmkânı olan bağış yapsın, imkânı olmayan sosyal medyada küçük bir paylaşımla bu derde ortak olsun, imkânı olan gazeteciler haber yapsın, birisi çıkıp dijital mecralarda burada yaşananları anlatsın. Kimin elinden ne geliyorsa onu yapsın. Biz bunun derdindeyiz ve bunun için koşturuyoruz. Bu çok büyük sorumluluk. Çünkü bu insanlar bizim komşumuz. O insanlar o durumdayken Allah bunun hesabını da sorar bize…” ifadelerini kullandı.

Türkiye sınırına yakın mesafedeki Halep ve İdlip kırsalında 79 ayrı çadır kamp bulunuyor. Bu kamplarda 2 milyona yakın sivil yaşarken bu sayının yüzde 70’ine yakını kadın ve çocuklardan oluşuyor...

ELLERİ KANATAN SOĞUK

Bölgede 15 gün boyunca vakıf faaliyetlerini yürüten Nergis, dönüş yolunda soğuktan çatlayan, moraran ve kan biriktiren ellerini fark edince burada yıllardır yaşayan ailelerin yaşadıklarına dikkat çekmek için sosyal medya hesabından bir kare fotoğraf paylaştı. Biz de o fotoğrafın hikayesini Serkan Nergis’ten dinlemek istedik: “Benim elim orada çok ufak bir ayrıntı… Ben 15 günde bu hale geldiysem insanlar bunu sürekli yaşıyorlar. Çocukların üzerinde mont yok, ayakkabı yok. Yani bırak

ın botu ayakkabı yok, terlikle çıplak ayakla gezen çocuklar var bu soğukta. Bu manzaraya dikkat çekmek için paylaşmıştım elimin fotoğrafını. Sosyal medya paylaşımda da söylediğim gibi ‘benim ellerim güzeldir’ ben hep öyle derdim, herkes de öyle derdi ve ben severdim ellerimi. Ama 15 gün içinde ellerimde yaralar çıkmaya başladı. Bu ‘soğuk yanması’ dediğimiz şeyle çatlaklar ve kanamalar başladı”

“DÖNÜŞ YOLUNDA FARKETTİM”

Soğukla başlayan ama bir yangını avuçlamakla son bulan yolculuğun ne demek olduğunun ifadesine dönüşen Nergis’in cümleleri şöyle devam etti: “Çünkü gidiyorsun orda çocukları görüyorsun ve moral olsun diye onlarla oynuyorsun, bir yandan yardım dağıtımı var onlara katılıyorsun. Bu koşturmaca içerisinde insan dönüp kendine bakamadığı gibi kendi elimizin derdine düşmedik. Bir yetimin başını okşayalım, bir aileye bir kumanya daha verelim diye, son çadır kentlerdeki durum nedir oraları gezelim diye hep bir telaş içersindeydik. Karın yağmadığı dönemlerde bile çok ciddi ayaz ve soğuktur oralar. Aslında elimin bu kadar kötü olduğunu da işlerim biraz bitince dönüş yolunda fark ettim ellerimin bu kadar kötü olduğunu aslında. Benim elimin bu hale gelmesi orada yaşananların yanında kum tanesi gibi bir şey. Orada benim elim 15 günde böyle olduysa çadırda yaşayan kadın ve çocuklar neler yaşıyordur.”

“SADECE ORADA OLMAK YETİYOR”

Nergis bölgede yaşanan çaresizliğin fotoğrafını ise şöyle tarif etti: “Öyle ki İdlib’teki düzensiz kamplarda kalanların yüzde 70’ini kadın ve çocuklar oluşturuyor. Eşlerini kaybetmişler, ailelerini kaybetmiş gelmişler. Orada bir yağmur veya kar yağışıyla çadırları çöktüğü zaman yapacak hiçbir şeyleri yok. Çünkü komşusu yok ki oraya sığınsın. Orada öyle bir durumda yok. 10 senedir devam eden bir trajedi ve hala çok acı var bölgede yaşanan, yardımlar yetmiyor. Öyle bir şey ki oraya gidip illaki yardım etmeniz gerekmiyor. Oraya gidip o insanlara yanlarında olduğunuzu hissettirmeniz bile yetiyor. O çocuklarla oynayıp onları güldürmeniz bir süreliğine de olsa mutlu etmeye ve hayata tutunmalarına vesile oluyor. Çocuklar bir yandan üşüyorlar ama bir yandan da gelip sizinle kartopu oynamaya can atıyor.”

2 milyon insan kamplara mahkum

  • İDLİB kırsalında bin 289 çadırkentte 1 milyon 389 bin 396 sivil yaşıyor. Bunların 277 bin 879’i kadın ve 903 bin 107’i çocuk.
  • HALEP kırsalında 251 çadırkentte 181 bin 765 sivil yaşıyor. Bunları 36 bin 353’ü kadın ve 118 bin 147’i çocuk.
  • AZEZ bölgesinde 78 çadırkentte 198 bin 987 sivil yaşıyor. Bunların 39 bin 797’si kadın ve 129 bin 341’i çocuk.
  • CERABLUS kırsalında 33 çadırkentte 41 bin 483 sivil yaşıyor. Bunları 8 bin 296’sı kadın ve 26 bin 963’ü çocuk.

***
‘İnsanlığımızdan utandık’

GEÇTİĞİMİZ hafta bölgeye giden Yönetmen Tülay Gökçimen ise yıllardır çadırlarda yaşamanın insan haklarına aykırı olduğuna dikkati çekerek şu ifadeleri kullandı: “Afrin ve Azez’de yoğun kar yağışı sebebiyle çöken çadırları ve altında kalan insanları gördük, hep beraber şahit olduk. Gece uyurken donmasınlar diye annelerin çocuklarını birkaç saatte bir uyandırıp yürüttüğünü duyduk insanlığımızdan utandık. Yıllardır çadırda yaşamanın insan haklarına aykırı olduğunu, çadırda bir ömrün geçemeyeceğini kışın ayrı yazın ayrı sorunları olduğunu dünyaya anlatmaya çalıştık. Çok şükür devletimiz ve sivil toplum kuruluşlarımızın öncülüğünde pek çok briket ev yapıldı. Çadırlarda yaşayan insanlar peyderpey briket evlere taşındı ama maalesef bu evler yeterli değil. Briket evlere taşınan insanların boşalttığı çadırlar anında doluyor çünkü bombardıman devam ediyor. Suriye’nin kuzeyinde İdlib ve Halep kırsalında insanlar sürekli hareket halinde. Halihazırda altı milyon insanın Suriye’nin kuzeyindeki kamplarda, çadır ve briket evlerde, yerleşim bölgelerinde yaşadığı söyleniyor. İnsan sayısı çok yapılan briket ev sayısı maalesef az.”

Şahşabo kampında yaşayan sivillerden Gazal Yusuf, “İki çadırımız sular altında kaldı. Çocuklarımı nereye bırakacağımı ve ne yapacağımı bilemedim. Çadıra, yağmurluğa ve temel yaşam malzemelerine ihtiyacımız var.” diye konuştu.

“SOBA VAR KÖMÜR YOK”

Bölgedeki insanların gözlerden uzakta ölüm kalım savaşı verdiklerini belirten Gökçimen izlenimlerini şöyle aktardı: “Kışın soba bulabilen çadır sakinleri kendilerini nasipli hisseder tabi içine kömür de bulabilirse. Kömürü yoksa kıyafetlerini yakarak ısınmaya çalışırlar. Bazen de tenekelere dökülen gazla ısınmaya çalışır gece uyurken tenekeyi söndürmek durumunda kalırlar. Çünkü o tenekelerden sıçrayan kıvılcımlar çadıra düşünce çıkan yangınlar pek çok ailenin çadırla birlikte yanmasına sebep oldu ama maalesef bu gündem bile olmadı. Daha geçtiğimiz sene bir baba yanındaki iki kızıyla birlikte bir gece çadırlarında uyudu ama sabaha uyanamadılar soğuktan donmuşlardı. Bunlar biz yaşarken oldu hemen yanı başımızda oldu. Dünyanın obezite ile mücadele ettiği insanların ihtiyacı olmadığı pek çok şeyi alıp evinde sakladığı asla kullanmadığı on ayrı yorgan battaniyesinin olduğu sürekli tükettiği tükettikçe tükendiği bu dünyada yaşandı.”

Gökçimen sözlerini herkesin içini yakacak olan ve yakması gereken o soruyla tamamladı: “Şimdi çok net bir soru sormak istiyorum dünyaya: Gece uykusunda donmasın diye çocuklarını uyandıran anne siz olsaydınız ne yapardınız? Kendinizi nasıl hissederdiniz? Bu sorunun cevabı insanlığımızı belirleyecek…”

Editör: TE Bilisim