Ne ilginç bir zamandan geçiyoruz değil mi? Alan el Kurdi’yi (Medyadaki adıyla Aylan bebek) hatırlıyoruz hepimiz. Hani şu ailesi botla Yunanistan’a geçmeye çalışırken boğulan minik yavrumuz. Hepimiz günlerce ağlamıştık. Mülteci olmanın zorluklarını, insanların mülteci olmaya zorlanmaması gerektiğini dile getirmiştik. Gözyaşlarımız sel olmuş, yüreğimizden insani duygular sular seller misali dökülmüştü. Sonra hepimiz bu sahneleri unutmuş, mültecileri, düzensiz göçmenleri, muhacirleri, -artık adına ne derseniz deyin- kendi kaderlerine terk etmiştik.

Son günlerde muhacirler üzerinden bir kavgadır sürüyor. Onları tamamen ülkeden süreceğiz, hepsini atacağız, naraları atandan tutun; bunların burada ne işi var, bizi aşımızdan ekmeğimizden ettiler, onların kiralarını arttıralım, vergiler yükleyelim, evlilik vergilerini uçuralım, gibi gibi gibi asbürt absürt şeyler söyleyenler öyle arttı ki ne diyelim diye durup durup düşünmek zorunda kalıyoruz. Koca koca profesörler, parti liderleri, siyasetçiler ilginç ilgin şeyler söylemeye devam ediyorlar.

Kontrolsüz göçe itiraz etmek ayrı, bundan göçmenleri sorumlu tutup onları hedef haline getirmek ayrı. Sahile vuran bebekler için ağlayıp, sonra da elinde olsa botları patlatıp garibanları denize dökecek bir ruh halinde olmak ayrı olsa da ikisi arasında ezilmek te ayrı bir konu olsa gerek. Geçiş noktasında bir ülke olmak, Ortadoğu’ya komşu olmak, dört etrafının kan gözyaşı ve savaş coğrafyası haline getirilmesi yüzünden insani saiklerle insan gibi davranmak zorunda olmayı gerektiriyor.

Son yaşananlar, gelecekle ilgili hepimiz için alarm zili. Yaşananların tekrarlanmaması için Türkiye’nin mülteci politikasını yeniden ele alması gerekiyor ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları ve Suriye içinde oluşturulmaya çalışılan evler bunu işareti.  Karar alıcılar hem mültecilerin hem de Türk kamuoyunun ihtiyaçlarını ve endişelerini dikkate alarak, bilimsel çalışmalar temeline dayanacak kapsamlı bir entegrasyon politikası üzerinde çalışmalı ki konu ile ilgili çalışmalar olduğunu da biliyoruz. Geriye kalan düşmanca ve ülkeyi karıştırmaya yönelik çabalar halk nezdinde karşılık bulmayacaktır. Karşılık bulmayacak olması da gerekli tedbirlerin alınmayacağı anlamını taşımaz.

İngiltere’de göçmenlerle ilgili Afrika ülkelerinde kamplar kurulması tartışılırken, Avrupa ve Amerika soruna çözüm bulmadan ziyade kendinden uzaklaştırma çabası içindeyken, böylesi büyük bir muhacir dalgasının Türkiye için ek tedbirler gerektirdiği açıktır. Ama mülteciler tek başına birer sayı değil insan olarak karşılık görmelidir. Alınacak her tedbirin insan onurunu koruyacak evsafta olması da elzemdir.

Kim nereden gelirse gelsin, insan gibi muamele görmeli, yanlış yaparsa gerekli cezai müeyyide de uygulanmalıdır. Asmak, kesmek, kovmak, elinden kaçtığı kişinin insafına geri göndermek asla çözüm değildir, olmamalıdır. Türkiye bunu yapacak kadar vicdan yoksunu insandan oluşmuyor. Oy oranı binde kaç bile değilken bu seviyede ses çıkaranların da varsa suçları yargı önüne çıkarılıp halkı kin ve düşmanlıktan insanlığa hesap vermesi gerekiyor, Vesselam.