Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, göreve geldiği Temmuz 2019’dan bu yana Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avrupa Birliği (AB) ve İsrail ile yakın ilişkiler kurma yolunda önemli adımlar atıyor. Miçotakis’in bu tercihi ne stratejik ne de jeopolitik kaygılardan ileri geliyor, tamamıyla geleneksel bir birikimin yansıması. İzmir’in İşgali ile başlayan Yunan istilasının baş sorumlusu Elefterios Venizelos gibi Miçotakis de Giritli bir ailenin üyesi. Her iki aile, yakın akrabalık bağlarının yanı sıra, Giritli siyasetçilerin en tipik özelliğini taşıyor: Batılı güçlerle bütünleşme.

Yunan siyasi hayatında ailelerin önemi büyüktür. Siyasetleri, söylemleri, yaşam tarzları ve kurdukları ilişkilerin tümü bir gelenek üzerinedir. Çok uzağa gitmeye gerek yok. Miçotakis’in babası Konstantin Miçotakis de, 1989-1992 yılları arasında başbakanlık yaptığı sıralarda, Yunanistan’ın tüm enerjisini İsrail, AB ve ABD ile ilişkileri geliştirmeye harcamıştı.

Kiryakos Miçotakis, böyle bir ailenin ve geleneğin temsilcisi. Bu nedenle Miçotakis’in, Atina Amerikan Koleji’nde başlayan eğitimini Harvard Üniversitesi’yle taçlandırması, bir kariyer çizgisinden ziyade bir geleneğin yansıması olarak görülebilir. Dolayısıyla Yunan siyasi tarihi açısından Miçotakis’in ABD Temsilciler Meclisi’ne hitap eden ilk Yunan başbakanı olması hiç de tesadüf değildir. Bu durumu tarihi bir başarı olarak değil de tarihi bir bağlılığın ifadesi olarak yorumlamak, şüphesiz daha doğru ve yerinde bir yaklaşım olacaktır.

Diğer taraftan Yunan siyasetinde aileler kadar partilerin gelenekleri de mühimdir. Miçotakis’in başında bulunduğu Yeni Demokrasi Partisi (YDP), Yunan Cuntası’nın devrilmesi üzerine Konstantinos Karamanlis tarafından Eylül 1974’te kurulmuştu. O günden itibaren Yunan siyasetinde liberal merkez sağın ana siyasi oluşumu YDP olmuştur. Partinin temel amacı, demokratikleşme, Avrupalılaşma ve Batılılaşma hareketleri üzerinden Yunanistan ile Batı dünyasının organik entegrasyonunu sağlamaktır. Bu yüzden YDP, Yunan siyasetinde “Amerikancı” bir parti olarak bilinir.

Türkiye’yle ilişkiler de bu geleneğin bir tezahürü. Partinin ve ailenin geleneksel bir Türkiye politikası vardır. Bu politika, Batılı güçler üzerinden Türkiye’ye baskı yapma ve istediğini elde etme esasına dayalıdır. Nihayetinde Yunanistan’ın tek başına böyle bir gücü söz konusu değil. Miçotakis de atalarından miras kalan geleneksel politikanın izinden gidiyor. O nedenle ondan Türkiye’ye ilişkin yeni bir söz, yeni bir eylem beklemek çok gerçekçi bir tavır olmaz.

Yunan basınına göre Miçotakis, ABD Kongresi’nde kendisini ayakta alkışlatan tarihi bir konuşma yaparak Türkiye’ye ciddi bir gözdağı verdi. İşte bu, büyük bir yanılsamadır! Miçotakis, attığı adımlarla ve kurduğu ilişkilerle Yunanistan’ı Washington’un en yakın müttefiklerinden biri haline getirebilir. Bunda herhangi bir beis yok. Ancak kazandığı bu statü, Türkiye’den Batı Trakya, Ege Denizi, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konusunda herhangi bir taviz koparmasına imkân tanımaz. Miçotakis değil Kongre’yi tüm Amerika’yı ayağa dikse, yine bunu başaramaz.  

Ayrıca Miçotakis’in Ukrayna krizi sonrasında yeni stratejisini, Türkiye’yi “Rusyalaştırma” ve Erdoğan’ı da “Putinleştirme” taktiğine yaslaması da beyhude bir uğraştır. NATO ve Avrupa güvenlik mimarisinin en önemli sacayağının Türkiye olduğu gerçeğini, geleneksel körlükten dolayı bir tek Miçotakis göremiyor. Miçotakis şunu çok iyi anlamalı ve etrafına da anlatmalı: Türkiye’nin jeopolitik değeri Yunanistan’la ikame edilemez, ne bugün ne de yarın!