Mükelleflerin İslâm toplumundaki diğer kimselere faydalanması ve daha sonra mislini iade etmesi üzerine bir malını vermesi karz akdi olarak isimlendirilir. Ancak karz akdinin kapsamında kıyemî malların ödünç verilmesi söz konusu olamaz. Zira kıyemî malların harcanması yani tüketilmesinin ardından mislinin bulunarak geri ödenmesi imkân dahilinde değildir. Dolayısı ile karz akdi ancak mislî malları kapsamı altına almaktadır.

Diğer taraftan, İslâm iktisadî esaslarının kapsamında temel mübâdele aracı olarak dinar (altın para), dirhem (gümüş para) ile fulûsun kabul edilmesi ve böylece malın, mislî bir mal olan para ile mübâdelesinin yani mutlak bey‘akdinin tercih edilmesi ve haliyle akdin bağlamında; paranın her zaman semen ve malın mebî‘ olmasından dolayı karz akdi alternatif bir yaklaşımla; ilgili mükelleflerin tasarruflarını kullanarak İslâm toplumundaki diğer kimselere, faydalanarak daha sonra mislini iade etmesi kaydı ile gelirlerinden belirli bir kısmını vermesi şeklinde tarif edilebilir.

İslâm iktisadî esaslarının kapsamında faizli bütün mübâdelelere yasak getirilmesinden dolayı karz-ı ribevî ihtimali belirlemeyeceği için karz akdi aynı zamanda karz-ı hasen olarak adlandırılabilir.

Kim Allah’a güzel bir borç verirse Allah bunu fazlasıyla öder. Ayrıca ona pek değerli bir ödül de vardır. (Hadîd Suresi, 11. Ayet)

Mükelleflerin tasarruflarını kullanarak İslâm toplumundaki diğer kimselere gelirlerinden bir kısmını ödünç olarak vermelerinden başka bir deyişle karz-ı hasen akdine girişmelerinden hem Kur’ân-ı Kerîm hem de Peygamber Efendimiz’in (sav) sünnetinde övgü ile bahsedilir. Hadîd Suresi’nin 11. ayetinde Allah Teâlâ, maddî menfaat içerisinde olmadan mislini geri almak üzere verilen ödüncün mükâfatını kullara fazlası ile vereceğini haber vermektedir.

İslâm iktisadî esaslarının bağlamında sarf akdinde olduğu gibi mübâdele edilen malların her iki illette birleşmesi söz konusu olunca mübâdelenin eşit miktarda ve peşin olarak yapılması gerekmektedir. Peşin olmazsa veresiye faizi (ribe’n-nesîe) ve miktarlar eşit olmazsa fazlalık faizi (ribe’l-fadl) teşkil eder. Bu gerçekliken dolayı içeriğini vadeli sarf akdinin teşkil ettiği karz-ı hasen akdi kapsamında veresiye faizine bulaşmamak için vade tayin edilmemesi gerekir.

Ancak sarf akdinin niyeti karşılıklı olarak mülkiyet naklidir. Buna karşılık karz akdinde borç veren ve borç alan yani mukriz ve müstakriz akde konu parayı değiş tokuş etmek niyetini taşımamaktadır. Başka bir deyişle karz akdinde paraların mübadelesinden dolayı mukriz ve müstakriz adına bir fayda bulunmamakta haliyle paranın değişmesine ihtiyaçları olmamaktadır.

Oysa gayesi karşılıklı olarak mülkiyet nakli olan sarf akdi, mübadele ihtiyacıdır. Karz akdinde söz konusu olan mukrizin müstakriz yardım etmesinden ibarettir. Haliyle mübadele niyeti ve çerçevesi yoktur. Bu gerçeklikten dolayı karz akdinde vade tayin etmek faiz olma esasları doğrultusunda bir çelişkiye neden olmaz. Elbette ki mukriz, müstakriz taraftan müddet geldiği zaman borcu ödemesini talep edebilir. Buna dair herhangi bir engel bulunmamaktadır.