Son günlerde, özellikle sosyal medya üzerinden tertip edilen ve yayılan çok tehlikeli bir oyundan bahsetmek isterim. Bu oyunun, figüranları Müslümanlar, sahnesi ise İslam topraklarıdır. Bunun çeşitli versiyonlarını, farklı tarihlerde gördük ve yaşadık maalesef. Bugün, ırkçılık hastalığından bahsetmek istiyorum sizlere.

Irkçılık, ırkına tapma veya ırkını diğer ırklardan üstün gösterme çabası, ahlaksızlığın ve ifsadın; toplumlardaki ihtilallerin en büyük sebebidir.

Kur’an-ı Kerim nazarında üç millet vardır. Yahudi, Hristiyan ve millet-i İbrahim olan Müslümanlardır. Biz Müslümanlar, Hazreti İbrahim Aleyhisselam’ın milletindeniz. Din, dil ve ırk farkı gözetmek, milliyetimizde yasaktır. O halde ırkçılık ahlaksızlıktır. Bütün ahlaksızlar da ırkçıdır. Bu ahlaksızlığı tedavi eden tek ilaç ise, Kur’an-ı Kerim’dir.
Kendilerini diğerlerinden üstün gören, ötekileştiren ve alem-i İslam içinde nifak, şikak, kin ve adavet gibi muzır tahribatı ortaya çıkaran ne kadar cemaat-cemiyet varsa; hepsi ırkçılık hastalığıyla malüldür.

Risale-i Nur Külliyatı müellifi Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, ırkçılık ve unsuriyet fikrinin kâfirler tarafından içimize atılan bir Frenk illeti olduğunu şöyle açıklıyor: “Frenk illeti ta‘bîr ettiğimiz ırkçılık, unsurculuk fikriyle Avrupa, Álem-i İslâmı parçalamak için içimize bu Frenk illetini aşılamış.

Başka bir eserinde Bediüzzaman, “Fransız ihtilali kebiri” ile içimize giren ırkçılığı “sifiliz” hastalığına benzeterek; “Irkçılık aslında insanın kendi cinsiyetine kudsiyet vermesidir!” manasında güzel bir teşbih yapmıştır. Irkçılık, cinsiyetine ve o yolla meydana gelen ırkına; yani kişinin kendisine tapmasıdır. Evet bu gün alem-i islam’ın ittihadını ortaya çıkaracak o kadar çok sebep varken, onlarca parçaya bölünmesinin tek sebebi ırkçılıktır. Irkçılık sebebiyle parça parça olan alem-i islam, bu hastalıktan kurtulamadığından dolayı, sürekli kâfirin tasallutuna maruz kalarak; “esaretin” bir nevi olan “ecirlikten” hâlâ kurtulamamıştır. Feteemmel!

Rumuzu’l Kur’an Külliyatı müellifi Muhammed Doğan Hocaefendi, “İ’cazu’l Kur’an” isimli eserinde, bahusus İngiliz ve Fransızların İslam âlemini parçalamak için bu illeti içimize nasıl ve neden attıklarını; şu şekilde ifade etmektedir: “Bir ara Müstemlekât Nâzırlığı da yapan 19. Asır İngiliz Başbakanlarından William Ewart Gladstone (1809-1898), İngiltere’nin bi’l-hássa İslâm ülkelerindeki sömürge politikalarının başarısı için meclis-i meb‘úsana şöyle bir rapor verir: ‘Teftîşim netîcesinde gördüm ki: Müslümânların elinde Kur’ân var ve herkes onu öğrenip öğretiyor. Onları bu Kur’ân’dan soğutmak lâzımdır. Eğer böyle devâm ederse, bir kaç sene sonra Müslümânlar tekrâr güçlenerek eski izzet ve şevketlerini ele geçirirler ve bizim onlar üzerindeki tasallut ve hâkimiyyetimiz sona erer. Sâdece maddî güçle onları mağlûb edemeyiz.’ ”

İşte yukarıda da arz ettiğim gibi, biz Müslümanlara oynanan oyunları görmeliyiz. Kendimizi ve düşmanımızı iyi tahlil etmeli ve ona göre hareket etmeliyiz. Elin oğlu, toplumumuzu bozmanın ve bir daha ayağa kalkamayacak kadar hasta etmenin çeşitli yollarını arıyor, buluyor ve deniyorken, bizler halen “Ocu” “Bucu” veya “Şucu” diye fırkalara bölünüyoruz…

Selam ve dua ile…
Fiemanillah…