Geçen hafta yazdığım yazıdan sonra pek çok şey söyleyen oldu. Bazıları bunca edepsizlik bunca ahlaksızlık yüzünden kimseyi suçlamayalım. Biz böyle insanlar değiliz. Bu olanlar toplumun suçu değil falan diye mesajlar göndermişler.

Belki de haklılar ama haklı olmaları bütün bu olanların yaşanmış birer gerçek olduğunu değiştirmiyor.

Tam da şunu yazdım geçen hafta ve garip ama bu yazdıklarım birilerini rahatsız etmiş. Üzerlerine mi alındılar ya da gocundular mı bilmem. Şöyleydi yazdıklarım;

“Aslına bütün bunların olmasına biraz da biz müsaade ettik. Özgürlük diye diye her pisliği yapabileceğini zanneden bir garip sürü var. Bunlar sadece şimdinin işi değil. Yıllardır sosyal medya denen bu pislik çukurunda ahlaksızlıktan başka ne gördük! Kadın kılığında erkekler, beden pazarlayan teşhirciler hatta “hamileyim” diye videolar çeken saçlı sakallı adamlar var bu memlekette. Kendimize biraz gerçeği söyleyelim; bu primi bu ahlaksızlara biz verdik. İzlemedik, bakmadık tamam ama durdurmadık, durduramadık. Yüzlerce yılda kurduğumuz ahlak medeniyetini herifler beş-on yılda çökertti. Edepsizlik edep oldu. Ama biz ne yaptık buna karşı?

Gücümüz yetmedi, söyledik ama dinlenmedi, kimse bize destek vermedi demeyi geçin. İşte görüyorsunuz bu memlekette yaşananları, şahit olmak zorunda bırakıldıklarımızı görüyorsunuz. Gerçekten soruyorum hangi kesimden ve hangi inançtan ve hangi siyasetten ya hu işte ne taraftan olursa olsun oradan olanların içinde bu gördüklerimizden rahatsız olmayan biri olabilir mi ya!

Bir gün hayvanlar diyarında bütün hayvanlar fareden şikâyetle kralları aslanın yanına geliyorlar. Kimi diyor ki “Bıktık bu fareden pisliğini her yana bulaştırıyor” kimi diyor ki “Olur olmaz yerde olmayacak işler yapıyor.” Hep bir ağızdan “Bıktık artık” diyorlar. Arslan diyor ki “Pekâlâ buna bir çözüm bulalım. Var mı aranızda bu işi halledebilecek biri?” arka tarafta turan kedi “Ben hallederim bana bırakın bu işi” diyor ve başlıyor ormanda fareyi aramaya. Ötede bir lağımın kenarında duran fareyi görüyor ve hızlıca atılıyor. Fare bunu sezince başlıyor kaçmaya. Fare önde kedi arkada bütün ormanı geçiyorlar. Fare ileride bir inek görüp yanına yaklaşıyor. “Ne olur” diyor. “Yardım et bana da şu kediden kurtulayım.” “Olmaz” diyor inek. “Sen onca işi yaptın, ben şimdi sana yardım etmem.” Yalvarıyor, yakarıyor fare. En sonunda dayanamıyor yine inek. “Tamam” diyor geç ardıma. Fare arkasına geçince tam da farenin üzerine pisliyor. Az sonra nefes nefese geliyor kedi. Bir de bakıyor ki bir inek ve arkasında pisliğin içinden dışarı doğru çıkmış ama hala dik duran bir kuyruk. Fareyi olduğu yerden alıp paramparça ediyor.

Ve hikâyenin sonunda şöyle diyor; bu hikâyeden üç sır çıkarılır; birincisi; üzerine her pisleyeni düşmanın sanma. İki; seni her pislikten çıkaranı dostun sanma, üç; bunca pislik içindeyken hâlâ kuyruğu dik tutmanın anlamı ne?

Ben de şimdi bu yazdıklarımdan rahatsız olan arkadaşlara soruyorum; bunca pisliğin içinde hâlâ kuyruğu dik tutmanın anlamı ne?