Geçen haftaki yazımda İslâm iktisadî esaslarının muamele ilmi genel çerçevesinde müstakil bir yaklaşımla vurgulanmasını gerektiren iki önemli mesele bulunduğuna değinmiştim. Bunlardan ilki iktisat ilminin hasıl olma gerekçesi, diğeri çalışmanın ve kazanmanın fazileti ile mükelleflere yöneltilen teşvik mahiyetindeki hususlardır. Çünkü Şer‘î deliller göstermektedir ki mükelleflerin çalışması, kazanması ve böylece kendisi ile birlikte bakmakla mükellef olduğu kişilerin ihtiyaçlarını karşılaması farz-ı kifâye mahiyetinde bir ameldir.

Muamele ilmi genel çerçevesinde, iİktisat ilminin maksadı şer‘î delillere temellendirilerek kavrandığı üzere maddî ve manevî değerlerin arasında itidal yolunu izlemektir.

Dünya mükâfatını isteyenler bilsinler ki Allah nezdinde hem dünya hem âhiret mükâfatı vardır. Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir (Nisâ Suresi, 134. Ayet).

Ebû Hüreyre"den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Zenginlik, mal çokluğu değildir; asıl zenginlik, gönül tokluğudur.” (Buhârî, Rikâk, 15).

Hüccetü’l-İslâm İmam Gazzâlî’nin ihyâü ulûmi’d-dîn eserinin “kazanç ve geçim sağlama adabı”  başlıklı on üçüncü kitabında portresini çizdiği üç karakterdeki insan tasviri, bir bakıma iktisadî gayeye dair şer‘î deliller üzerinden temellendirilerek ortaya konan hükümlerin insan psikolojisi ve karakteristiği ile harmanlamış boyutudur ki bu çerçeve de mükelleflerin iktisadî amellerinin mahiyeti hakkındaki bilgiyi niteleyen iktisat ilminin amacını açıklığa kavuşturur niteliktedir.

İmamımıza göre ilk karakter insan dünya hayatında geçimi ile uğraşırken âhiret hayatını unutarak helâk olanlardır. İkinci karakter insan tamamen âhiret hayatına yoğunlaşarak dünya hayatındaki geçimlerini ihmal eden  nihayetinde ifrata düşendir. Üçüncü karakterdeki insan ise ebedî âhiret hayatını kurtarmak için dünya geçimi ile uğraşanlardır. Hüccetü’l-İslâm çizdiği bu portenin dahilinde üçüncü karakterin itidale en yakın zümre olduğuna dikkat çeker. İmamımızın çizdiği üç karakterdeki insan tasviri, şer‘î deliller üzerine iktisat ilminin gayesini meselenin başat aktörü insan karakteristiği üzerinden vurgulayan önemli bir bakış açısı niteliğindedir.

Özetle mükelleflerin iktisadî amellerinin mahiyeti hakkındaki bilginin yani iktisat ilminin gayesi; mükelleflerin, dünya hayatının nimetlerinden faydalanırken, ebedi âhiret yurdunu kazanmaktan da geri kalmamasıdır. Alternarif bir yorum getirilirse iktisadî amellerin gayesi mükelleflerin, dünya hayatında geçimlerini sağlarken ebedi âhiret hayatını yakacak birtakım iş ve davranışlara girmemesi böylece bu geçici dünya hayatında refaha kalıcı âhiret yurdunda ise felâha erişebilmesidir.

Bu amacın hasıl olmasının yolu mükelleflerin sergilediği iktisadî amellerinin bağlamında Allah Teâlâ’nın rızâsını kazanabilmesinden geçmektedir.

Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir imtihandır; büyük mükâfat ise Allah’ın katındadır (Tegâbün Suresi, 15. Ayet).

İktisat ilminin buraya kadar ortaya konan maksadı çerçevesinde dünya hayatında refaha âhiret yurdunda  felâha erişebilmek başka bir deyişle bütün iktisadî ameller bağlamında Allah Teâlâ’nın rızâsını kazanabilmek için dünya ve âhiret işlerini itidalli bir şekilde pay etmek gerekmektedir.

O halde muamele ilmi genel çerçevesinde iktisat ilmi müfredatı mükelleflerin; ibadetler, adetler, sarılacak kurtarıcı iyilikler ve kaçılacak yıkıcı kötülükler başlıkları altında tasnif edilebilen iktisadî amellerinde Allah Teâlâ’nın rızâsını kazanabilmesinin vesilesi olmaya çalışmaktadır.