Kapitalist iktisadi düşüncenin bir başka açmazı, gelir dağılımında eşitlik yönündedir. Eşitlikten kastımı yanlış anlamayın, bu bakış açısı eşitliği nasıl tarif ettiğinize bağlı.

Malların ve üretim faktörlerinin piyasa fiyatlarının piyasa mekanizması çerçevesinde sürekli olarak arzın talebe eşit olduğu yani arz ve talep fazlalarının sıfıra eşit olduğu noktada belirlendiği, o halde alıcı ve satıcı kesimin (tüketici-üretici) piyasa fiyatlarını etkileme gücüne sahip olmadığı tam rekabet piyasasının geçerli olması bireylerin ve firmaların değil, toplumun çıkarlarını da azamiye eriştireceğinden dolayı iktisadi eşitlik (kişisel gelir dağılımında adalet) sağlanır.

Sermaye birikiminin ve özel mülkiyetin bulunduğu bir toplumda değer; emek, toprak ve sermaye (sermaye ve müteşebbis) tarafından (klasik emek – değer teorisi) topluca üretilmektedir. O halde değerin (üretilen hasıla), onu üretenler arasındaki dağılımı da ücret, rant ve sermaye (faiz ve kâr) şeklinde taksim (fonksiyonel gelir dağılımı) edilecektir.

Bu sebeple toplum sınıflara ayrılmakta, bir tarafta ücretle geçinen işçi sınıfı, diğer tarafta rant ile geçinen toprak sahipleri, bir başka tarafta faiz ve kâr ile geçimini sağlayan sermaye sınıfı bulunmaktadır.

 Sınıflı toplum yapısını beraberinde getiren klasik bölüşüm teorisi, emek, toprak ve sermaye sahiplerinin arasında çıkar uyumu (doğal öz çıkar yasası) bulunduğunu ortaya koyar. Buna göre kişisel çıkarına uygun hareket eden işçi sınıfının emeklerini arz etmek istemesinin sebebi ücret elde etmektir. Toprak sahiplerinin toprağını kiraya vermesinin nedeni rant geliri kazanmaktır. Sermaye sınıfının, mal üretimi gerçekleştirmesi kâr elde etme güdüsünden kaynaklanmaktadır.

Özetle bireyler, sahip olduğu kaynağın (üretim faktörü) miktarı ve fiyatına göre farklı düzeyde faktör geliri (ödeme gücü) elde etmektedir.

Buna göre daha fazla kaynağa (toprak, sermaye, emek) sahip olanlar ve / veya sahip oldukları kaynağın fiyatı görece daha yüksek olanlar daha yüksek faktör geliri elde ederler ki bu durum emek, toprak ve sermaye sahiplerinin arasında bir çıkar çatışmasını değil tersine çıkar uyumu (doğal öz çıkar yasası) bulunduğunu yansıtmaktadır. Kastım buydu, kapitalist düşüncenin gelir dağılımında eşitliğe bakışı da budur.

Kapitalist düşünceye göre malların ve üretim faktörlerinin piyasa fiyatlarının piyasa mekanizması çerçevesinde sürekli olarak arzın talebe eşit olduğu yani arz ve talep fazlalarının sıfıra eşit olduğu noktada belirlendiği, o halde alıcı ve satıcı kesimin (tüketici-üretici) piyasa fiyatlarını etkileme gücüne sahip olmadığı tam rekabet piyasasının geçerli olması bireylerin ve firmaların değil, toplumun çıkarlarını da azamiye eriştireceğinden dolayı kamu kesimi ekonomiye asla müdahale etmemelidir. Kamu kesiminin görevi, adalet, savunma, eğitim vb. alanlara odaklanmaktır. O halde kapitalist iktisadi okulun temel düşüncesine göre, en iyi devlet, en az yöneten devlettir.

Oysa ekonomi politik düşünce de teoride kalmış, pratikle uyumu hiçbir zaman söz konusu olmamıştır. Piyasa başarısızlıkları olarak adlandırdığımız bu başlıkları, İnşallah gelecek haftadan itibaren anlatmaya devam edeceğim. Bugün insanları, adeta belirli bir zümrenin çıkarını korumak adına birer vasıta gören, emek faktörünün sosyal boyutunu ihmal ederek, ücretin haddini bile marjinal verimlilik çerçevesinde açıklamaya çalışan bir sistemden ne beklenebilir ki? Bütün bu yanlışları ortaya koymak lazım ki, doğru olan apaçık ortaya çıksın.

O Rabbin ki seni yarattı, seni insan olarak şekillendirdi ve seni dengeledi (İnfitâr Suresi, 7. Ayet)