"Toplum, kendine ait olmayan bir fikrin kurbanı ve kölesi olduğunun farkında değildir." diyen Rasim Özdenören Ağabeyimiz geçtiğimiz hafta ahirete irtihal eyledi. Tüm ömrünü bu milletin, bu toprakların ve ümmetin selametini düşünmekle geçirdi. Sakin görünümünün aksine “Yedi Güzel Adam” olarak anılan ekibin içinde en duyarlı ve kararlı isimdi. Kanaatimce temkinli olması onun bu duyarlı/kararlı yönünü perdeliyordu.

Rasim Özdenören’in bu temkinli hali beraberinde ilkeli, mükemmeliyetçi bir şahsiyeti de getirmiştir. “Mavera”nın yayına hazırlandığı dönemdeki görüşleri bu anlamda önemlidir. Dergilerin veya hareketin tek bir isim etrafında şekillenmesine karşıydı. “Şura” anlayışının ümmetin alışkanlığı haline gelmesini istiyordu. Tüm bu görüşleri “Mavera”nın yayın ilkelerini belirlemiştir. Üstad Necip Fazıl’a yazılan MSP mektubunun da arkasında Rasim Özdenören vardı. Bu mektuptan dolayı Üstadın kırgınlığı uzun süre devam etmiştir.

Özdenören, Batı karşıtlığı konusunda düşünceleriyle, önerileriyle somut bir duruş sergileme gayreti içerisinde olmuştur. “Ama”sız, “fakat”sız bu duruşun arkasında derin bir birikim ve özgüven yatıyordu. Şu cümleler bunun göstergesidir: “Bugün çoğu Müslüman kendi tarihini, hatta dinini bile Batı’nın tuttuğu aynadan seyrediyor. Batı’nın tuttuğu aynanın her şeyi ‘nesnel’ olarak yansıtacağı hususundaki kör inanç, Müslümanları bu aynaya bakıp da kendini ‘Barbar’ olarak gören, böylece Müslüman olduğundan utanç duyan insanlar haline getirmiştir.”

Rasim ağabeyin anlayışı, fertlerin üzerinde kolektif bir İslami şuur gerektiği şeklinde özetlenebilir. Bu sebeple de herhangi bir şahsın öne çıktığı yerde marjinalleşmenin de kaçınılmaz olacağı düşüncesindedir. Son zamanlara kadar konferans veya imza günlerine tenezzül etmemesi bunun neticesidir. Son zamanlarındaki konferansları da birkaç kişinin zorlamasıyla ortaya çıkmış istisnai durumlar olarak değerlendirilmelidir.

Rasim Özdenören’in “gelenek” konusundaki yaklaşımı kitaplarının nüvesini oluşturur. Bu geleneğin özü İslam’dır. Şu cümleler Özdenören’in hassasiyetini özetler: “İslâm, Allah'ın kendinden razı olduğu bir din olarak indirilmiştir. Müslümansa ona razı olmayı baştan kabul etmiş kimsedir. Bu kabule yanaşmayan, zaten Müslüman değildir ve bu bakımdan kimsenin onlara bir sözü olamaz. Ama kendisine Müslümanım diyen kimsenin, başkasına şirin görünme adına, dinde yakıştırmalara girişmesi, farkında olmadan kendisinin Müslümanlığını reddetmeye varabilir. Dinin herhangi bir hükmünü değiştirmeye kalkışmak, onu bütünüyle iptal etmekle birdir.”

1970’lerden itibaren eserlerini yayımlamaya başlayan Rasim Özdenören’in dergi ve yayınevi tecrübeleri de İslamcı camianın yönelimlerinde etkili olmuştur. 1980’lerde artan İslami yayınları bu çerçevede ele alabiliriz. Özdenören’in hikâyeleri gibi deneme kitapları da bu dönemin en çok okunan eserleri arasında yer almıştır. İki kez resmi görevinden istifa ederek yayıncılık alanına giren Rasim Özdenören için “sessiz ama derinden akan bir ırmak” tanımlaması yapılabilir.

1980’lerde yayımladığı “Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler” ile “Müslümanca Yaşamak” isimli eserleri 90 kuşağının temel kaynaklarından biri olmuştur. "Müslüman, çağın gözüyle İslam'a bakmaz, İslam'ın gözüyle çağa bakar" İle  “Müslüman, İslâm yalnız kendi şahsıyla ve yalnız kendi yaşayışıyla kaimmiş, yeryüzünde kalan son Müslüman birey kendisiymiş gibi bir bilinci öne almak zorundadır.” cümleleri bu iki eserin temel konusunu oluşturur. Rasim ağabeyin yazdığı bu dönemlerin 70 ve 80’ler olduğunu göz önüne aldığımızda ateşten gömleği giydiğini söyleyebiliriz. Nitekim cunta yönetimleri özellikle de “İslamcı” olarak anılan isimleri yargı ve hapis yoluyla sindirmeyi alışkanlık haline getirmişti.

Rasim Ağabey hem tevazusuyla, hem duruşuyla hem de eserleriyle kendisinden sonra gelen kuşaklara örnek olmuştur. Şahısların, İslami harekete sunduğu katkı ölçüsünde değerli olduğuna yönelik vurgusu bugünlerde en çok ihtiyacımız olan bir gerçeklik haline geldi. Yirmiyi aşkın esere imza atan Rasim ağabeyin her geçen gün daha fazla okunacağını ve anlaşılacağını umuyorum.

Ruhu şad, mekânı cennet olsun.