Son günlerde herkes bu soruyu kendine soruyor: Üçüncü Dünya Savaşı çıkar mı? Rusya Ukrayna’dan da ileriye gider mi? Tayvan’da dünyanın en büyük iki ekonomik gücü, ABD ve Çin, kapışırlar mı? “Avrupa’nın barut fıçısı”, bir başka deyişle Balkanlar, patlar mı? Hiçbir sorunun tam bir cevabına sahip olmamakla birlikte bütün bu meseleleri teker teker ele alalım.

Rusya’nın Ukrayna’da 24 Şubat’ta başlattığı savaşın üzerinden 5 ay geçmesine rağmen savaş hala sona ermedi. Aksine daha da uzayıp başka coğrafyalara yayılma riski mevcut. Rusya askeri müdahelesini NATO’nun sürekli doğuya doğru genişlemesi ve Ukrayna’yı “Naziler’den temizleme” arzusu ile açıklıyor. Dünyanın büyük bir kısmı için ise, bu saldırı, egemen bir ülkenin emperyalist amaçlar doğrultusunda işgalinden başka bir şey değil. Ukrayna neredeyse tüm dünyadan destek almış ve Rusya, ABD ve AB’den ağır yaptırımlara maruz kalmış olsa da, bunun Moskova'nın eylemleri ve tercihleri ​​üzerinde pek de bir etkisinin olmadığı görülüyor. Aksine, ekonomik yaptırımlara rağmen, ruble 2022'de dünyanın en iyi performans gösteren para birimi haline geldi. Rusya, savaştan ağır darbe almazken, çatışmaların hem Ukrayna hem de dünya için yıkıcı sonuçları oldu. Savaşın insani, finansal ve jeopolitik bilançosunu incelediğimizde, öncelikle BM Temmuz verilerine göre, savaşın başlangıcından bu yana 348'i çocuk olmak üzere toplam 5.237 sivilin öldüğünü görüyoruz. Ayrıca savaşın küresel gıda ve enerji fiyatları üzerinde de önemli bir etkisi oldu. Türkiye'nin gıda krizini çözme çabaları ve Rusya ile Ukrayna arasında tahıl ihracatı anlaşmasının imzalanması sayesinde, Ukrayna'dan ilk tahıl sevkiyatı Türkiye kıyılarına ulaştı. Bir diğer dönüm noktası ise, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy'in Donetsk bölgesini zorunlu tahliye etme çağrısı oldu.

Tayvan’a dönüp baktığımızda, bildiğiniz gibi, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi'nin tartışmalı Tayvan ziyareti birkaç gündür gündemin ana maddesi. Çin, bu ziyaretten önce, ABD'yi birçok kez “ateşle oynamakla” suçlayarak açıkça tehdit etti. Milyonlarca kişi ekranları başında Çin Pelosi'nin uçağını vurdu mu, vuracak mı veya vurabilir mi diye bekledi. Şimdilik bu eli ABD kazanmış gibi gözüküyor. Ancak Çin'in gelecek hamlelerini bekleyip görmek lazım. ABD bu bölgeyi de karıştırmak için elinden geleni yapıyor. Tayvan, 1949 yılında Çin Komünist Partisi’nin zaferiyle sonuçlanan iç savaş sonrasında kaçan milliyetçiler tarafından geliştirilmiş bir ada. ABD'nin de desteğini alarak bir teknoloji devi haline gelen Tayvan'ı Çin “bağımsız bir ülke” olarak kabul etmiyor. Öte yandan her iki ülkenin de ekonomisi birbirinden besleniyor. Tayvan'ın en fazla mal ihraç ettiği ülke Çin Halk Cumhuriyeti. Bu koşullarda Çin ve Tayvan bir savaşa girmez ama doğrudan ABD ile gerginlik, Ukrayna savaşının da tetiklediği bir atmosferde had safhaya çıkacak gibi gözüküyor. Dünyada Doğu-Batı cephesi hiç bu kadar keskin olmamıştı.

Son olarak, hızlıca Sırbistan-Kosova cephesine değinelim. Sırbistan hükümeti, Kosova hükümetinin, Sırbistan sınırından geçişler için getirdiği yeni kararlar üzerine harekete geçti. Tıpkı Çin'in Tayvan'ın bağımsızlığını tanımadığı gibi, Sırbistan da Kosova'nın bağımsızlığını tanımıyor. Bölgedeki hareketlenme sonrası NATO’nun Kosova’daki misyonu “istikrarın tehlikeye girmesi halinde müdahale etmeye hazır olduğunu” açıkladı. Türkiye ise, tıpkı Ukrayna meselesinde olduğu gibi bu gerginlikte de arabuluculuk için hazır olduğunu belirtti.

Bu gelişmeler yaşanırken, Rusya, Çin ve Sırbistan'ın bağlantılı olduğunu görmemek imkansız. Her 3 ülke de Batı tarafından dışladığını hatta “düşman” olarak kabul edildiğini düşünüyor. Yeni dünya düzeninde Batı hegemonyasına karşı birleşen yeni güçler olduğunu görüyoruz. Öte yandan kurulan bu yeni düzenin diğerinden daha adil olacağının hiçbir garantisi yok.

Bunun tek çıkış yolu, Cumhurbaşkanımızın da her platformda dile getirdiği gibi, dünyanın 5'ten büyük olduğu, bütün kıta ve ülkelerin dengeli bir biçimde temsil edildiği ve her ülkeyle eşit mesafede duran yeni bir dünya sisteminin inşasıyla mümkün olur.