Dünya yeni bir soğuk savaşı tecrübe ederken Türkiye de kendi konumunu çok ileri bir seviyeye taşımış oldu…

Bunun sebebi elbette “güç” ve istikrar ile ilgili…

II. Dünya Savaşı sonrasındaki “Cephe ülke” konumu, ABD’nin reva gördüğü -güya komünizme karşı- bir uç karakolluk iken şimdiki, Türkiye’nin kendi gücü ve istikrarı ile elde ettiği proaktif bir “Anahtar ülke” konumudur…

Bu konumu sağlayanların kim olduğu gerçeğini anlamak için de sadece 20, 25 yıl öncesine kadar gitmek yeterlidir…

Bugün dünyanın pek çok yerinde “oyun kuran” ya da “oyun bozan” bir ülke konumuna erişen Türkiye gerçeğinin hakkını verebilmek için iç muhalefete değil, daha çok yabancıların verdiği tepkilere bakmak gerekir…

Özellikle Libya, Karabağ, Suriye’nin kuzeyi ve Mavi Vatan uğruna yapılabilenler, bütün dünyanın şaşkınlıkla izlediği şeylerdir…

Pandemi sürecinde gösterilen başarı, Ukrayna-Rusya Savaşı’nda üstlenilen, “Etkin Tarafsızlık” da adeta bu yeni konumu taçlandıran uluslararası girişimler oldu…

Bugün muhalefetin, sağlanan bütün bu başarıları, iktidar dışındaki farklı şeylerle izaha kalkması da ayrıca izaha muhtaç garipliklerdir…

Tahıl Koridoru başarısını getirip sadece Montrö’ye bağlayan muhalefete şunu sormak gerekmez mi: Bu antlaşmalar hep vardı. Peki, neden etkin bir şekilde kullanılmadı ve biz hep ABD’nin ve Batı’nın güdümünde kalan fakir ve etkisiz bir ülke olduk?

Kaldı ki, Lozan ve Montrö’nün en önemli yanlarından biri de, birbirine düşen Batı’nın süreci kolaylaştırmasıdır; bizim başarımız kadar bu hakikatin de payı vardır…

 Bu tarz hakikatler sadece bize değil, her zafer yaşayana mutlaka az ya da çok yardım etmiştir…

Buraya takılacak da değiliz…

Demek istediğim, antlaşmaları uygulayan şey güçtür…

Yazılı metinler, dünyanın her yerinde ne yazık ki güçlülerin elini rahatlatır…

Clausula rebus sic stantibus, "koşullar değişmediği sürece" anlamına gelen uluslararası antlaşma kuralını, tarihte gerektiği gibi kendi lehine kullanamayan Türkiye artık bunu da aşabilmiştir…

Muhalefetin düştüğü çelişki, kendileri açısından da son derece ironiktir; başarı var ama başaran yok…

Türkiye’nin gücü ve başarısı artık algılarla örtülemeyecek kadar sınırların dışına taşmıştır…

Muhalefetin de bu gerçeği kabullenerek ilerlemesi, kendilerini daha inanılır kılacaktır…

Oynadıkları komediye gülenlerin sesini bastıran yakın şakşakçılarının ördüğü ses duvarını aşabilirlerse hakikat de kendilerine görünecektir…

CHP Cumhuriyet tarihinin bütün başarısızlıklarını AK Parti’ye yükleyerek, aslında kendi tarihini de temizlemeye çalışıyor…

Lakin bu öyle boş salvolarla savuşturulacak kadar basit bir mevzu değildir…

Bu niyetlerini çok iyi düşünmelerinde fayda olduğunu hatırlatmak isterim…