Allah’ın (cc) yeryüzünde kurduğu nizama bir bakın! Ne güzel gerçekten.

Sevgiyle başlar hayat... Sevgiyle devam ettiği müddetçe de acı ve ıstırap yok.

Ne zaman ki sevginin yerini kin ve nefret alırsa, o zaman ortaya şiddet çıkar. Acı ve ıstırap, alır başını gider. Bir yanda zulmedenler, diğer yanda zulme uğrayanlar... Zalim ve mazlumlar...

ANNELERİN KIYMETİ

Anne!

Bambaşka bir manâ...

Yeri ve gökleri dolduracak kadar...

“Yavrum” diye gönülden haykırır o.

Bir diken batmasını ona asla istemez.

Gerekirse canını ortaya koyar onun uğruna.

“Ciğer paresidir” o...

Duâlarla, Yasin sütleriyle büyütmüştür belki de…

***

Gerçekten de öyle. Anne ve yavrusunun ilişkisine baktığımız zaman, neredeyse yüzde yüz bu manâları görürüz. Ancak “insan”lığını yitirmiş bazı mahlûklar hariç, gerek insan ve gerekse hayvanat âleminde böylesine eşsiz fedakârlığı görmek her zaman mümkündür. Nasıl da koymuş bu hükümleri Yüce Yaratıcımız!

“Ana olmak... Onu ancak ana olanlar bilir herhalde. Ta “Hz. Havva Ana”dan itibaren...

Temiz bir aile yuvasıyla dünyaya gelen ve ilk terbiyesini bu kutsal mekânda alan nesiller, daima toplumun yüz aydınlığı olmuştur. “Anne”yi bilen ve onun kıymetine inanan insanlar da gerçek bir anne ve babaya yaraşır bir hayat yaşamakla, yeni nesillerin iyi yetişmesine katkı sağlamışlardır.

Allah’ın (c.c.) son ve mükemmel dini İslâm, her önemli şeye olduğu gibi anne ve babaya da gereken değeri vermiştir. Bu sözün ispatına şu âyet-i kerîmeler yeter:

“Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, anaya-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri, ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara “öf!” bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de ki: “Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.” (17 İsra 23-24.)

Görüldüğü üzere Allah (cc) kendisine kulluktan sonra anne-babaya iyiliği emretmiştir. Onlara davranış ve onlar için dua konusunda ise verilen örneklere çok iyi kulak vermek gerekir.

HİZMETE EN LAYIK OLAN

İslâm’ın Güzel Peygamberi’nin (sav) bu konuyla ilgili pek çok söz ve uygulamalarından sadece şu örnek, bu gerçeği anlatmaya kâfidir:

Rasûlullah’a (sav) bir adam geldi de:

-“Ey Allah’ın Rasûlü, iyi muamele ve davranışıma insanların en çok layık olanı kimdir?” dedi. Rasûl-i Ekrem:

-“Annendir” buyurdu. O:

-“(Ondan) sonra kimdir?” dedi. Rasûlullah:

-“Yine annendir” dedi. O (tekrar):

-“Daha sonra kimdir?” dedi. Peygamberimiz:

-“Annendir” buyurdu. O:

-“Sonra kimdir?” deyince de;

-“Babandır” buyurdu. (Buhârî, edeb 2; Müslim, birr 1.)

Hadiste baba ifadesini dördüncü sırada görürüz ama bu onun kıymetsiz olduğuna dair bir işaret değildir tabii ki. O, anneden sonradır muhakkak. Fakat annenin yavrusu için çektiği sıkıntı ve gösterdiği fedakârlıklar dikkate alınarak böyle bir sıralama yapılmıştır. Bu da gerçekten çok haklı bir tavırdır. İşte bu gerçeğe âyet-i kerîme şöyle değinir:

“İnsana da, anne babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (İşte onun için) insana şöyle emrettik: “Bana ve anne-babana şükret. Dönüş banadır.” (31 Lokman 14.)

Bütün bunlardan sonra şimdi dönüp bir de günümüze bakalım. “Anneler günü”, birçok şeyde olduğu gibi Batı’dan bize uyarlanmaya çalışılan bir âdettir. Şüphesiz ki bütün hak dinlerin aslında anne ve babaya çok değer verilir. Batı âleminde hak din bozulup, insanları da onun gerçeklerinden uzaklaşmaya başladıkları zaman, muhtemeldir ki onun kalıntıları üzerinde bazı gerçeklerin ortaya çıkarılması istenmiştir. Bu samimi düşüncenin yanında zamanla yayılan bir de “rant” hesabının varlığı çok açık ve net bir şekilde kendini göstermektedir.

Bir toplumun böylesine önemli bir konudaki halini tespit etmek için yaşlı evlerine ya da huzur evi diye adlandırılan acı evlerine bakmak gerekiyor herhalde. Şüphesiz ki oralarda gerçekten kimsesi olmayan insanların barındığını gördüğümüz halde, nice “kimseleri olduğu halde yüzlerine bakılmayan” pek çok anne-babanın da olduğunu görmekteyiz. Bunlar arttıkça, toplumun nereye doğru gittiğini görmek, bizlere acı vermektedir aynı zamanda.

Kendisinden habersizce alınan bir karar ve yapılan görüşmeyle götürülen ve zorla arabadan indirilip, görevlilere teslim edilmeye çalışılan anne-babalar görmekteyiz, duymaktayız günümüzde. Aslımız ve özümüzden koparılarak, birtakım dayatmalarla ve nice özentilerle yetiştirilen nesillerden ne beklenebilir ki? Sözüm ona okumuş (!) cahillerin güya önemli bir mevkiye geldikten sonra anne ve babalarını beğenmemelerine ne denebilir ki? Hani “vali olmuşsun ama adam olamamışsın” ifadesi vardı ya! Ne güzel anlatıyor değil mi bütün bunları?

Eh, dünya deveran eder. Hadiseler de öyle. Gün olur, onlar da anne baba olurlar. Ne ektilerse onu biçerler. Eğer Rasûlullah’ın (sav) “burnu sürtülsün! (Müslim, birr 9.) ifadesinin kapsamına girmişlerse, gerçekten de burunları sürtülür. İşte bütün bunlardan sonra, senenin bir gününü anne ya da babaya ayırmanın aslında ne kadar abes olduğu açıktır. Zira Allah (cc) onlara, bütün günleri ayırmıştır. Anne de zaten yavrusuna her gününü tahsis etmiştir.

İNSAN HER ZAMAN ANNE-BABA GÖZÜNDE ÇOCUKTUR

İnsan makam ve mansıp sahibi oluyor da ana babasını ihmal ediyorsa adam olamamış demektir. Onların o fedakârlıklarını unutmuş demektir. Tabii ki o da çocuklarından bunu görecektir.

Şüphesiz ki Allah’a isyan konusunda anne baba da dâhil, hiç kimseye itaat edilmez. Bu çok ayrı bir konudur. Ama Allah’ın hoş gördüğü her konuda itaat ve hizmet şarttır. Bir de ‘babam annem diğer çocuklarına iltifat etti, yardım etti’ diye uzaklaşamayız. Çünkü herkesin kazancı kendinedir. İyiliğimiz Allah için olur ve kazanan biz oluruz.

Hatta bakın sahih hadis rivayetine göre, Hz. Ebu Bekir’in kızı Esma (r.a) şu haberi vermiştir:

“Hz. Peygamberin hayatında bir müşrik olan annem bana geldi. Ben de Peygamberimize gidip bu konuda fetva istedim ve: '(Gayrimüslim olan) Annem buraya (Medine’ye) gelmiş, benimle görüşmek istiyor. Annemle irtibat kurabilir miyim?' diye sordum. Hz. Peygamber: 

'Evet, annenle ilgi kur,” diye buyurdu." (Buhari, Hibe, 29.)

TAHTA TABAK HİKÂYESİ

İbret dolu bir hikâye anlatılır:

Bir yaşlı dede, bir torun ve anne baba beraber yaşarlarmış.

Ama gelin hanım aynı sofrada yemek yemeyi bir türlü bunu kabul edemiyor ve burun eğiyormuş. Çünkü adam yaşlı olunca tabii ki dökebiliyormuş.

Sonunda kocasını ikna etmiş ve odasında ayrı yemekler vermeye başlamışlar.

Günler böyle geçerken dedesini çok seven oğullarının yüzü bir türlü gülmüyor ve bu hali hep içine atıyormuş.

Sonunda bir gün bir tahta bulmuş, eline bir iki de bıçak vs. almış ve bahçede onlarla uğraşıyormuş.

Onun bu hali babasının dikkatini çekmiş ve sormuş:

-Oğlum ne yapıyorsun bıçakla?

Oğlu dik dik bakmış babasına:

-Ne olacak baba, tabak yapıyorum demiş.

Babası şaşırmış:

-Oğlum tabak çok evde, ne yapacaksın onu? Eline falan kaçırırsın bıçağı.

-Ne mi yapacağım baba? Sizin için yapıyorum onu!

-Niye?

-Siz de yaşlandığınız zaman bu tabakla size ayrı olarak yemek vereceğim de ondan. Siz şimdi dedeme ayrı veriyorsunuz ya!

***

Babası donup kalmış. Hemen eşini çağırmış, o da sormuş oğluna ve oturup ağlaşmışlar.

Sonra da o gün sofrada beraber olmuşlar.

Dede ve torun böylece kavuşmuşlar.

GÜNÜMÜZÜN AYRIŞTIRICI ALETİ

İletişim ve işleri hızlandırma anlamında pek çok kolaylık sağlayan telefonlar maalesef, çocukları anne babadan, dede, nine ve yakınlarından uzaklaştıran bir alet olarak karşımıza çıktı. Ne yazık ki buna yönelik yapılan program ve yayınlar da çoğu zaman ahlaki yapıyı bozmakta ve hızlı bir şekilde toplumu yabancı kültürlere yöneltmektedir. Bu konuda TV önde iken şimdi, onu çoktan geçmiş ve hızlı bir şekilde aileden de uzaklaştırmaya başlamıştır.

Bu halde o, adeta bir canavar olarak işlev yapmaktadır. Saatlerce neye baktığı bilinmeyen çocuğun hatta bazen büyüklerin bu hali, insanı derin derin düşündürmelidir. O halde çocuklarımızı nasıl yetiştireceğiz? Onları nasıl muhafaza edeceğiz konusu hem ailelerin hem eğitimin hem de devletin çok önemli vazifesidir. Eski aile düzeni ve muhabbetin tesisi acilen gerekmektedir.