Resesyon yani makroekonomik göstergelerdeki negatif büyüme. Negatif büyümenin en az iki yada daha fazla çeyrek yılda gerçekleşmiş olması tam anlamıyla resesyonun tanımını karşılamaktadır.

Pandemiyle birlikte dünyanın neredeyse her tarafında resesyon olgusu ülke ekonomilerinin karşılarında kocaman bir dağ gibi durmaya başlamıştır.

Salgının başlamasından hemen sonra sokağa çıkma kısıtlamalarıyla üretim yok denecek seviyelere inerken sosyal hayatın değişmesiyle özellikle hizmet sektöründe ciddi daralmalar yaşanmaya başlamıştır.

Neredeyse 3 yıldır süregelen bu etki hâlâ ekonomileri derinden etkilemeye devam etmektedir.

Tabii bu etkiden kurtulmak çabuk olmayacaktır ama uzun sürmesi hâlinde ekonomi tarafında şirketlerin büyük hasarlar alması da kaçınılmaz bir son olarak karşımıza çıkacaktır.

Üretim – hizmet – tüketim döngüsünün devam etmesi ekonomik rahatlamayı getireceği için bu çarkın aynı tempoda devam etmesi resesyondan hızlıca çıkabilmenin en önemli anahtarı konumundadır.

Bu anahtarın doğru zamanda ve doğru kapıda kullanılması verimliliğin yanında sürdürülebilirliği de çok yakında ilgilendirmektedir.

Sadece pandemi değil son dönemde özellikle Avrupa bölgesini etkileyen Rusya ile Ukrayna arasındaki hâlâ süren savaşın da etkisiyle hem enflasyon hem de resesyon gerçeği ülke ekonomilerine derinden hasarlar vermeye devam etmekte.

Önceki haftalarda üzerinde ayrıntılı bir şekilde durduğumuz savaşın olumsuz etkilerinin yanında az da olsa özellikle ülkemiz ekonomisine faydasının da olduğu göz ardı edilmemelidir.

Öyle ki Rusya’nın son kısmi seferberlik çağrısından sonra Rus vatandaşlarının Antalya’da konut alımına ve kiralamasına olan ilgisi en üst düzeye çıkarak fiyatların yükselmesine sebep olduğunun da farkına varılmalıdır.

Enflasyonla mücadelede istediği ivmeyi yakalayamayan Avrupa ülkeleri, Rusya ile karşılıklı ambargo restleşmelerinin de olumsuz yansıdığı son dönemde merkez bankaları kanallarıyla faizleri artırmaya devam edecek gibi görünüyor.

Hatta Avrupa ekonomisinin önemli yapı taşı ülkelerinden olan kimi ülke merkez bankaları rutin toplantılarının dışına çıkarak olağanüstü toplantılarla faiz artırımına gidebilirler.

Paritede yaşanan olumsuz gidişin de bir süre daha devam etmesini beklemek de son derece yerinde olacaktır.

Almanya tarafında büyüme ile ilgili beklentilerin yerini resesyon beklentilerinin aldığını söylemek Avrupa ekonomisinin son dönemdeki durumunu gözler önüne serebilmek açısından da ayrıca bir öneme sahiptir.

Avrupa Merkez Bankasının (BOE), önümüzdeki süreçte de faiz artırımlarına devam edeceği Merkez Bankası Başkanının yaptığı açıklamalardan rahat bir şekilde anlaşılabilmektedir.

Gerektiği yerde gereken miktarda faiz artırımına devam edecek olan bir Avrupa Merkez Bankası profili önümüzde durmaktadır.

Büyük ekonomileri de derinden etkilemiş olan ve önümüzdeki süreçte de etkilemeye devam edeceği görülen enflasyonla mücadelenin yanında resesyon korkusu da ülkeleri zor durumda bırakacak gibidir.

Avrupa ülkelerindeki bu sıkıntının yansıması para birimlerinin paritelerine de yansımış durumdadır.

Euro son 20 yılın dolar karşısındaki en kötü sürecini yaşamakta ve sterlinde de değer kaybı her geçen gün artmaktadır.

Çünkü güçlü ekonomiler para birimlerindeki değer ile aynı düzeyde bir değerlendirmeye tabi tutulurlar.

Yani güçlü ekonomi demek, para biriminin de güçlü olması demektir. Ama dünya ekonomisi içerisinde ciddi yeri olan Avrupa ekonomisinin bu sınavı nasıl atlatacağı da sonucu merakla beklenen önemli bir soru niteliğindedir.

Bu sınav diğerleri gibi asla ama asla değildir.