Albert Einstein “Ön yargıları parçalamak atomu parçalamaktan zordur.” diyor. Bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olan kişilerle konuşmak, anlaşmak hiç kolay değildir. Ön yargılı kişiler, karşısındakini dinlemez; kendi kafasında var olanı dayatır. Onu savunmak için akla hayale gelmeyen gerekçeler uydurur. Bu tipler çetin cevizdir, kabuğunu kırmak çok zordur. Etrafınıza bakın, ne kadar çok ön yargılı ve zor kişiyle beraber yaşadığınızı göreceksiniz. Bunlar hayatı çekilmez kılan, üstelik sıkıntılardan gizli bir mutluluk duyan tiplerdir. Bu kişiler inatçı ve direnç sahibi oldukları için bilgi sahibi makul insanları bastırarak öne çıkarlar.

Ön yargılılar, bilgiye kapalı oldukları için cahil kalırlar ama bunu asla kabul etmezler. Ön yargılarını besleyecek “dedikodu” onların can simididir. Zaten dedikodu ile fısıltı, ön yargıları ve cehaleti besleyen mekanizmalardır. Bilgi sahibi olmak için emek ve zaman gerekir. Onların buna zamanı yoktur, ömürlerini eskiden “sokaktan” şimdilerde ise “ sosyal medyadan” aldıkları “çer çöple” doldururlar. İşin garip tarafı bu ön yargılarına herkesin inanmasını isterler. Bunun için diretirler, direnirler. Bunların egemen olduğu dünyada acıdan başka bir şey olmaz. Bu düşünce yapısı kendini, Amerika’da siyahî düşmanı, Hitler Almanyasında Yahudi düşmanı olarak gösterir. Batı dünyasında ise bu dar kafalılık, Müslümanları “terörle” ilişkilendirir.

Ön yargılılar acele karar vermeyi severler. Parçadan bütüne giderler. Asla resmin bütününü görmek istemezler. Acele ettikleri, bütünü görmedikleri için yanlış kararlar verip büyük acılar çekerler. Sadece kendileri acı çekse “kendi etti kendi buldu” deriz ancak öyle olmaz, çevreye de büyük zarar verirler. Onların hayalleri büyük, ufukları dar, emekleri azdır. Büyük hayaller kurar, büyük hayal kırıklıkları yaşarlar.

Burada sorulması gereken önemli soru şudur; ön yargıyı besleyen unsurlar nelerdir? Bunun iki sebebi vardır. Birincisi kirli ve az bilgiden oluşan kanaatler, ikincisi ise bilinçli bir şekilde ön yargı oluşturma çabalarıdır. Tembellik, dikkatsizlik, cehalet gibi sebeplerden oluşan ön yargıların panzehri temiz, doğru ve iyi olanı anlatmaktan, öğretmekten geçer. Doğru bilgiler aktarılsa bile yine de bütünüyle ön yargıların önüne geçmek mümkün değildir. Bir toplumda ön yargılıların oranı ne kadar azsa o toplum o kadar mutlu olur.

 Ön yargı oluşturmak için projelendirilen bilinçli çabaların önüne geçmek oldukça zordur. Burada amaç yönlendirmek, yönetmek, sömürmektir. Bunun en dehşetli tezahürü, ırk duygusunun abartılarak düşman üretilmesinden geçer. Bu yaklaşım bir taraftan fanatikler arasında dayanışma duygusunu artırırken diğer taraftan “öteki” kavramını gündeme taşır. Bunu körükleyenlerin başında devletler, lobiler, medya gelmektedir. Toplumsal ön yargıları kırmak, kişisel ön yargıları yıkmaktan daha zordur. Çünkü bilinçli, planlı, programlı ve sürekli bir propaganda metoduyla yapılan çalışmaların taraftar bulması kolaydır. Bir konuda oluşan toplum algısını değiştirmek uzun zaman alır.

Gerek kişisel gerek toplumsal ön yargıların önüne geçmenin yolu “ilme sarılmaktan” geçer. Bilgi ve irfan, kişileri olduğu kadar toplumu da güçlendirir. Daha müreffeh, huzurlu, ön yargısız bir dünyada yaşamın tek şartı olmasa da ön şartlarından birisi öğrenmek, anlamak ve tefekkür etmekle olur.