Bir dostum anlatıyordu;

Yurt dışına çıkan bir akademisyen, gittiği ülke ile ilgili derin araştırmalar yapmış, yaptığı araştırmaları dosya haline getirmiş…

Öyle heyecanlı ki…

Dosyanın içeriği dopdolu ve ülkemizin menfaatlerini gözeten bilgiler içeriyor ayrıca ülkemizi ilgilendiren dış tehditlerle ilgili belgeler de var dosyanın içinde…

Hocamız, hemen bu dosyayı yetkililere sunacak, yetkililer de olayın vehâmetini anlayacaklar, anladıktan sonra gereğini yapacaklar…

Ya hocaya görev verecekler ya da dosyayla ilgili görevlendirmeler yapacaklar falan…

Araştırmış, araştırmış, nihayet kendisine bir muhatap bulabilmiş…

Muhatabı hocayı dinlemiş, dinlemiş, dinlemiş…

Verdiği cevap:

“Ne bilelim senin ajan olmadığını?”

Geçenlerde yine “maarif” konusunu dert edinen değerli hocalarımla çevrim içi bir toplantı yaptık. Toplantının özeti, “Maarif davasını, müfredatta yapılması gereken değişiklikleri, ders kitaplarının içeriğinin değiştirilmesi ile ilgili çözüm önerilerini yetkililere nasıl duyururuz?” idi.

Bakın, bu sorunları tartışmak için değil…

Sorunların herkes farkında, bu konuyu dert edinenler üç aşağı beş yukarı teşhisi de koymuş, tedavinin nasıl yapılacağının da şuurunda…

Sorun ne?

“Ne bilelim senin ajan olmadığını” yaftasını yapıştırmayacak bir muhatap bulabilmek.

Sempozyum düzenleyeceğiz, tartışacağız, usul yöntem belirleyeceğiz…

Ne için? Millî Eğitim Bakanlığına, Milli Eğitim politikalarına yön verenlere sesimizi duyurmak için…

Ne acı bir durum bu ya!

Sorunlara çözüm yolu önerenlere ‘kendine konum elde etmeye çalışıyor’ gözüyle bakılırsa, onlara ajan yaftası yapıştırılırsa, ‘kendilerini ön plana çıkarmaya çalışıyorlar’ denilirse…

Biz sorunlara nasıl çözüm bulacağız, Allah aşkına!

Hevesimiz kırılıyor, takatimiz kalmıyor, nefesimiz tükeniyor ama eğitimin de “millî” olmasını istiyoruz. Ne yapalım? Susmaya devam mı edelim?

Öne çıkana çelme takıyoruz, arkadan gelene de beni it diyoruz.

Kimse bu dünyaya birilerini itmeye, birilerini pohpohlamaya gelmedi.

Kendilerini ön plana çıkarmaya, kendilerine konum elde etmeye çalışan varsa onları ayıklarsınız olur biter.

Gerçek anlamda memleketine hizmet etmek isteyen, çocuklarımızın geleceğini düşünenlere de kulak verilmesi hem mecburiyet hem de ciddi anlamda görevini yerine getirmektir.

Alttan birileri gelir de beni koltuğumdan eder düşüncesiyle hareket eden bürokratların da varlığı biliniyor…

İşini yapamıyorsan, yeni fikirler üretemiyorsan, ufuk açıcı işler yapamıyor müfredata millîlik kazandıramıyorsan o koltuk sana haram zaten kardeşim.

Nitelikli iş yapan, yapmaya çalışan insanların hevesini kırmayın lütfen!

Dünya Müslümanları, tüm mazlum coğrafya, ‘Büyük Türkiye’ hayalleri kuruyor. Bizdekiler de kendi istikbâlinin derdinde…

Birkaç haddini ve kendini bilmezin ihtiraslarına kurban edilecek bir dava değil bu dava!

Yoldaki cilalı taşları ya yontacağız ya yoldan atacağız; başka yol da yok. Başka yolu da yok bu işin…