Benzer amaçlar için kullanılabilen, birbirinin yerine geçebilen şeylere ‘ikame’ denir. Başta ekonomi (örneğin ‘ithal ikamesi’) ve hukuk (delil ikamesi) olmak üzere çeşitli terminolojilerde kullanım alanına sahiptir. ‘Yerleşme’ anlamında da kullanılır.

Olumlu tanımı ise…

“Ayakta durdurma, ayakta tutma, ayağa kaldırma.”

‘İkame düşmanlık’ sosyoloji ve psikolojinin alanına girer.

Bir yerde durur gibi görünüp ilk fırsatta öteki ağaca zıplayan maymunun yaptığı şeydir ikame düşmanlık.

Net değildir. Yani renksizdir. Yarın ne olur ne olmaz diyerek rengini pek belli etmez. Kokusuzdur. Sürekli kendi benzerine düşmanlık besler. Fakat düşmanlığı açıktan yapacak cesareti yoktur. Fitne-fesat peşindedir.

Akıllı ve güçlü muhalefet yapmaktan korkar.

Dahası sürekli mızmızlanır.

Görmemiş olduğu halde sürekli ayın arka tarafını anlatarak zihinleri bulandırmaya çalışır.

İtibar onun için her şeyden önce gelir. Böyle olduğu halde marka yerine itibarını satar. Bunu hiç mi hiç önemsemez.

Tek işi benzerlerinin kusurlarını aramaktır. Kendince kusur olduğuna inandığı bir mesele üzerinden başlattığı tezviratı hiç haberi yokmuş gibi karşıdan seyretmeye bayılır.

Sosyal terbiyeyi önemsemez.

İkna edici sözler söylemek için ipe sapa gelmez retorik üretir. Sonra bu safsatalara kendisi bile inanır.

İfsat yeteneği çok güçlüdür.

Pirincin içindeki siyah taşı görmez. Bütün pirinçlerin beyaz taş olduğunu söyleyip pilavdan geri durur. Yapılan pilava ilk kaşığı da o sallar.

Dahası ehli sünnet müdafi gibi görünür ama ifsat ve tefrit dengesi kalbini dumura uğratmıştır. Katran bağlamıştır.

Hep en çoğu ister. Fakat azdan da vazgeçmez.

Her ne konuda olursa olsun…

Eğer kendisini ilgilendirmiyorsa, sonuçların olumlu veya olumsuz olması onu çok fazla bağlamaz. Hatta zehirli mi zehirsiz mi olduğuyla da hiç ilgili değildir.

İletişim, ilişki, iletim konusunda ustalara taş çıkartacak kadar sağlamdır. Hatta onun yanında bildiğiniz birçok şeyi unutursunuz veya susma gereği duyarsınız.

Öyle bir hale gelirsiniz ki…

“Ben böyle kepaze bir adamım işte. Allah da benim belamı versin” diyerek kendinize doğru yürürsünüz.

Hayat ona çok kolaydır: Zekâsı, bilgisi, algısı, neşesi yerindedir. Böyle olduğu için de ikna kabiliyeti çok yüksektir.

Siyah ve beyaz alanlarda boş yere vakit harcamaz. Çünkü attığı her adım takip edilebilir. Ölçülebilir. Görülebilir. Hal böyle olunca gri alanları tercih eder.

Bir ittihatçı gibi davranabilir. Bunu açıktan yapmaz ama en az bir ittihatçı kadar benzerine düşmanlık besler. Bu konuda asla bir ölçüsü yoktur.

Dava adamı gibi görünür ama sadece görünür. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”cıdır. Eğer yılan onu sokarsa herhangi bir yerinde iz kalacağını çok iyi bilir. Bu iz yüzünden pozisyon alması güçleşebilir.

Beklediği durağın önemi yoktur. Arkadan bir fırtına geliyor ve bunu hissediyorsa…

Durağa yaklaşan ilk otobüse binip gider.

Bu tiplerden çevrenizde var mıdır bilemem…

Ama televizyon ekranlarında, gazete köşelerinde, klavye başlarında, üniversite kürsülerinde, öğretmen odalarında, yönetici masalarında, fabrika tezgâhlarının başında…

Hemen yerde yavaş yavaş renklerini belli etmeye başladılar.

Aman dikkat!