Boşuna demiyoruz değil mi; Allah her şeyin hayırlısını versin diye. Allah Koç’ların da hayırlısını versin. Bir tarafta İslam tarihinin seyrini olumlu yönde değiştiren Koç hadisesi bir tarafta ise Türkiye’nin seyrini değiştiren olumsuz Koç hadisesi. Aslında Hz. İbrahim’e indirilen Koç ile ilgili bir şeyler yazmayacağım. Mesele, Türkiye’nin başına bela edilen Koç…

Geçen gün milli araba hadisesi üzerine araştırma yaparken önüme “Devrim” arabasının mühendislerinden Kemalettin Vardar’ın röportajı düştü. Röportajı dinlerken adeta kanım dondu. Türkiye o badireleri atlatıp buralara kadar nasıl gelmiş hala şaşırıyorum. Size röportajı anlatmayacağım. Merak edenleriniz olursa isim belli, mevzu belli uzun uzun dinleyebilirsiniz. Benim asıl anlatmak istediğim mesele ise Türkiye’de her taşın altından Koç grubunun çıkması. Sanattan tutunda ekonomiye kadar her alanda yapılanan Koç grubunun kitleleri dizayn etmede ve hükümet kurup, hükümet yıkmaktaki maharetlerinden bahsetmek istiyorum.

Şimdi birçokları şöyle zannediyor: Türkiye’ye getirilen Başkanlık Sisteminin amacı Sayın Erdoğan’ın gelecek ikbali için olduğu vs. vs. gibi bir sürü içi boş söylemler… Öncelikle Sayın Erdoğan’ın buna ihtiyacının olmadığını ve Allah ömür verdikçe iktidar olacağının bilinmesi gerekir. Başkanlık sistemine geçilmesinin en önemli sebeplerinden bir tanesi; Türkiye’nin yönetsel ve ekonomik bağımsızlığını sağlamaktır.

Türkiye’de sadece televizyon ve gazete reklamlarının %25’ini tek başına veren bir Koç Ailesi ile nasıl baş edebilecektiniz? 28 Şubat Parlamenter Sistemini hatırlayın Erbakan Hoca’yı indiren medya ve gazete manşetlerini bir hatırlayın. İktidar düşüren ve iktidar yapan bir Koç ailesinden bahsediyorum. Daha yakın geçmişte Koç Ailesinin elinde olan TÜSİAD’ın siyasete çekmeye çalıştığı ayarları düşünün. Asli güç gibi parti liderleriyle görüşüp koalisyon oluşturma peşinde koştukları günleri düşünün…

Dünyada hiçbir ülke yoktur ki bir ailenin tüm haklarıyla devlete sahip olmaya çalışmasına izin versin. Koç’un Türkiye ekonomisindeki %15 ağırlığı demek başka bir paralel devlet demekti. Bunun vermiş olduğu güç ile birlikte çıkarlarının zedelenmemesi adına Türkiye’deki tüm yerli ve milli üretimlerin durması için yakın tarihte divan otellerini ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nı (İKSV) kullanıp Gezi Parkı ayaklanmasında seçilmiş bir hükümeti yıkmaya çalışmadı mı?

Peki tüm bunlara karşı Sayın Erdoğan nasıl müdahale etti; elbette başkanlık sisteminin gücünü kullanıp yerli ve milli üretimi hayata geçirerek. Orantısız bir güç haline gelen bir aileyi alternatif şirketler oluşturarak ekonomideki, medyadaki ve yönetimdeki payını düşürerek etkisiz hale getirdi. Oligarşik Bürokrasiyi (Kemalizm, FETÖ) temizlemenin yetmeyeceğini, ülkenin kanını emen bu tür aileleri de temizlemek gerektiğini son yapılan milli ve yerli üretimlerle birlikte göstermiş oldu.

Sisi’ye, Esed’e, Hafter’e diktatör diyemeyenler bu sebeplerden dolayı Sayın Erdoğan’a diktatör diyecekler, tek adam diyecekler, diyeceklerde diyecekler… Çünkü güç elden gidiyeah…