“Herkes birbirine nasıl bu kadar güvenebiliyor, aklım almıyor. Kimse dürüst ve samimi değil ki. Ya ben çok pimpirikliyim ya insanlar çok rahat ve vurdumduymaz. Ben çocukluğumdan bu yana ya hep yalnız oynadım ya da annemin tanıyıp güvendiği arkadaşları bize geldiğinde veya bizim gittiğimizde onların çocuklarıyla oynadım, o da çok nadir oluyordu. Annem hep ‘İnsanlara güven olmaz, kimin ne olduğunu bilmezsin’ derdi. Neredeyse hiç sokağa çıkmadan büyüdüm.

Annem ‘Sokağa çıkarsan seni kaçırırlar’ derdi.  Haberlere bakıyorum, annem doğru söylüyormuş, her gün onlarca kötü haber duyuyoruz peki ben kiminle konuşacağım? Kiminle arkadaşlık edeceğim? Bu gidişle yalnız kalmaktan herhalde aklımı kaçıracağım? Hiçbir şeyden zevk almıyorum, sürekli olumsuz düşünüyorum ve hayatım sanki kapkaranlık. Ben artık aydınlığa çıkmak, mutlu olmak ve hayatımda bir şeyleri birileriyle paylaşmak istiyorum. Ne yapmam gerektiğini ve nasıl yapacağımı bilemiyorum.”

Önce anne babamızın cümlelerini öğreniriz

Allah (cc) insanı, bir sosyal ortamda ve ihtiyaçlarını birbirlerinin gidereceği bir düzenekte yarattı. Varoluşumuzun manasını hayata yansıtabilmek için bizim iletişim ve etkileşim içinde olmamız zaruridir. Aile, çocuk dünyaya geldikten sonraki ilk etkilenme kaynağıdır.

Genetik getiriler, bulunduğu ortamına göre açığa çıkar ya da çıkmaz. Çocuk, gözlerinin içine baktığı ebeveynlerinin yaptığı her şeyi ilk malzemeleri olarak kaydeder ve bilâhare bunlar onun kendilerine bakarak hareket edeceği yol işaretleri olacaktır. Anne babalarımızın tutumlarından değerler ediniriz. Onay aldığımız şeyler, hayatımızdaki altı kırmızı kalemle çizili önceliklerimiz olur. Bunlar bizim temel bilgilerimizdir ve onlara dayanarak hareket ederiz.

Ağaca bakan keçinin dala çıkan oğlağı olur

Anne babanın tercihi, çocuğun akıl olgunluğuna erişip kendi çerçevesini çizene kadar çocuğunda tercihi olur. Eğer seçeneksiz itaat anlayışı ile büyütülmüşse, bu itaat anlayışı evlendiğinde bile devam edebilir ve özellikle annenin daha sonra da babanın her dediği kanun gibi algılanır. Çocuğun kendisi, çevresi ve geleceği ile ilgili büyüklerinin söylemleri, giderek yol işaretlerine dönüşür.

Arkadaşsızlık insanın cehennemidir

İşte bu söylemler, çocuğun ilişkilerini de içine alıyorsa, aynen bu tablo açığa çıkar. Anne kendi içindeki güvensizliği çocuğa aşılamış, onun da kendisi gibi çevreye şüpheyle bakmasını ve uzak durmasını sağlamış. Bu tam da zincirleme trafik kazası gibi bir şeydir. Çocuk çevresi olmadan hayatı olması gerektiği gibi algılayıp yaşayamaz. Arkadaşsızlık çocuğun cehennemidir ve bu durum çocuğu ilerletmeyen bilâkis gerileten bir sürece dönüşür.

İlk yapılacak şey, bilgi kaynağının değişmesidir

Önce anne bu söylemi terk etmelidir. Bu mümkün olmuyorsa, bir an önce psikolojik bir destek alınarak kendi zihninde ve yüreğindeki bu temellenmiş yanlış bilgiyi daha iyisi ile değiştirecek bir yapılanma içinde olunmasıdır. Anneler, çocuklarına böyle konuşarak ve çocuklarının da buna uygun davranmasını bekleyerek, onlara ne kadar büyük bir zarar verdiklerini anlamalıdır.