Koronavirüs pandemisi, küresel bir düşman olarak devletlerin gündeminde.

Pandemi insanların sağlığını, toplumsal yaşamı, iş hayatını ve ekonomiyi alt üst etti.

Bu süreçte refleksif olarak Türkiye sağlık alanında çok iyi bir pozisyon aldı. Ekonomi alanında da bu süreci ülke şartları kapsamında en az hasarla atlatmaya çalışıyor. Şahsen bu alanda da doğru stratejilerin pratize edildiğini düşünüyorum. Özellikle yerli üreticinin korunması, desteklenmesi ve işçi çıkarmaların önüne geçilmesi hayati öneme sahipti.

***

Pandemi bu çağın insanını test ediyor.

Devletler için sürpriz bir gelişmeydi ve çoğu hazırlıksız yakalandı.

Toplumlar içinse alışması kolay olmadı. Pandemide gördük ki görece daha “eğitimli” halklar daha bilinçli değillerdi. Avrupa’da plajlardaki, gece kulüplerindeki doluluk ve boş vermişlik ibretlikti. Ülkemize geldiğimizdeyse pandemi şartlarını en iyi hayata geçiren kesim; cami cemaatiydi. Düğünlerdeki ve ev partilerinde maske-mesafe şartının çiğnenmesi bulaşın ana etmenlerindendi. İstanbul şartlarında bir de buna belediye otobüslerini ekleyebiliriz. Belediye başkanı, pandemiyle birlikte azalttığı otobüs seferlerini hala artırmamakta ısrarcı.

PANDEMİDE YENİ SORULAR

Yeni sorular gündemde.

Pandemiyle mücadelede aşı çalışmaları son hız devam ediyor. Kimi ülkeler aşı çalışmalarını bizzat yürütürken kimi ülkeler de alıcı pozisyonunda. Türkiye her iki alanda da aktif.

Aşı ve ilaç sektörü, kurgulanan yeni düzen, yaşanan küresel kaos gibi başlıklarla ortaya atılan komplo teorilerine girmeyeceğim.Fakat bir hususun altını kalın kalın çizmek lazım.

Hükumetimizi pandemideki duyarlılığı ve halkına hizmet için ortaya koyduğu performanstan dolayı tebrik ederim.

Şu süreçten sonra hükümetin önüne de yeni sorular gelecek.

Aşı ilk etapta riskli sayılan kişi ve gruplara yapılacak. Peki ya sonra?

Aşı adedinin artırılmasıyla birlikte toplumun tüm fertleri aşı olmak zorunda olacak mı? Aşı yaptırmayanlar işe gidememe, toplu taşıma araçlarını kullanamama gibi kısıtlamalara maruz kalacak mı? Aşı zorunlu olacaksa, bu bir insan hakkı ihlali midir?

Bu sorular şu an tüm dünyayı ilgilendiriyor.

Tüm dünya bu soruları yakın zamanda tartışmaya başlayacak.

İnsan hakları bağlamında Avrupa’nın bir kıstas, bir gösterge olduğunu düşünmüyorum. Biz yönümüzü Türkiye Ekseni’ne çevirelim ve ona göre karar verelim. Devletimiz kendi bakış açısını en ileri şekilde ortaya koysun. İnsan haklarında Batı’dan daha önde olduğumuz çok konu var. Mülteciler, ırkçılık, İslam karşıtlığı ve demokrasi konularında Batı çoktan sınıfta kaldı.

***

İnsanlar aşı için sabırsızlanıyor. “Aşı yaptırsak da kurtulsak” diyen çok. Yani bu grup çoğunlukta.

Fakat aşıya mesafeli olanlar da var.

Peki kimler bunlar?

1- Aşı karşıtları, 2- Bilimsel anlamda Koronavirüs aşısının güvenirliliğini yeterli bulmayanlar, 3- Tedavi şekli olarak alternatif tıbbı tercih edenler, yaşam tarzını doğal ve natürel olana göre tanzim edenler,  4- Komplo teorilerine inananlar.

***

Diyelim aşı yaygınlaştı ve bu grup insanlar aşı yaptırmak istemiyor.

Peki, devlet ne yapacak?

Aşı yaptırmayı önleyici bir tedavi şekli olarak görüp vatandaşın tercihine mi bırakacak, zorunlu hale getirip şart mı koşacak?

Aşı yaptırmak istemeyenler sistem dışına mı atılacak?

Şahsi görüşüm; aşıyı devletin bir hizmet olarak vatandaşına sunması bir görevdir. Bunu yapamayan devlet acizdir. Fakat devletin buradan daha ileri giderek, müdahaleci bir tavır takınması insan hakkı ihlaline girebilir. Bu açıdan temkinli olmak lazımdır.

İnsanlar aşı yaptırmak istemiyorsa kolundan tutup zorla yaptıracak değiliz. Değilse dünya distopyaya döner.

Sözde gazeteci Fatih Altaylı gibilerinin bu konu kapsamında ekranlardan korku ve zorbalık pompalamasına bakmayın. Faşist zihniyetini 28 Şubat’ta da gördük, şimdi de görüyor, gözlemliyoruz. Yazık bu ülkemin TV ekranlarına. Hala bu tip insanlara yer açabiliyor.