Her şehirde, ilçede hatta pek çok köyde varlar. Ezan okumakla ya da kimi zaman tıpkı darbecilerin sesini bastırırken yaptıkları gibi sala okumakla görevli müezzinler de yanlarında bulunuyor. Bir ordu gibiler. Diyanet’in kadrosu 180 bin kişiye ulaşmış durumda.

Hayatları boyunca zor zamanlarımızda ¨fitne çıkartmaktan, korkuyu yaygınlaştırıp, düşmana diz çökmemizi salık vermekten¨ başka bir işe yaramayanlar böyle söylüyor: ¨Altı bakanlıktan daha fazla gideri bulunuyor¨ diyorlar. ¨Günde beş defa namaz kıldırıp, ezan okumaktan başka ne işe yarıyorlar? Onlara verdiğimiz parayı sağlığa ve teknolojiye harcasaydık, bugün böyle zorluğa düşmezdik¨ diyorlar.

Sakın bu sözlerine bakıp da teknolojide ilerlememizi istediklerini sanmayın. SİHA’lar önce onların ¨karakterlerini vurmuştu¨, unutmadık.

Nedir imamlarla, müezzinlerle, vaizlerle dertleri bunların? Deprem olur, ¨bunlara para harcayacağımıza şehirlere yatırım yapsaydık¨ diye başlayan cümleler duyarız. Salgın olur, neredeyse ölümlerin, aşının bulunmamasının sorumlusu ilan edilirler. Her fırsatta konu, Diyanet’in bütçesine gelir. Bir türlü tahammül edemezler, dini hizmetlere para ayrılmasına. ¨Kapatalım da kurtulalım¨der bazısı alkolün dozunu fazla kaçırınca.

DİYANETE PARA VERMEYELİM AMA BİR ŞARTLA

Var mısınız, devletin bütçesinden tek kuruş aktarmayalım Diyanet’e. Tek bir şartla ama. Gasp ettiğiniz, üzerine çöktüğünüz tüm vakıf mallarını geri verin camilerimize. Haraç mezat sattığınız binalarımızı iade edin, kabul mü? Elbette ki, artık buna hiç kimsenin gücü yetmez. O zaman sesinizi kesip, oturun. Yoksa siz zararlı çıkarsınız.

Neden mi bahsediyorum? CHP’nin 1950’ye kadar sürdürdüğü tek partili dikta rejiminin vakıf ve tarih vahşetinden. Osmanlı’da bir cami, mektep ya da medrese inşa edildi mi, muhakkak bazı akarlar giderlerinin temini için bu yapıya vakfedilirdi. Bu kimi zaman bir tarla, kimi zaman bir dükkân ya da çarşı olur, yapının büyüklüğüne göre ise kimi zaman değirmen, zeytinlik ya da han olurdu.

Mesela İstanbul’da halen faaliyet gösteren Bezm-i Alem Valide Sultan Vakfına ait hastane (eski adıyla Vakıf Gureba), cami ve çeşitli hayır yapılarının giderleri için vakfedilen arazilerin, dükkanların, zeytinlik ve çarşıların listesi sayfalar tutar. Bu listede camide görevli imamlar, müezzinler ve vaizlerin ne kadar ücret alacakları, bunun karşılığında yapacakları vazifeler ayrıntılı biçimde yer alır.

DİYANET NEDEN KURULDU?

Camilerimiz bu şekilde gelir kalemlerine sahip iken, asırlarca devlet hazinesinden tek kuruş almaları gerekmemişti. Fakat, Şeriat ve Vakıflar Bakanlığı kaldırılıp, vakıf malları devlet hazinesine aktarılınca, din görevlilerinin maaşlarını karşılayacak, camilerin giderlerini temin edecek bir kuruma ihtiyaç duydular. Diyanet böyle kuruldu.

Fakat CHP bununla yetinmedi. Camilere gelir getiren tüm mallar satıldığı gibi, 1927’den itibaren 2500’ü cami ve mescit olmak üzere 5 bin vakıf malı yandaşlara haraç mezat dağıtıldı. Bu da gözlerini doyurmadı. 500 metre mesafe içinde iki cami varsa birini yıkma kararı aldılar. Yüzlerce mahalle mescidi böylece yıkılıp arazisine el konuldu, peşkeş çekildi. Bunun en acı örneği Şehzade Cami’nin yanındaki Burgulu Mescit’tir. İstanbul’da bir örneği daha olmayan muhteşem minaresiyle göz önünde olan bu yapıyı yıkamayınca, çatısını kaldırıp, dört duvar bıraktılar. Sonra da marangoz atölyesine kiraya verdiler.

Tüm dünyanın salgın hastalıkla kırıldığı, doktorların acziyet içerisinde Allah’a yalvardığı, işgal edildiğinde binlerce Müslümanın kılıçtan geçirildiği İspanya’da dahi asırlar sonra adeta özür kabilinden ezanların okunduğu bir dönemde, bu köhne zihniyetle imtihan da bizim milletimize düştü.

İslam’a, tarihimize, mukaddes bildiğimiz ne varsa düşmanlık yapmanıza alışığız. Hırsızlığınıza, soygun ve talanınıza şahidiz. Edepsizliğinizin, küstahlığınızın da farkındayız. Fakat bari şu vakitte susun.