‘’Övülmek’’ diyorum nefsimize hoş geliyor değil mi? Fıtratımızda olduğu için mi yoksa başka bir sebepten mi onu bilemedim. Hem kim yerilmek ister ki? Lakin bilesiniz ki, dünyalık şeyler için övülüyor isek, bu bizim felaketimize sebep olabilir. Çünkü sürekli övülüyor olmak bir süre sonra bizleri ‘’kibre ve gurura’’ sürükleyebilir. Kusurlarımızı görmez olur, çevremizde olup bitene  ‘’kör ve sağır’’ olabiliriz. Velhasıl sürekli methedilmeyi istemek, önce gönül dünyamızı harap eder, sonra da bizleri içten içe zehirleyen bir hastalığa dönüşebilir.

Kıymetli dostlar; atalarımız “Marifet iltifata tabidir’’ derler. Dolayısıyla ‘erdemli ve başarılı’ insanların ’takdir’ edilmesinde herhangi bir sıkıntı yoktur. Aksine böyle insanlara ölçülü bir şekilde iltifat etmek, teşvik gücü yüksek, güzel bir haslettir. Bu bir destektir ve onların kendilerini daha iyi hissetmelerine vesile olur. Hepimiz etten ve kemikten yaratılmış, sevgiye ve muhabbete meyilli insanlarız. İnsanlar tarafından sevilmek ve değerli addedilmek, onlar tarafından itibar görmek, hepimizin hoşuna gider. Başarılarımızın yahut yaptığımız iyi şeylerin başkaları tarafından takdir edilmesi bizleri çok mutlu eder. Bunların hepsi fıtrata uygun güzel düsturlardır. ‘Abartılmadıkça ve asli ölçüleri aşmadıkça’ bunların hiçbirinde bir beis yoktur. Lakin her şeyde olduğu gibi bu hususta da aşırılığa kaçmamalıyız. Kaldı ki müminlerin en belirgin özelliği ‘’mütevazı ve alçak’’ gönüllü olmalarıdır. Ve onlar çok iyi bilirler ki, abartılı sıfatlarla anılmak, bir süre sonra tedavisi zor olan bir ‘’kalp hastalığına’’ sebep olabilir. Çünkü ‘inançlı ve kâmil’ bir insan şahsına yapılan övgülere layık olup olmadığını her daim sorgular. Ve bu şekilde de kendisini öven kişinin samimiyetinin gerçek mi sahte mi olduğunu da anlamış olur.

Övgüler davranışları belirlemede genellikle eleştirilerden daha fazla etkin olur. İşte bu yüzden ‘övgüde cimri olmamalı ama nasıl ve ne zaman yapılması gerektiğini de çok iyi bilmeliyiz. Layık olmadığı halde birilerine, sürekli klişe sözlerle gazlayıp övgüler yağdırırsak, bilesiniz ki ona yapılacak en büyük kötülüğü yapmış oluruz. Ne diyordu Hz. Mevlana; “Kötülerin övülmesi arşı titretir.’’ Şu dediğimi de lütfen bir köşeye not alın. İnsanlar genellikle ‘’övülmek için överler…’’ Yine öte taraftan eğer bir insan, hiç sevmediği bir insanı yalan yere övüyorsa bilesiniz ki bunun adı da apaçık riyadır. Bu çirkin duruma muhatap olan ve kibirlenen kişi, bir süre sonra kendisini dev aynasında görür ve tedavisi çok zor olan ‘methedilme hastalığına’ yakalanır. Daha sonra da Allah korusun ‘kişilik yırtılmasına ve şahsiyet bozulmasına’ muhatap olabilir. İltifat bağımlısı olup itibar sevdasına düşen bu tip insanlar, bir süre sonra da kuşandıkları gurur ve kibirle huzursuz olmaya ve arka arkaya hata yapmaya başlarlar. İşte bu yüzden İmam Gazali; övülmeyi ‘tehlikeli ve yıkıcı bir şehvet’ olarak görmüş ve birçok imparatorlukların da bu yüzden yıkıldığını buyurmuştur.

Kıymetli dostlar demem o ki; gelin yine biz, bize yakışanı yapalım ve şahsımıza yapılan methiyeleri hayra çevirmek için, Rabbimizden bu sözleri ‘dua’ olarak kabul etmesini dileyelim. Nefsimizle bizleri bir an bile baş başa bırakmaması için O’na bolca dua edelim. Ahiret azığı olarak ‘tevazu’ bize yeter. Özellikle mangalda kül bırakmayan ve yüzümüze karşı yapılan methiyelerden uzak duralım. Çünkü ‘yüzüne karşı övülmek, ancak ahmakların hoşuna gider.’ Gıyabında da olsa eşimizi, dostumuzu ve arkadaşlarımızı abartılı şekilde bol yaldızlı methiyeler ile övmeyelim. Peygamber Efendimiz (sas) bu şekilde bir arkadaşını öven kimseye; ‘Yazık sana arkadaşının boynunu kestin!’ diye buyurmuştur. Yaptığımız ve başardığımız her işte Allah-u Teâlâ’nın ‘rızasını’ kazanmaktan başka gayemiz olmasın. Müslüman, her daim ilahi kudret karşısında acziyetinin farkındadır. Çünkü bilir ki Cenab-ı Allah; “…İnsanları küçümseyip yüz çevirenleri, yeryüzünde böbürlenerek yürüyenleri ve kendini beğenmiş övünen kimseleri sevmez.” Lokman Suresi 31/18

Allah-u Teâlâ, ‘mütevazı olmayı ve bunu bir ahlaki tavır haline getirmeyi’ cümlemize nasip etsin inşallah…

Selametle…