Şarka, Batı’ya ve onların defterlerine bakarak maneviyat batıdan doğduğunu ikrar etmek ancak batılı fenomenlerin dilin de tezahür eden bir sözdür. Güneş batıdan doğmaz! Bütün peygamberler Şark’tan gelmiştir. Güneşin Doğu’dan doğmasının hakikati ne kadar zahir ise, insanlığı fikren ve ruhen aydınlatan zihni duruşlarına dahi ulaşamadığımız güneşlerin şark’tan geldimesi de o kadar hakikattir.

İslâm medeniyeti yekpâre bir bütündür. Onu hiçbir bütün ayıramaz, ayırmaya çalışsa dahi kendisi yok olur bu cevheri ummanda… Hicret’ten bu yana çeşitli ikbâl ve idbâr devirleri yaşamış, fakat aslî, zahiri ve batini bütün değerlerini cevheri ummanlarını büyük bir titizlikle korumuştur. Bu medeniyetin dayandığı çelik kolonları mukaddes kitaplar, sayılamayacak kadar birçok insanın yoluna ışık tutmuş ve tutmaktadır. Gazaliler, Arabiler ve Rabbaniler bu ummandan feyz alarak doğmuşlardır.

Mü’min olmak  Şarktan doğan bir güneşin ışık süzmesidir, Batı’dan gelen ise materyalist bir batmanın karanlık bulutudur… Şarkdan gelen güneş vahiydir, islam ve islamdan neşet eden hikmettir. Batı’dan gelen Karabulut ise İnançsızlık ve ruhu makinalaşmış materyalleşmiş seküler materyalist zihniyete sahip “ekonomik insan” dır.

Şark medeniyet olarak varken, Batı ortada yoktu. Batı ve Batılılar pagan barbarlardı. Barbar bir zemin üzerine kurulmuştu. Müslüman Şarklının değerlerine, peygamberlerine saygı göstermediler, bugün de göstermiyorlar ve göstermeyeceklerdir. Müslümanlar, Batı’yı İslâm ile tanıştırılarak yüzü açılacak insanlar olarak görürler.

Batı’da namus diye bir kavram da, bunun hayat ta bir karşılığı da yoktur, en azından kalmamıştır.

Batı’da mânevî kelimesinin karşılığı da yoktur. Çünkü batı inanç zemini üzerine kurulmuş bir medeniyet değildir. Batılıysanız mâneviyat ile işiniz yok demektir. Şark ise bir baştan bir başa mâneviyat zemini üzerine, yâni islamın manevi ve itikadi zemin taşları ile binasının temellerini atmıştır.

Batı’da şarklı’nın anladığı mânada aşk (maneviyat) kavramı ve duygusu da yoktur. Allah aşkı, Peygamber aşkı, din aşkı, vatan aşkı gibi ulvilik ile mâna kazanmış aşk duygusunu bilmez Batılılar! Çünkü; Batının aşkı anlayacak atmosfer zemini yoktur.

İnsanoğlu şu zaman diliminde iki medeniyet arasında karamsar kalmıştır artık! Ben şarklımıyım, yoksa batılı mı?

Şarkın zemini islam için davamız yekpâre bir şekilde aşktır. Çünkü Şark tasavvufla, manevi atmosfer direkleri ile  beslenir, Batı ise materyalist ve mekanik bir düşünce yapısında türemiştir. Batılının aklı materyal bir direk zemininde, Şarkın aklı ise manevi Hikmet duvarları ile çevrilidir. Kimlikleri ve gayeleri belli iki ayrı dünya vardır. Herkes kararını verip zeminini iyice düşünmelidir. Samimi zihniyeti ile düşünmeli, kalplerinizi ve dimağlarınızı yoklamanın vaktidir. Nelerden hoşlanıp hoşlanmadığınızı, maneviyatınızı bozan atmosferin ne olduğunu ölçmelisiniz. İslâm’la aranız nasıl? Bunu çözmelisiniz önce! Materyalist olarak mı yaşıyorsunuz? Modernizme karşı mısınız, yoksa o taraftamısınız? Daha sonra sorulmalıdır şu soru sizlere; Şarklımısın, Batılımı?

“Hem Şarkı benliğime kazıdım, hem de Batılı materyalist düşüncesi ile yürüyorum” diyenler araftadır. Müslüman Şarklı olmaktan utanan bu zamanın aydını, Müslüman Şarklı olmaktan utanıp hüviyet değiştiren, mukaddeslerini tanımayan, müstağrib aydınlarımız, “Kimin oğlusunuz?” sualine Müslüman Şarklı olduğunu ikrar etmiyor aksine bağıra bağıra “Batı’nın!” diyorlar. Çünkü bu zamanın modernleşmesine tâbi olanlar ruhen ve zihnen Batılı olmuşlardır. “Ben hâlâ Batılı, yâni modernizmin oğluyum” diyenler bu zihniyetin utanç verici akl-ı selimsizleridir. İnsanlık ya Müslüman Şarklı olacak, ya da Batılı, Batılı olmak, yâni Müslüman olmamak ne kötü! Cemil Meriç, Bu durumu şöyle ifade etmiştir; “Bu, kendi derisinden çıkmak, kendi mukaddeslerini inkâr etmek ve peşin peşin köleliğe razı olmak değil mi? Biz apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız; bambaşka ölçüleri olan, çok daha eski, çok daha asil, çok daha insanca bir medeniyetin.” “Şark Şarklıdır, Batı’da Batı ve bu ikisi hiçbir zaman birleşmeyecektir” ifadeleri kıyamete kadar asla değişmeyecek bir gerçeğin haykırışıdır.

İstikbalde ademoğlu iki medeniyet zihninin yapı taşlarından birini tercih edecek; ya Müslüman Şarklı olacak, ya da Batılı…

Vesselam!