Sosyo-ekonomik açıdan dünyada yaşanan değişimlerin etkisinin ülkemizde olmaması mümkün değil elbet ama bu değişimin getirdiği farklılaşmayı da dikkate almak ve farkında olmak da gerekiyor desek yanlış olmaz.

Dünyadaki çoğu ülkenin yanında kendi ülkemizde de ekonomik sorunların varlığı herkesin malumu. Ekonominin kötü yönetiliyor olmasını sebep gösterenlerin yanında dünyada işler kötü diyen birçok ekonomistin ortaya koyduğu farklı argümanlar söz konusu. Bunun yanın da insanlardan kaynaklanan faktörler de yok mu diye de soramadan edemiyor insan.

1990’lı yılların sonu itibariyle insanların bir pardösü ve bir bot ile kışı çıkardığı yıllardan bir sezonda en az üç farklı ayakkabı ve üç farklı pardösü çeşidine sahip olmayı isteyen insanlarımıza da değinmek gerekiyor diye düşünüyorum. İlk aldığı daireden sıkılan bir ailenin beş yıl dolmadan evini satıp farklı bir daireye taşınmayı istemesinin altında yatan faktörler ne ola ki?

Bu demek değil ki insanlar farklı giyim eşyalarına sahip olmasın veya daha iyi evlerde oturmayı istemesin, çeşit çeşit giyinmesin! İsraf etme ile israf etmeme arasındaki sınırı ayırt edememek kanaatimce bu zaman diliminde insanlarda daha net görünüyor. Farklılığa sahip olabilmenin sınırı var mı; yoksa ekonomik olarak sınırlandığın yere kadar gider mi?

İşin tuhaf ve endişeye sebep olan tarafı maddi durumu imkân verenlerin yaşadığı hayatı bir şekilde sosyal medya vb. faktörlerle diğer insanların gözünün önüne koyması ve bu durum sonrasında maddi imkânı olmayan insanların aynı yaşam şekline dair özlem duyarak mutsuzluktan kurtulamaması. 1990’larda bu durum böyle miydi? Bence hayır.

Demek istediğimi aslında bir yazıyla anlatabilmeyi hedefliyordum ama galiba bana ayrılan yer içerisinde biraz da olsa derdimi anlatabildim. Ekonomi iyi veya kötü o husustan ziyade şu da bir gerçek; insan olarak biraz doyumsuzlaşıyor ve elde olanla mutlu olmayı bilmiyoruz. Mutsuzluğun sebebi biraz özenti, biraz da doyumsuzluk gibi.