Sorun cahil olman değil, kendini âlim sanman. (Sadi Şirazi)

Bu “okumak” eylemine sürekli atıf yapanlara, ne okuyayım dediğinizde işler değişiyor. Hatta okumak eylemi çatışma alanına dönüşüyor. Ve şununla karşılaşıyorsunuz: Benim dediğimi oku… Ve biz de şöyle okumaya başlıyoruz: Bu yazar, benim fikrimi bugün bana nasıl anlatacak? Ve bunu okuduktan sonra nasıl AMİGO olabilirim?

Başka bir deyişle aklımıza, irademize güvenmiyoruz. Bakın, bu okuma tarzının sizi getireceği nokta okuya okuya cahilleşmektir. Böyle okumaktansa okumamak daha lehinize bir durumdur. Hayatın size öğrettikleriyle daha realist ve gerçekçi olursunuz. Üstelik içinde yaşadığınız toplumun kültürel kodları ve aidiyet duygunuz sizi feraset sahibi yapar. Tek fark, kelimeleri değil, insanları, ağaçları, yolları, kuşları okumaya başlarsınız. Belki matematiğiniz zayıf olur ama derslerin en önemlisi olan hayat bilgisi dersinden takdir alabilirsiniz.

Bu tek yönlü okumanın somut tehlikelerine de örnekler verebilirim. Mesela FETÖ, Mesela PKK, mesela DHKPC, ideolojik beyin yıkamaların, 18. Yüzyıl’da kalmanın sihirli formülünü kitaplarda buldular. Terörle ilgili hücre evlerine yapılan baskınlarda hep örgütsel doküman ve kitaplar bulunur. Bütün örgütler kamplarında ısrarla okumalar yaptırırlar. O zaman okumak eyleminden çok neyi nasıl okuduğumuzun da tartışılması gerekir.

Gerçi günümüzde okumanın şekli de değişti. Hepimiz medya okur-yazarıyız. Daha çok dijital olarak sosyal medya üzerinden okuyup yazıyoruz. Ve sürekli kirleniyoruz. Deterjan reklamında olduğu gibi bu tür kirlenme hiç de güzel değildir. Çamaşırlarınız değil, sizi özel kılan tek organınız, yani beyniniz kirleniyor.

Bu yazı gündem dışı gibi görünse de gündemin tam ortasındadır. Ülkemiz dört bir yandan saldırı altındadır. Bizi vuranlar kim? Küresel oyuncuların içimizden seçtiği kuklalar kim? Nasıl bu hale geldiler? Kur’an okuyup, namaz kılıp üzerimize bomba yağdıranları kendinize nasıl izah ediyorsunuz?

Sürekli bir algı operasyonundan bahsediyorsunuz. Algılarımızla kim nasıl oynuyor? Daha açık konuşayım, bugün kanlı terör örgütleriyle savaşıyoruz. PKK alenidir. FETÖ deşifre olmuştur. DAEŞ hiç saklanmadı, sapkındır, sapıktır. Bilinen düşmanla anladığı dilden mücadelenizi yapar, kendinizi ya da toplumunuzu korumaya çalışırsınız. Birlik olmayı başarırsanız bunu yenebilirsiniz. Milletler topla tüfekle yok olmaz. Milletler aidiyet duygularını yitirip parçalanarak tarihten silinebilirler. Nitekim bugün oynanan oyunun neresine bakarsanız bakın şunu görürsünüz: Bu ülkeyi Yugoslavya yapmaya çalışıyorlar. Bu ülkeyi Suriye, Irak yapmaya çalışıyorlar. Merak etmeyin, terörle, ordularıyla bunu asla başaramazlar. Ama bir tehlike var…

Sayıları hiç de az değil. Kendilerini bu toplumun aydınları olarak tanımlıyorlar. Her gün medya üzerinden ilk tanımdaki gibi okuyorlar. Devlet ve iktidar sınırları hakkında bilgileri yok. Yaşam tarzlarına siyasi anlam yüklemeye çalışıyorlar. Örneğin çoğunun sol terminolojiden haberi bile yoktur. Bakunin, Kropotkin’den bahsederseniz bunların şarkıcı ya da futbolcu olduğunu sanırlar.

Uzun yıllardır tuttukları takım/ parti iktidar olamıyor. Sandıktan umutlarını kestikçe radikalleşiyorlar. Kendileri dışındakilerin yaptığı her şeyi kötü olarak tanımlamaya çalışıyorlar. Her şeye karşılar. Bu toplumun en cahil kesimini oluşturuyorlar. Cehaletleri olumsuz olarak ne söylense inanma kabiliyetlerinden geliyor. Bütün provokasyonlara açıklar. Her an mikrop kapabilecek, açık bir sosyolojik yara gibiler.

Sorarsanız bağımsızlıkçı, özgürlükçüler. Örneğin emperyalizme ve küresel güçlere kesinlikle karşılar. Oysa Rockshield ailesinin emrinde olan, hepimizin can düşmanı küresel oyun kurucuların gazeteleri, yani Times, Guardian, Welle Türkiye aleyhine ne yazıyorsa onları savunurlar. Ama bu gazetelerin ne yazdığını bilmezler. İçerdeki taşeronlar onlara bunları özgün fikirleri gibi taşır.

Ülkelerini sevdiklerini söylerler. Oysa temel mantıkları “ben güzele güzel demem, güzel benim olmadıkça” mantığıdır. Kendileri gibi düşünmeyenler cahil ya da kandırılmıştır. Dolayısıyla yaptıkları muhalefet enflasyonist olduğu için doğru ve yanlış iç içedir. Yanlışları çabuk çürütüldüğü için doğru söyledikleri konular arada kaybolur. Kendileri dışında ikna edici değildirler.

Sadece okumayı bilmiyorlar. Okudukları tarafından sürekli manipülasyona tabi kalıyorlar. Durumlarını ancak sosyal patoloji olarak izah edebiliriz. Bu patolojinin asıl nedeni tek taraflı okumanın sonucu olarak, tek taraflı anlama hastalığıdır. En son Rus elçisini öldüren teröriste çok kötü ezber bir Arapçayla birkaç slogan attırdılar. Kuklacı öteden beri Türkiye’nin el Nusra’ya destek olduğunu deklare ediyor ve Türkiye’yi vurmak için bunu bahane ediyordu. İçimizdeki en salağımız bile buna inanmadı. Ruslar inanmadı. Sadece bu kesimin yazarları bunu yazdı ve bu kesim hemen inandı. Bunun nasıl bir alçaklık olduğunun farkında bile değillerdi. Bütün iftira ve yalanlara açlar. Korkum bu sosyal patolojinin metastas yapması ve bu cahillerin bugüne kadar olduğu gibi Batı’nın bütün tezlerine inanıp onlarla olmasıdır. Bu durum bizi yanlışlıkla sırtımızdan vuracak bir kurşun gibidir.

Bunca eleştirime karşın şunu söylemek istiyorum: Şayet onların dünya görüşüne sahip olsaydım, bu yazılan çizileni ve sosyal medyadaki okuduklarını okusaydım, onlardan hiçbir farkım kalmazdı. Bunlar bizim çocuklarımız ve tehlike altındalar.

Muhafazakar olarak adlandırılan kesim son yıllarda büyük bir yüzleşme ve sessiz tartışma içindedir. DAEŞ, FETÖ gibi uygulamalardan ciddi dersler çıkarmaktadırlar. Şimdi okuma konusunda daha uyanıklar. Ancak bahsettiğim kesim bu yüzleşmeyi hiç yapmadı, yapmayacak. Ülke bu kadar saldırı altındayken bile tepkileri biz dememiş miydik ya da oh olsundan öteye geçmedi. Çünkü kökleriyle bağlantıları ve özleri yok. Bu nedenle kendilerini öteki üzerinden tanımlayabiliyorlar. Kendilerinin iyiliklerini anlatabilmek için kötülüklere ihtiyaçları var. Bu bazen tek “ERDOĞAN” gitsin de ülkeye ne olursa olsun sapkınlığına kadar gidebiliyor.

Kısacası ülkemin en büyük sorunu cehalettir. Ama işaret parmakları, takma tırnaklarıyla gösterdikleri Anadolu çocuklarının cehaleti değil, çağın vebası olan ENFORMATİK CEHALETTİR.