Hayır. Aslında hiçbir zaman FETÖ’den nefret etmediler. Hatta bu terör örgütü, 15 Temmuz gecesi ülkenin caddelerini kan denizine döndürdükten sonra bile. Neden nefret etsinler ki?

Fetullah Gülen ve Örgütü, 1980 darbesiyle Türkiye’ye tevdi edilen “Batı’yla uyumlu İslam” programının bir çocuğuydu. Batı, bir yandan Sovyet tehdidini Afganistan’da olduğu gibi dizginlenemeyen İslamcı akımların büyümesine göz yumarak bertaraf etmenin yolunu bulmuştu. Diğer yandan kendi sömürgeciliğine yönelen öfkeyi, İslamcılığı yeni bir forma sokarak dizginlemeyi başarmıştı. NATO’nun bu çift yönlü planında Türkiyeli İslamcılara biçilen rol, despotik Batıcılaşma’nın alternatifi olan “AB standartlarına uygun” ılımlı modernleşmeydi.

FETÖ’YE ÖYKÜNENLER AZ DEĞİL

FETÖ, Batı için doğru ve başarılı bir modeldi. İşte bu yüzden İslami cemaat ve yapıların pek çoğu için FETÖ, son 40 yılın hem en popüler, hem en kıskanılan, hem de gizli gizli en çok öykünülen yapısı oldu. Fakat, Batı’yla uyumlu olmanın bir bedeli vardı: Türkiye’nin üniter yapısından vazgeçmek ve gerekirse bölünmeye razı olmak.

Bülent Arınç ve şu anda artık AK Parti’de siyaset yapma imkânı kalmamış diğer eski AK Partililerin sürekli olarak iki meseleyi gündeme getirmesi boşuna değildir. Birincisi KHK ile binlerce mağdurun olduğu iddiasıdır. İkincisi Kürt Sorunu.

Çünkü FETÖ yargılamaları ve KHK’lar eliyle sömürgecilerin bu coğrafyada işini kolaylaştıran kadrolar büyük oranda tasfiye edilirken; terörle mücadelede başlayan “güvenlik odaklı siyaset” ile bölünme tehlikesi bertaraf edildi.

Batı’nın şu anda iki hedefi var: Birincisi tasfiye edilmiş kimisi dindar, kimisi seküler kadrolarına yeniden kavuşmak. İkincisi, Çözüm Süreci ve Kobani-Hendek kalkışmasında yarım kalan işini bitirmek.

ARINÇGİLLERİN HEDEFİ CUMHUR İTTİFAKI

Önlerinde tek engel var: Cumhur İttifakı. Ak Parti, MHP ile birlikte olduğu sürece bu hedeflerine ulaşamayacaklar. Bu yüzden ittifakın yara alabilmesi için HDP güzellemesini arttırmak, Demirtaş’a övgüler düzmek, binlerce insanın mağdur olduğu söylemini yükseltmek zorundalar.

Günün sonunda ittifakı yıkamasalar, tasfiye edilenleri kurtarmayı başaramasalar da, Batı’ya “ben varım” diyebilmek az iş midir? Arınç’ın “HDP’de en az beş vakit namaz kılan 20 milletvekili var” demesi ile bazı dini tandanslı yayınların FETÖ operasyonlarında yakalanan “başörtülü örgüt mensuplarını” mağduriyet sosunda servis etmesi aynı habis aklın ürünüdür. Ve bu akıl 1960’lardan bu yana hiç değişmemiştir.

Anlayamayacakları şey, Komünizm tehdidine karşı Batı’ya sığınma ile Filistin meselesinde olduğu gibi ABD-İsrail tehdidine karşı Rusya’ya sığınma arasında hiçbir fark olmadığı gerçeğidir. Bu kirlenmiş akıl sadece Türkiye’nin milli bir duruş sahibi olmasından nefret eder. Daima kendine “dışarıdan” efendi arar.

Onlara göre ülkenin parçalanması bir sorun değildir. Sorun bunları dert eden zihniyettedir. Onlar söylemde antiemperyalisttir. Fakat tüm servetini emperyal saldırganlığa borçlu olan Batı’nın sistemine, hukukuna, ticaretine hayranlık beslerler. Onlara göre darbeciler sadece Kemalistler olabilirler. Başörtülü, sakallı ya da badem bıyıklı birisinin darbeci olabilme ihtimali yoktur. Olsa bile bu darbe vesayet adına değil, FETÖ’cülerin o karanlık gece söyledikleri gibi “vesayetten kurtulma” adına yapılmış olabilir. Onların vesayetçiden anladıkları, 21. yüzyıla uyum sağlayamamış köhne birkaç asker eskisidir. Bilinçaltlarında yatan budur.

Bülent Arınç sadece bu bilinçaltında yatanları, her zamanki heyecanıyla dışa vuran açık sözlü kişilerden birisi. Yoksa, asla yalnız değil. Bazen soldan geliyorlar, bazen sağdan. Bize düşen ise Nesimi’nin dediği gibi:

“Sırat-ı müstakim üzre gözetirim rahimi/İblisin talim ettiği yola minnet eylemem” diyebilmektir.