Kıymetli dostlar; öncelikle sizleri selamların en güzeli olan Allah’ın selamı ile selamlıyorum. Bugün sizlerle bir tarih yolculuğuna çıkalım istedim. İslam’ın doğduğu topraklara, İslam’ın doğduğu yıllara gidelim. Peygamber Efendimiz’e (sav) gelen ilk vahyi, birçok zorluğun ardından Şehirlerin Anası Mekke’den Medine’ye hicreti, Efendimiz’in (sav) gökteki yıldızlara benzettiği sahabelerini, Hudeybiye Antlaşması’nı, Hayber’i ve kutlu fethi, Mekke’nin Fethi’ni konuşalım…

Müslüman yılbaşı kutlar mı?

Dostlar, bunların hepsine geçmeden önce önemli bir hususta birkaç kelam etmek isterim. Hepimizin bildiği gibi yarın Miladi Takvim’e göre 2020 yılının son günü. Her yıl olduğu gibi bu yıl da yine Noel kutlamaları, yeni yıl kutlamaları, yılbaşı kutlamaları adına ne derseniz artık onun eğlencelerini görmekteyiz. Aslında Miladi olarak 2020 yılını 2021 yılına bağlayan bu gece, İslam dinine mensup kimseler için herhangi bir manası olmayan, Hıristiyan âlemine ait olan bir gündür.

İslam dininin yeni yıl başlangıcı Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed’in (sav) Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye hicretini esas alan gündür Biz, bize ait olan hicri yeni yıl başlangıcımızı bir Müslümana yakışır şekilde idrak ettik. Cenab-ı Allah Kur’an-ı Kerim’de birçok Ayet-i Kerime’de, Efendimiz (sav) ise Hadis-i Şerifleri ile biz Müslümanları özellikle yaşantı itibariyle hiçbir konuda Yahudi ve Hıristiyanlara benzemememiz gerektiği konusunda uyarmaktadır. Ali İmran Suresi’nde, “Ey iman edenler! Siz sizden başkasını kendinize dost ve sırdaş edinmeyin.” Maide Suresi’nde, “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları kendinize dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudur. Sizden kim onları dost edinirse yaptıklarında, örf ve adetlerinde onlara benzemek suretiyle kendisine dost edinirse o da onlardandır. Allah zalimler güruhunu asla hidayete erdirmez.” Ayetleri bu hususu açıklayan en açık ve net ayetlerdir.

Domuz eti haram da piyango helal mi?

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bir video dikkatimi çekti. Genç bir kardeşimiz milli piyango alan birine yaklaşarak “Yeni çıkardığımız domuz etinden üretilmiş salamı denemek ister misiniz?” diyor. Elinde piyango bileti olan abimiz de “Olur mu ya domuz eti haram!” diye bir cevap veriyor… Buna karşı gelen cevap ise gerçekten içinde bulunduğumuz durumu özetliyor: “Peki elinizdeki piyango bileti haram değil mi?”…

Zaten miladi yılın kesinliği konusundaki tartışmalarda İslam âlimleri ve bilim çevrelerince hala tartışılmaya devam ediyor. Ancak Noel kutlamalarının devamı sayılan yılbaşı gecesi onlar gibi çam kesip evlerimizi onlar gibi süslemek, onlar gibi eğlenmek, başlı başına haram olan kumarı meşrulaştıracak hareketlerde bulunup bunu bu günün arkasına sığınarak normalleştirmek de naçizane doğru değil diye düşünüyorum.

Farkındayız ya da değiliz bilmiyorum ama yıllardır bütün değerlimiz üzerine büyük bir saldırı var. Bize ait olan her şey bir bir ortadan kaldırmaya çalışılırken onlara ait olan her şey sanki bizimmiş gibi bize dayatılıyor.

Kız çocukları diri diri toprağa gömülüyordu

Efendimiz (sav) öncesinde dünya ve özellikle Arabistan coğrafyası büyük bir karışıklık içerisindeydi. İslamiyet’in doğuşu sıralarında Ortadoğu’daki en büyük devlet İstanbul merkezli Bizans İmparatorluğuydu ve Bizans’tan sonra bölgenin en güçlü devleti ise Sasaniler’di. Bu coğrafyalarda yaşam oldukça zordu. İnsanlar tamamen tahrip edilen inanç sistemleri ile soyluların kölesi oluyor, sınıf ayrılıkları büyük zulümleri beraberinde getiriyordu.

Arabistan coğrafyasında ise cahiliye devri yaşanıyordu. İnsanların putlara taptığı ve kız çocuklarının diri diri gömüldüğü İslamiyet’ten önceki cahiliye döneminde Arabistan’da Hz. İbrahim tarafından inşa edilen Kâbe’de asıl hüviyetinden uzaklaştırılarak büyük putlarla doldurulmuştu. Bu dönemde Arabistan coğrafyasında yaşayan halk da bedevi ve medeni olmak üzere ikiye ayrılırdı. Bedeviler, çöllerde yaşayan göçebe halktı. Medeniler ise şehirlerde yaşayan tarım ve hayvancılıkla uğraşan kesimdi. Bu dönem; adaletsizliğin, adam öldürmenin ve tabi birçok haramın meşru sayıldığı bir dönemdi. Çünkü kadınlar bir mal gibi alınıp satılır, kız çocuklarına kıymet verilmez diri diri toprağa gömülür, yaşayanları ise köle gibi kullanılırdı.

Zulmün üzerine İslam güneşi doğuyor

Dünyanın içinde bulunduğu bu bozuk düzenin içinde Hz. Muhammed,( sav) 571 yılında Mekke’de dünyaya geldi. Babasının ismi Abdullah annesinin ise Âmine Hatundur. Küçük yaşta annesini ve babasını kaybettiği için önce dedesi Abdul-Muttalib’in sonrada amcası Ebu-Talib’in yanında yetişmiştir. Genç yaşında ahlakı ve güvenirliğinden dolayı kendisine Muhammed-ül Emin (güvenilir kişi) denilmeye başlanmıştır. Çobanlık yapmış, ticaretle uğraşmış ve yirmi beş yaşına geldiğinde Hz. Hatice ile evlenmiştir. Hz. Muhammed (sav) yaşadığı coğrafyadaki diğer insanların yaptığı haksızlıklara, içki içmeye, putlara tapmaya karşı çıkmıştır. Bu nedenle sık sık Mekke yakınlarındaki Hira Mağarası’na giderek inzivaya çekilirdi. Kırk yaşına geldiğinde Hira mağarasında Cebrail tarafından kendine ilk vahiy indirilmiştir. Bu vahiy Alak Suresi’nin ilk ayetleridir ve “oku yaradan Rabbinin adıyla oku” diye başlar.(610) Hz. Muhammed (sav) Allah’ın kulu ve elçisi olduğunu ilk olarak eşi Hz. Hatice’ye söylemiştir. Daha sonra amcasının oğlu Hz. Ali’yi, azadlısı Zeyd’i ve yakın arkadaşı Hz. Ebubekir’i İslamiyet’e davet etmiştir. Bu kişiler ilk Müslümanlardır.

Efendimiz’in (sav) bu adaletsiz düzen içerisinde eşitliği ve hoşgörüyü savunan İslam dinini gizlice yaymaya çalışınca Mekke’nin ileri gelenlerinden tepki görmüş özellikle açıktan İslamiyet anlatılmaya başlanınca bu sefer Efendimize ve ona inanan Müslümanlara zulüm dönemi başlamıştır. Bunun üzerine İslam dinini daha çabuk yaymak üzere özellikle I. Ve II. Akabe Biatına Medine’den gelip Müslüman olan kişilerin daveti ile Medine’ye Hicret (622) edilmiştir. Müslümanların Medine’ye Hicreti ile İslam Devletinin temelleri atılmış ve Müslüman’lar Mekkelilerin baskılarından kurtularak dinlerini serbestçe yaşayabilmek için sakin bir ortama kavuşmuşlardır. Hicretle birlikte İslamiyet’in yayılışı hızlanmış Müslümanların sayısı her geçen gün artmaya başlamış ve bu olay hicri takvimin de başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Hicretten sonra Müslümanları durdurmak isteyen Mekkeli müşrikler ve Müslümanlar arasında bazı savaşlar olmuştur. Bu savaşların en önemlileri Bedir, Uhut ve Hendek savaşıdır. Bu savaşların ardından Hudeybiye Antlaşması imzalanmış ve Hayber Kalesi fethedilmiştir.

Ümmül Kura “Şehirlerin Anası” Mekke’nin Fethi

Bütün bu yaşananlar ve özellikle Hudeybiye Antlaşmasının ardından Hayber’in fethi ile Müslümanlar her geçen gün güçleniyordu. Mekkeli müşriklerin müttefiki olan Beni Bekir Kabilesinin Hudeybiye Antlaşmasına uymayarak antlaşmaya göre Müslümanların kontrolünde olan Huzaa kabilesine saldırmaları üzerine Hz. Muhammed (sav) Mekkelilere bu kabile ile ittifakın sona erdirilmesini aksi takdirde antlaşmanın geçersiz olacağını bildirdi. Bu teklifin Mekkeliler tarafından reddedilmesi üzerine Efendimiz (sav) komutasındaki 10.000 kişilik İslam Ordusu 31 Aralık 629 yılında savaş hazırlıklarına başladı.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (s.a.v) kendisine ve Müslümanlara karşı yapılan tüm zulüm ve işkencelere rağmen “Size karşı konulmadıkça, size saldırılmadıkça hiç kimseyle çarpışmaya girmeyeceksiniz ve kimseyi öldürmeyeceksiniz” emrini vermiştir. Bu emrin ardından Fetih Suresi okunmuş ve İslam Ordusu tekbirler eşliğinde Mekke’ye girmiştir. 11 Ocak 630 tarihinde kutlu fetih gerçekleşmiş, Mekke fethedilmiş, fethin ardından Kâbe’deki putlar yıkılmış ve genel af ilan edilmiştir. Kutlu fetihle birlikte Mekke’de Cahiliye dönemi sona ererken şehirde herkesin özgürce yaşadığı bir barış ve huzur ortamı tesis edilmiştir.

Bugün mübarek fethin 1390. yılı, Rabbim bizlere fetih ruhu ile tekrar şuurlanmayı nasip etsin.

Hayber Gençlik

Dostlar, teknolojinin getirdikleri ile birlikte artık her geçen gün daha fazla dijitalleşiyoruz. Bu dijitalleşme birçok işimizi kolaylaştırırken aynı zamanda son yıllarda Avrupa’daki İslamafobi çalışmalarının ülkemizdeki taşeronları tarafından organize edilen ve özellikle sosyal medya üzerinden gençleri inançlarına karşı yanlış yönlendirmeyi hedefleyen birçok çalışmayı da kolaylaştırıyor tabi. İşte böyle bir süreç yaşanırken İnternet üzerinden Türkiye’nin İlk Dijital Derneği olarak gençlerle güzel çalışmalar yapan bu yanlışlıklara dur diyen Hayber Gençlik diye bir grup dikkatimi çekti. Hepsi birbirinden temiz pırıl pırıl gençler. Rabbim sayılarını artırsın. Tıpkı bizim gençliğimizde yaptığımız gibi İslam’a karşı olan her türlü çalışmaya karşı bilgi ve yetenekleri ile karşı duruyorlar. Bu karşı duruş hem geleneksel yöntemlerle hem de sosyal medya üzerinden dijital olarak gerçekleştiriliyor. Son çalışmaları da takdire şayan yaklaşan yılbaşından önce bu günün Müslümanlara ait olmadığını belirten afişlerini 8 şehirde 250 farklı noktaya gönüllü genç arkadaşları ile birlikte astılar. Tabiri caizse hem sokakta hem sosyal medyadalar.

Bu gençlere öncülük eden onları bir araya getiren genç kardeşim Hasan Taha Cerrahoğlu “Biz Hayber Gençlik olarak İslam’a saldırının her geçen gün arttığı dijitalleşen dünyada milli ve manevi değerlerimize sahip çıkmayı amaçlıyoruz. Dininden uzaklaştırılmaya çalışılan gençlere sevdirerek gerçek kimliğini hatırlatmayı amaçlıyoruz” diyor.

Biz de yarın (31.12.2020) saat 21:00 de Hayber Gençlik Sosyal Medya hesaplarından genç kardeşim Ömer Salih Çangal ile birlikte “Mekke’nin Fethi’ni” konuşacağız… Sizlerden de vakti müsait dostlarımızı özellikle genç kardeşlerimizi beklerim inşallah.