Kıymetli dostlar;

Yeni doğan güne Bismillah, sabaha ulaşanlara selam, ulaştıran Rabbime şükürler olsun.

Öncelikle geçtiğimiz günlerde Giresun ‘da büyük bir sel felaketi yaşadık. Yaklaşık 1 aylık yağışın 1.5 günde yağması ile büyük bir felaket yaşadık.  J. Uzm. Çav. Aykut Variyenli, J. Uzm. Çvş. Erdem Çıtır, J. Uzm. Çvş. Onur Kıran, J. Uzm. Çvş. Sami Yılmaz bu sel felaketinde şehit oldu. Rabbim şehadetlerini kabul etsin. Yine bu felakette hayatını kaybeden vatandaşlarımız oldu. Allah rahmet eylesin. Rabbim yaralılarımıza acil şifalar versin.

Ölürsem kefenim olsun

Ülke ve millet olarak tarihi bir dönemden geçtiğimiz bu günlerde aynı zamanda bugün Malazgirt Zaferi’nin 949. yılını kutlamanın gururunu yaşıyoruz.

Malazgirt Zaferi sadece Türk-İslam Tarihi açısından değil, aynı zamanda dünya tarihi açısından da çok büyük bir öneme sahiptir.  Türklerin Anadolu’yu yurt edinmek istemeleri ve bunun için baskılarını artırmaları, Tuğrul-Çağrı Beyler ve Sultan Alparslan’ın bu baskıları devlet politikası haline getirmesi, Pasinler Ovası’nda mağlup olan Roma İmparatorluğu’nun (Bizans) bu mağlubiyetin intikamını almak istemesi ve Romen Diyojen’in Türkleri Anadolu’dan çıkararak İslam Devletleri üzerinde hâkimiyet kurmak istemesinden dolayı Romen Diyojen komutasındaki Roma ordusu ile Alp Arslan Komutasındaki Selçuklu ordusu Malazgirt Ovası’nda karşı karşıya geldi.

26 Ağustos Cuma sabahı çadırından çıkan Sultan Alparslan düşman ordusunu karşısında gördüğünde adet olduğu üzere önce savaşı önlemek için elçiler göndererek barış teklifinde bulundu. Roman Diyojen Sultan Alparslan’ın bu teklifini ordusunun büyüklüğü karşısında korkaklık olarak değerlendirerek bu teklifi reddetti.  Kendi askerlerinin de düşman ordusunun kalabalıklığı karşısında tedirginliğe düştüğünü gören Sultan, beyaz kefen gibi bir kıyafeti ile ordusunun önüne geçerek vatan, millet, ar ve namus uğruna şehit olmaya hazır olduğunu göstermek adına atının kuyruğunu kendi elleri ile bağladı.  Sonra ordusuna dönerek; “Bu saatten itibaren size emredici bir hükümdar değilim. Sıradan bir askerim ve burada savaşmaya mecbur olduğumuz olayla karşı karşıyayız. Size emretmiyorum, isteyen benimle savaşır, istemeyen gider. Eğer ben ölürsem bu üzerimdeki kıyafetim kefenim olsun ve beni şehit olduğum yere gömün” dedi.

Hilal taktiği

Sultan askerlerine suma namazını kıldırdıktan sonra ordunun önüne geçti ve ordu savaş pozisyonu aldı. Savaş Türk atlılarının toplu ok saldırısına geçmesi ile başladı. Türk ordusunun çok büyük çoğunluğu atlı birliklerden oluştuğundan ve neredeyse hepsinde de ok olduğundan bu saldırı Romalılarda önemli miktarda asker kaybına neden olmuştu. Bunun üzerine ordusuna yanıltıcı bir çekilme emri veren Alp Arslan arka sıralardahilal şeklinde gizlediği küçük birliklerinin tarafına doğru çekilmeye başladı. Türklerin hızlıca çekildiğini gören Romen Diyojen Türklerin saldırı gücünü yitirdiğini ve sayıca fazla olan Roma ordusundan korktukları için kaçtıklarını düşündü. En baştan beri Türkleri yeneceğine inanmış olan imparator bu bozkır taktiğine kanıp kaçan Türkleri yakalamak için ordusuna saldır emri verdi. Çok az zırhları olduğu için hızlıca geri çekilebilen Türkler, zırh yığınına dönmüş Roma süvarileri tarafından yakalanamayacak kadar hızlıydı. Ancak buna rağmen Roma ordusu Türkleri kovalamaya başladı. Yan geçitlerde pusu kurmuş Türk okçuları tarafından ustaca vurulan ama buna aldırmayan Roma ordusu saldırıya devam etti. Türkleri iyice kovalayıp yakalayamayan, üstüne bir de çok yorulan Roma ordusunun hızı durma noktasına geldi. Türkleri büyük bir hırsla kovalayan ve ordusunun yorulduğunu anlayamayan Romen Diyojen yine de takip etmeye çalıştı. Ancak bulundukları mevziden çok ileri gittiklerini ve çevreden saldıran Türk okçularını görüp kuşatıldığını çok geç zamanda anlayan Diyojen geri çekilme emri verme ikilemindeydi. Tam da bu ikilemdeyken geri çekilen Türk süvarilerinin hücuma kalkmaları ve geri çekilme yollarının da kapatmaları Diyojen’i paniğe sevk ederek “geri çekil” emri vermeye mecbur bıraktı. Kaçmaya kalkan generalleri görüp daha da paniğe kapılan Roma askerleri en büyük savunma güçleri olan zırhlarını da atıp kaçmaya çalıştı.

Türk soyundan gelen UzlarPeçenekler ve KıpçaklarAfşin BeyArtuk BeyKutalmışoğlu Süleyman Şah gibi Selçuklu komutanları tarafından verilen Türkçe emirlerden etkilenerek soydaşlarının yanına katılınca Roma ordusu süvari gücünün önemli bir kısmını kaybetti. Ermeni askerleri de her şeylerini bırakıp savaş alanından kaçınca Roma ordusu için durumun vahameti iyice arttı.

Ordusunu komuta etme olanağının kalmadığını gören Romen Diyojen yakın birlikleriyle kaçmaya kalktıysa da artık bunun imkânsız olduğunu gördü. Sonuçta tam bir bozgun havasına giren Roma ordusunun büyük bölümü akşam hava kararıncaya kadar yok edildi. Kaçamayıp sağ kalanlar teslim oldular. İmparator omzundan yaralı olarak ele geçirildi.

Anadolu’nun kapıları Türklere açıldı

Hepsi aynı ideale sahip olan 50.000 kişilik Selçuklu ordusu çeşitli milletlerden oluşan ve birlik beraberlikte yoksun aynı ideallere sahip olmayan 200.000 kişilik Roma ordusunu adeta savaş meydanında perişan ederek Sultan Alparslan’ın savaştan önce askerlerine okuduğu “Nice az topluluklar, Allah’ın iradesi, yardımı ve desteğiyle, nice çok topluluklara galip gelmişlerdir. Allah sabrederek savaşa devam edenlerle beraberdir.” Ayetin sırrına kavuşmanın mutluluğunu yaşadılar.

Sonuç olarak Roma İmparatoru Romen Diyojen esir edildi. O güne kadar belirli bir politika çerçevesinde Anadolu topraklarına akınlar düzenleyen Türkler için Anadolu’nun kapıları sonuna kadar açılmış oldu. Böylelikle bugünkü Türkiye Devleti’nin temelleri atılırken Roma’nın Müslümanlar üzerindeki etkisi sona erdi. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde ilk Türk beyliklerinin kurulmasının ardından, çok fazla yorulmayan Türkler Marmara kıyılarına kadar ilerleme imkânı buldu.  Böylelikle Anadolu’da tüm gücünü kaybeden Roma İmparatorluğu bunun akabinde Balkanlardan da çekilmek zorunda kaldı.

Bu vesile ile Malazgirt Zaferi’nin 949. Sene-i devriyesinde Anadolu’yu bize yurt kılan büyük komutan Sultan Alparslan ve mücahit ordusunu rahmet minnet ve dua ile anıyorum. Rabbim bizlere onların emanetlerine sahip çıkanlardan olabilmeyi nasip etsin.

Batı’nın gizli silahı; oryantalizm

Aslında insanın yaradılışı ile başlayan hak ile batılın mücadelesi her geçen gün şiddetini artırarak devam etti. İşte bu mücadele de Malazgirt Zaferi önemli bir mihenk taşı olması hasebiyle çok önemli bir yere sahiptir.  Çünkü Türkler ’in Anadolu’ya yerleşmeleri ile birlikte aslında en temelden beri var olan oryantalist düşünce artık Türkleri Anadolu’dan atarak geldikleri yer olan Orta Asya Bozkırlarına geri göndermeyi amaçlayan bir düşünce sistemi halini almaya başlamıştı.

Türkler tarihin en eski dönemlerinden bu yana İslamiyet’in bayraktarlığını yapmış, hatta Müslüman kimliği Türk kültürüyle özdeşleştirilmiştir. İslamiyet’in gereği olarak İslam’ı yayma amacıyla yapılan fetihler, Avrupa kültüründe özündeki kutsal hedef anlama gereği duyulmadan barbarlıkla özdeşleştirilmiştir. Benzer olarak yıkılma korkusuyla yoğurdukları Müslüman olan Türkleri ötekileştirme duygusu, bazı zamanlar nefrete dönüşerek Avrupalı eserlerde özellikle işlenmiş düşünürler tarafından devamlı dile getirilmiştir. Batı felsefesinde baskın olarak görülen Doğu’yu ve halklarını yerme, inançları olan İslam’ı kötüleme ve bu yöndeki savlarını doğruymuşçasına yayma diye adlandırdığımız “Oryantalist” bakış açısı hala günümüzde endişe verici boyutlara ulaşarak devam etmektedir. Dünya üzerinde bugün uygulanan zulüm ve katliamların temeli de, Türkiye’yi durdurma isteği de bu düşünceye dayanmaktadır.

Oryantalist bir hikâye

Amerika’da New York’ta 25 yaşlarında genç bir adam sinemanın önünden geçerken yaşlı kadın ile torunu sinemadan çıkarlar. Bu sırada, azgın bir köpek kadın ile çocuğa saldırmak için koşmaya başlar. Adam tehlikeyi fark edip köpeği kadına saldırmadan durdurur. Oradan geçen bir polis memuru adamı kutlar ve polis merkezine çay içmeye davet eder. O sırada orada bulunan bir gazeteci de adamı tebrik eder. Adamı onurlandırmak için, ertesi gün gazetede kocaman puntolarla şunu yazar:

Kahraman New Yorklu zavallı kadını azgın köpeğin elinden kurtardı.

Adam, gazeteyi görür ve şaşkınlık içinde gazeteyi arar. “Ben New Yorklu değilim” diye muhabiri uyarır. Muhabir olayı anlar ve ertesi gün başlığı değiştirir.

“Kahraman Amerikalı, zavallı kadını azgın köpeğin elinden kurtardı.”

Adam gazeteyi görür tekrar muhabiri arar ve “Ben ABD’li de değilim diye uyarır.” Muhabir adama kızar ve sorar nerelisin diye, adam da Pakistanlıyım der. Ertesi gün gazetede daha büyük puntolarla şu habere yer verilir.

“İslami Radikaller zavallı Amerikan köpeğini öldürdü…”

Selam ve Dua İle…