Dün ile bugün, bugün ile yarın ya da dün ile yarın arsında güvenle seyahat edemeyişimizin çok temel sebepleri var…

Bugün bizi kavga ettiren, aynı hedefe odaklanmaktan alıkoyan temel sebepleri teşhis etmeden bir restorasyon önerisinde bulunmak da imkansız hale geliyor…

Toplumun farklı inanç ve ideolojilerine sahip kesimlerinin her biri, parçalanmış olan tarihin başka bir parçasına tutunmaya çalışırken maalesef diğer parçalardan habersiz olarak kendince bir tarih inşa etti/ediyor…

Bu noktada Jean Chesnauux’a: “Modernite, geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman arasındaki ilişkiyi tamamen koparır” sözüyle hak vermemek, mümkün değil gibidir…

Bizi bu derece parçalı bir tarihe mahkûm eden “güya modern” çabalar, hâlâ inatlarından vazgeçmiş görünmüyorlar…

Bizi düşündüğünü söyleyenler, kendi inandıkları çerçevede, parçaladıkları tarihin aralarına “sanal köprüler” inşa ederek de farklı bir şekilde aldatmaya devam ediyorlar…

Doğal olarak üzerine çıktığımız yanlış köprü bizi yanlış kıyıya ya da yanlış parçaya ulaştırıyor…

Ardı arkası gelecek gibi görünmeyen uzlaşmazlıklara, bu çerçeveden de bakmak zorundayız…

Bu toplumun değişime direnen kesimlerinin de artık korkularıyla yüzleşmesinin zamanı gelmiştir…

Bu korkunun sebebi, modernitenin parçaladığı ve bütünü görmemizi engelleyen tarihin parçalarından birine mahkûm edilmiş olmalarıdır; üstelik o parçanın icat edilmediğinden de bihaber olarak…

Korkunun oluşturduğu en önemli şey güvensizliktir…

O sebeple şanlı tarihinin bütünü ile ilgili malumattan yoksun bir nesil, ciddi bir öz güven kaybı hatta iğretilik kompleksi içerisindedir…

Bizim tarihimiz, “icat edilmiş tarih ve geleneklerle” sadece parçalanmamış, neredeyse ufalanmıştır…

Tarihinden beslenemeyen özgüvensiz nesiller, adeta güvenliğe susamış olarak yaşarlar…

Michel Vovelle bu tip nesillerin “değişime kapalı” olduğundan bahseder…

Bugün bir taraftan tarihiyle yeniden ve sağlıklı köprüler kurarak korkularından arınan ve özgüven tazeleyen ciddi bir toplumsal potansiyel yakalamışken, bir taraftan da hâlâ “köprüsüz” kalmaya devam eden ve kompleksleriyle yaşamaktan mutlu olduğunu ileri süren bir kesim var…

Çatışmanın iki temel yakasını oluşturan bu parçalanmanın giderilmesi elbette zaman alacak…

Fakat tarihimizin sağlığından ve onun oluşturduğu hafızadan emin oluncaya kadar tedaviye devam etmek zorundayız…

Bütüncül ve parçaların onarılmaya çalışıldığı tarih yaklaşımına her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğu da bir gerçek…

Hem bölgemizde hem de dünyada değeri ve gücü artan bir ülkenin, öncelikle kendi iç birliğini sağlaması son derece önemlidir…

Yaşadığımız çatışma, başka bir yönüyle cesaretini toplamış ve tarihi yeniden hareketlendirmek isteyenler ile korkularından arınamamış ve tarihi hareketsiz bırakmak isteyenleri temsil ediyor…

Hazır özgüven toplamışken, bugüne kadar istedikleri gibi dizayn ettikleri “Tarihler kütüphanesi”nin yönetimini de yeniden ele almanın tam vaktidir…