Baban öldüğünde, babası ölmüş olanlar ile babası hayatta olanların sana verdikleri taziyeler farklıdır. Babası hayatta olanlar düz, üzgün bir ses tonu ile taziyelerini iletirken, babası ölmüş olanların titreyen ses tonları yüreğine işler, konuşurken gözlerinin dolu dolu olduğunu, zihinlerinde hasretini çektikleri babalarının canlandığını, gerçekten de şu an neler yaşadığını çok iyi hissettiklerini anlarsın…

Babasızlık, Allah Resulu’nun (sav) bu dünyada maruz kaldığı ilk imtihan. Belki de Hikmet-i İlahi ona “benden başkasına sırtını yaslama” demek istemişti bu imtihanla, belki de “habibim hayatında hayranlıkla onun gibi olmaya çalıştığın, taklit ettiğin kimsen olmasın, sen mükemmelsin, kemaline zeval gelmesin” demek istemişti bu imtihanla.

Zira baba, hangi yaşta, makamda, mevkide olursanız olun arkanızdaki dağdır.

Zira baba, bilhassa erkek çocukları için rol modeldir, taklit edilendir, onun gibi olmak istenen tek adamdır.

Baban, şu dünyanın bin bir türlü dalaveresinin içinde sana yanlış yapmayacağından, seni başkasına tercih etmeyeceğinden, seni yarı yolda bırakmayacağından emin olabileceğin tek adamdır.

Baban senin çocukluğundur, baban öldüğünde onunla birlikte çocukluğun ölür, bir zamanlar omuzlarında gezdiğin babanı omuzlarında taşıdığında, çocukluğunu taşırsın mezara. Babanın üzerine atılan her bir avuç toprağın seni yaşlandırdığını hissedersin.18. yüzyıl Alman edebiyatçılarından Berthold Auerbach’ın dediği gibi “çocuğu öldüğünde geleceğine, babası öldüğünde geçmişine veda eder insan”, zira baban kaç yaşında olursan ol, yanında çocuk olabileceğin tek adamdır.

Babalar bizim toplumumuzda biraz Annenin gölgesinde kalır, sanki Annenin yanında bonus muamelesi görürler. Hep Anne şefkati, anne merhameti, anne sevgisi vurgulanır, son yüzyılı ele alan kadın erkek eşitliği rüzgarı ile daha da önemsizleşti babanın rolü, Anne ile Baba ayrıldığında çocukların anneye verilmesi dünyanın en normal en doğal kabul edilen şeyi oldu. Nasıl bir eşitlikse artık, bu ayrılıklarda evlat hasreti günümüzde hep babaya düşüyor. Başka türlü, daha eşit, daha insani çözülebilmeliydi bu durum, çocukları ne anneye ne babaya hasret bırakacak bir çözümü olmalıydı toplumun. Zira eğer erkeksen, baban seni eğitip terbiye edebilecek, hayatına yön verebilecek ve gerçekten sana söz geçirebilecek tek adamdır.

Baban yerini başkası ile dolduramayacağın tek adamdır. Baban kokusunu özlediğin tek adamdır.

Diriliş Postası’nda yazılarıma yeniden Bismillah derken, birkaç hafta önce Rabbil âleminin rahmetine ve Resulü Ekrem Efendimiz’in (sav) şefaatine emanet ettiğim babamın vefatının bana düşündürdükleri ile başlamak istedim.

Babası hayatta olan bahtiyarlardan isen, git ve babanın ayaklarına sarıl, gönlünü hoş tut, onunla vakit geçir, ihtiyaçlarını gider, yaşlılığın verdiği halet-i ruhiye ile nefsine hoş gelmeyecek davranışlarını hoş gör. Sakın kırma, sakın incitme, sakın üzme… Ne kadar kıymetli olduğunu anlamazsın sen, onu ancak sarılacak bir babası olmayanlar anlar…

Dipnot: Yazıma neden “Babanı kaybettiğinde” değil de “Baban öldüğünde” diyerek başladım?

Ölüm kelimesi bizi belki de korkuttuğu için, belki de sevdiklerimize ölümü yakıştıramadığımız için, öldü yerine kaybettik veya yitirdik kelimelerini kullanırız. Oysa ölülerini nereye yolladıklarını bilenler için kaybolan veya yitirilen bir şey yok.

Her canlı ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz. (Ankebut 57.)

Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: “Biz Allah’a aitiz ve sonunda O’na döneceğiz.” derler.(Bakara 156.)