Önceki gün bir haber okudum. Sayıştay raporuna göre; CHP’li Ekrem İmamoğlu’nun ev sahipliğinde 29 Ağustos 2019’da yapılan çalıştayda 50 kişinin yemek masrafının 319 bin 780 lira olduğu yazıyordu. Yani bir öğünde belediyenin kasasından kişi başı 6 bin 395 bin liralık yemek yemişler! Asgari ücretle geçinen bir ailenin üç ayda yediğini bunlar bir öğünde silip süpürmüşler. Gerçekten merak ediyorum! Ağzını her açtığında yaldızlı üzüntüler içinde israftan ve tasarruftan dem vuran İmamoğlu ve siyasi güzergâhı aynı olan saz arkadaşları, adam başı 6.395 liralık ne yemiş olabilirler? Eğer iddia doğru ise gerçekten hepsine yazıklar olsun. Yenir yutulur gibi değildir! İnsaf ve merhamet adeta dumura uğramıştır. Bu nasıl bir vicdansızlık bu nasıl bir görgüsüzlüktür? Bilen varsa ne olur, beri gelsin…

Vay arkadaş ya! Ne doymaz kursağımız, ne bitmez dünya dertlerimiz varmış! Ne de çok kıymet biçmişiz şu yalan dünyaya! Öyle kaptırmışız ki kendimizi üzerine toprak attıklarımızı göre göre bizler hiç ölmeyecek gibi yaşıyoruz. Ölenlere de ‘Allah rahmet eylesin’ deyip kendimize göre mevzuyu hemen oracıkta kapatıyoruz. Dönüşü olmayan bu yolda sanki Allah (cc) rahmetini bize garanti etmiş! Hâlbuki ne kadar açgözlü olsak da eninde sonunda hepimizin gözünü bir avuç toprak doyuracak. Öyleyse deyin hele dostlar! Bu kadar para, pul, makam ve mevki hırsı niye? Neden hedefe ulaşmak için tüm yolları mübah görüyor, helale-harama ve dahi kul hakkına dikkat etmiyoruz? Dünyanın bir imtihan dünyası olduğunu mu unuttuk yine yoksa? İtiraf edelim mi? Alayımızıntek derdi var, o da ne kadar uzun süre yaşarız. Hepsi bu! Helal-haram Allah hak getire. Allah(cc) bilir ama sanki Fahri Kâinat Efendimizin “Öyle bir zaman gelecektir ki, kişi malını helalden mi haramdan mı elde ettiğini önemsemeyecektir.” (Buhari, 58) diye buyurduğu dönemde yaşıyoruz.

“Üzümünü ye, bağını sorma” dediler ya! İşte bizi, bize ait olmayan böyle cümlelerle vurdular. ‘Yediğini içtiğini, edindiğin nimetlerin kaynağını, nasıl, nereden geldiğini, ne yolla elde edildiğini sorgulama! Ağzından burnundan gelene kadar ıkına tıkına ye, doya doya yaşa’ dediler. Oysa Müslüman olduğunu iddia eden herkesin; yediği, içtiği veya istifade ettiği her şeyin nereden nasıl geldiğini, temiz mi, helal mi, haram mı olduğunu çok iyi bilmesi gerekmektedir. Çünkü bu Cenab-ı Allah’ın bizlere kesin emridir. Ne buyurmuştu Cenab-ı Hakk; “Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı iyi ve temiz şeyleri (kendinize) haram kılmayın ve sınırı aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez. Allah’ın size vermiş olduğu helal ve temiz rızıklardan yiyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah’tan korkun.” (5 Maide, 87-88) Mesuliyet duygusunu yitirerek haram yiyenlerin en büyük dostu şeytandır. Kul hakkının en tehlikeli olanı ise kamuya ait malları yemektir. Kamuya ait malları, tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını yemek büyük günahlardandır. Hazırdan yemek, kamu mallarını talan etmek, zimmete geçirmek bariz kul hakkıdır. Böyle bir günaha tevessül edenlerin asla ve kata yatacak yeri de yoktur. Bireysel haklarda hakkı yenen kişi ile helalleşmek mümkün iken kamuya ait malları yiyen ve zarar veren kimsenin, hakkını yediği kişilerle helalleşmesi zinhar mümkün değildir. Yüce Rabbimiz kendisine karşı işlenen hata ve günahları affettiği hâlde kul hakkını bunun dışında tutmuştur. Yanikul hakkını affetmeyi kulunun iradesine bırakmıştır.

Ezcümle demem o ki dostlar; bu dünyada mevki ve makamına güvenip haksızlık yapanlar ve harama tevessül edenler çok iyi bilmelidirler ki; dünyevî dostlar ve rütbeler ancak kabir kapısına kadardır. O saatten sonra sızlanmak ise beyhudedir. Mahkeme-i Kübra’da, Allah’ın huzurunda kurulacak olan o büyük mahkemede herkes birbiri ile yüzleşecek ve zerre-i miskal kadar ne iyilik, ne de fenalık cezasız kalmayacaktır. Benden söylemesi; Helal olan onca nimet varken “Kul hakkı” yemeyin!

Selametle…