Türkiye’nin yoğun diplomatik çabaları meyvesini verdi ve Halep’te kuşatma altında ölümü bekleyen insanların tahliyesi başladı.

Rejimin ve müttefiklerinin işgal ettiği alandan geçip muhaliflerin kontrolündeki bölgeye ulaşanlar adeta yeniden hayata dönmüş gibi sevinçliydiler.

Bir yanda kuşatmadan ve olası bir katliamdan kurtulmanın sevinci, diğer yanda o çok sevdikleri kentlerini terk etmenin üzüntüsü.

Her şeye rağmen yine bir gün Halep’e döneceklerine ve işgalcileri topraklarından kovacaklarına inançları tam.

Özellikle de gözleri ışıl ışıl parlayan çocuklar.

“Büyüyünce geri dönüp kentimizi işgalden kurtaracağız” diyorlar.

Halep’in rejim güçlerinin ve Şii milislerin eline düşme sürecinde Türkiye de diğer İslam ülkeleri gibi kıyasıya eleştirildi.

Kuşatma altındaki insanlara gerekli silah yardımını yapmamakla suçlandı.

Fakat Türkiye Halep halkını yüz üstü bırakmadığını, elinden geleni ve gücünün yettiğini sonuna kadar yapmaktan kaçınmadığını gösterdi.

Eleştirilere kulak tıkadı ve ölümü bekleyen insanları kurtarmak için bir şeyler yapmaya odaklandı.

Laf değil çözüm üretti.

Mevcut şartlarda imkânsızda ısrar etmek yerine mümkün olanı denedi ve başarılı oldu.

Yaşlı, genç, çocuk, kadın binlerce insan katliamdan ve tecavüzden kurtuldu.

Gelinen noktada yapılabileceklerin en iyisini yaptı.

Bununla birlikte, Halep’te kuşatılan kardeşlerimizi kurtarmanın sevinci birtakım gerçekleri görmemizi engellememeli.

Bölgede büyük bir demografi değişimi yaşanıyor.

Tarihi bir Sünni kenti daha İran’ın eline geçti.

Tahran’ın bundan sonra yapacağı ilk şey Halep’i Şiileştirmek ve sağdan-soldan getirdiği Şii milisleri aileleriyle birlikte kente yerleştirmek olacak.

İran’a dur denilmezse bir süre sonra bir başka Sünni kentindeki sivilleri ölümden kurtarmanın ve tahliye etmenin yollarını arıyor olacağız.

Türkiye bugün mümkün olanı yaptı.

Fakat olayları bu noktaya getiren süreç asla unutulmamalı.

Bilakis yapılanları ve yapılmayanları gözden geçirmek, yaşananlardan ders almak ve felaketin tekrarına engel olmak zorundayız.

Dengeler ve yapılması mümkün olan şeyler atılacak doğru adımlarla değişebilir.

Halep düşse de savaş bitmiş değil.

Bilakis asıl savaş şimdi başlıyor.

Fırat Kalkanı Operasyonu devam ediyor.

El Bab henüz DAEŞ’ten arındırılmadı.

Ayrıca Türkiye’nin önünde oldukça kritik bir Menbiç sorunu var.

Halep’te zafer kazandığını düşünen rejim ve müttefiklerinin daha da cüretkârlaşarak Türkiye’nin adımlarını engellemeye kalkışacakları kesin.

Bu arada Suriyeli devrimciler de artık şu gerçeği görmeli:

Özgürlük mücadelesinde Suriye halkının yanında yer alan güvenebilecekleri bir ülkeyle birlikte hareket etmekten başka çareleri yok.

O ülke de Türkiye.

Aralarındaki kavgaları bir yana bırakıp tek bir sancak altında birleşmelerinin ve ortak strateji çerçevesinde Türkiye’yle birlikte hareket etmelerinin vakti geldi.

Çünkü bölgedeki savaş herhangi bir grubun tek başına zafer kazanamayacağı kadar büyük.

Türkiye’nin de kendisiyle koordineli çalışan gruplara desteğini artırması gerekiyor.

Halep herkes için büyük bir sınavdı.

Türkiye, halkıyla ve hükümetiyle -tam puan alamasa bile- bu sınavda sınıfta kalmadı.

Bu aşamadan sonra bize düşen benzer sınavlarda tam puan alabilmek ve mümkün olan şeyleri çoğaltabilmek için önceden hazırlık yapmak…