Bazı şeyler söylenmediğinde kıymetlidir kâri. Sinende sakladığında, anlatmadığında, dile düşürmediğinde kıymetli. Oysa biz, ahir zamanda doğanlar konuşmayı susmaya, söylemeyi sükûta tercih ediyoruz. Oysa bence susmak, çok daha kıymetli ve daha manalı bir hal. Gerçi herkes bilmediğinden söyleyemediğinden değil de bazıları anlaşılamayacağını bildiğinden susuyor ve bu hal bana çok asil geliyor.

Dervişin birine sormuşlar;

– “Bir kimsenin akıllı olduğunu nasıl anlarsın?” diye

– “Konuşmasından” diye cevap vermiş.

– “Peki ya hiç konuşmazsa?” diye sormuşlar.

– “Henüz o kadar akıllısını görmedim” demiş ve susmuş.

Eski aşıklar sevdiğinin adını dile düşürmektense bedeni toprağa düşürmeyi yeğ tutmuşlar ve susmuşlar. Onların lügatinde aşk, sevda söylenemeyendir zira. Söylendiğinde sır aşikâr olur, yâr dile düşer ve efsunu bozulur her şeyin. Hem belki bu yüzden sevgiliye bir isimle seslenmek yerine her söylenen sözde, her kelimede sevgiliden bir şeyler bulmuşlar. Sevda, söylenemeyendir yani. Öyle inanmışlar.

Peki ama sevda nedir? Ne manaya gelir? Niye bu kelimeyi halin ismi diye kullanmışlar ki? En başta söyleyeyim ki “Sevda” kelimesinin Türkçe “Sevmek” kelimesiyle ilk üç harfinin benzerliğinden ve anlam yakınlığından başka hiçbir benzerliği yok. Yani “Sevda” “Sevmek” kelimesinden gelmiyor. Daha anlamı bir hikayesi var.

SWD kökünden gelen bir kelime aslında ve Arap asıllı. “Kara” manasına geliyor. Bir de eski tıpta vücutta bulunduğuna inanılan dört sıvıdan birinin de adı. Kelimenin Farsça’da karşılığı aşk. Ama ben sevdayı aşka tercih ederim. Sevda, kök kelimenin kalıba girmiş hali. İsm-i taftil ve müennes(dişi). Yani kara değil kapkara demek. Aynı kalıpta olup da kelimenin müzekker (eril) hali ise esved. Evet, “Hacer’ü-l Esved” dendiği gibi; kara taş. Sevda ile akraba daha pek çok kelime var aslında dilimizde. Kullanıyoruz, söylüyoruz ama belki de tam bilmiyoruz. Mesela “Müsvedde” kelimesi de aynı kelimenin soyundan ve “karalama” anlamında. Bir de çok kullanmasa da “sevâd” diye bir kelime var. Eski Türkçe’de kullanılıyormuş ama bugün biz ne söylüyor ne biliyoruz. Açıkçası ben de hatırıma şairi bilinmeyen şu güzel beyit geldi diye yazdım bu kelimeyi.

Bakma yâ Rab sevâd-ı defterime

Anı yak âteşe benim yerime

Bir de bu kökten olup da benim en çok sevdiğim bir başka kelime var. Tek başına bir şiir gibi geliyor bana; Süveyda… Çok güzel değil mi gerçekten? Efendim bu kelimenin hikayesi ta ki elestbezmine kadar varıyor. Mutasavvıflar kalbin tam ortasında var olduğuna inandıkları kara bir noktaya bu ismi vermişler. Sevdanın, aşkın işte tam o kara noktada olduğuna inanmışlar. “Bedende sevdanın yeri neresidir?” diye soranlara tam da orayı söylemiş, sevgiliyi en deruna gizlemiş ve öyle izah etmişler.

Hasılı “Kara sevda dedikleri ne olabilir ki?” diye sorulduğunda söyleyecek çok da bir şey yok aslında. Zira dedim ya; sevda söylenmeyendir.