“…ve insan kendisine karşılıksız ikram edilen dünyayı yeniden satın alma gafletinde bulundu!”

İnsanoğlu ilkellikten kurtulma çabasıyla keşfettikçe hırslarının mağlubu oldu!

İnsanlığın kaderi böyle mi olmalıydı, yoksa kendisine verilen cüz’i irade ile yaşadığı dünyayı başka türlü dizayn ederek kaderini de başkalaştırabilir miydi bilemiyorum.

Ancak hepimizin gördüğü, bildiği ve sezinlediği gibi insan kendisine verilen aklı nasıl kullandığı ile orantılı biçimde değişime uğrayan bir serüvenin kahramanı olmaya devam ediyor.

İnsanlık, kadim zamanlardan günümüze kadar olan yolculuğunda, akletme vasfını ilerleme adına kullanırken, neyi kazanıp neleri kaybettiğinin ayırdına varmaksızın yol alıyor.

İnsanın fıtri kodlarının Yaratıcısının kontrolünde ve teminatı altında olduğu hakikati de hep göz ardı ediliyor.

Bir gaflettir gidiyor. İcatları ilkellikten kurtulma, savaşları çağ atlama, devrimleri inkişaf etme şeklinde yorumlayan ve reformlarla hakikati deforme etmeyi modernleşme olarak pazarlayan isyankâr akıllar dünyayı parsellemeye devam ediyor.

Onlar için kâinat zimmetlerine geçirdikleri bir hammadde deposu. Halk edilmiş her bir maddeyi karaborsacı maharetiyle stoklama hakkını kendinde bulan bu asiler üretme kabiliyetleriyle Vahyi prensiplere baş kaldırma cüretini “büyüklükten” sayıyorlar.

Keşfettikleri kapitalizm, materyalizm, komünizm gibi sistemleri hayata geçirerek Tanrıcılık oynarken, her insanın hakkı olanı ipotekleme cüretini göstermekte beis görmüyorlar.

İşte bu noktadan sonra başlıyor insanın hakkı olanı yeniden satın alma zorunluluğu… Evet artık zorunlu. Çünkü bir okla bir avın, bir kurşunla tek bir insanın öldüğü ilkel zamanlar geride kaldı.

İnsanlık, modern dünyada bir atom bombasıyla yüzbinlerce insanın öldüğünü bildiğinden, füzelerle şehirlerin yerle bir edildiğini gördüğünden, biyolojik silahlarla insanların kitleler halinde öldürüldüğüne şahit olduğundan beridir ürküyor.

Ve korku, isyankar sistemlerin yerleşmesinde en büyük rolü oynuyor!

Kainatta hiçbir bedel ödemeden besleneceğimiz her bir şey artık “satılık” levhası ile insanlığa servis ediliyor. Barınacağımız evler satılık, besleneceğimiz gıdalar, giyim-kuşam satılık, ulaşım, sağlık, eğitim, turizm satılık…

Toprak satılık, denizin dalgaları, manzaralar satılık…

Ölüm çok, açlık çok, acı çok, stres çok ama insan modernleşmenin haksız gururunu taşıyor!

Saygı yok, hürmet yok, sevgi yok, merhamet yok ama insan gökyüzüne göz dikmiş, sair gezegenleri de talan etmenin hayalini kuruyor.

Elim bir gafletin geri dönülmez mesafesindeyiz. Ve ülke olarak, toplum olarak İlahi sisteme meydan okuyanların kurdukları tüketim mekanizmasının dişlileri arasında çiğnenmeye mahkûm bir serüvenin parçasıyız epey zamandır.

Ah unutuyordum, gezmek, görmek, eğlenmek, dinlenmek de satılık.

Ruhlarımızın ihtiyacı olan her bir güzelliğe sahip olmak için bedel ödemek zorundayız.

Önce uzun süre deliler gibi yorulacak sonra kısa bir süre dinlenmek için tatil yapmaya ihtiyaç duyacağız.

Bu talihsiz ticaretin çarklarında yaşarken ilkel zamanların konforu artık erişilmesi zor bir ütopya olmaya devam edecek!

Yahut bir dem gözlerimizi yumup sonra asr-ı saadet rüyasıyla uyanacağız! Hayrolsun inşallah!