Bazıları hikâyelere delil arar, efsanelerde hakikat arar, rüyalara tabir arar bazıları. Oysa tarih hayal edenlerin ve rüya görenlerin var ettiği bir âlemdir bence. Bir gaye uğrunda ömür sürenlerin yürüdükleri bir vadidir tarih ve onlar isimleri anılsın diye, şöhret bulsunlar diye değil, bir gaye uğrunda, bir dava uğrunda gerekirse isimleri unutulsun ama davaları var olsun diye hayat sürmüşlerdir.

Hem bazıları bilmez belki ama bütün gerçekler bir hayalle başlar…

İnsan hayalleriyle vardır bence bu âlemde. Hayal ettiği ve hayalinin yolundan gittiği kadardır insan. Ve hayallerini terk ettiği gün kaybettiği ve kaybolduğu gündür.

Bizden uzunca bir vakittir aldıkları ve hatta zorla ve işkenceler ederek çaldıkları en mühim şeylerden biri de hayallerimizdir bence. Ve onlardan istemeyerek de olsa vazgeçtiğimiz günden beri başkalarının uydurma ve eğreti hayallerini yaşamaya mecbur olduk bizler. Oysa bir hazinenin üzerinde yaşayıp da fakirlik çeken insanlar gibiydik. Çok uzaklarda aradıklarımızın aslında çok hem de çok fazla yakınımızda olduğunu anlamamız için evvela gönüllerimize zerk ettikleri ve bize kendimizi bile unutturan zehirlerden kurtulmamız gerekti.

Benim dünyamda inanmak kazanmak manasına gelir kâri. İnanmış adamlar ölseler de kaybetmezler bence. Onların ölümü dahi bir zaferin hem de büyük bir zaferin nişanıdır. Biz tam da böyle adamların torunlarıyız. Allah’a sapasağlam inanmış ve O’nun davasında kendini bir nefer saymış ve Orta Asya’nın bozkırlarından çıkıp da yaşadığımız bu toprakları vatan etmek için cihana kafa tutmuş ve ölse de zafer kazanmış adamların torunları…

Daha önce şunları yazmıştım bu meseleyle ilgili.

“Bence biz, vazgeçmeyen ve hayali olan adamların torunlarıyız. Tek başına cihana kafa tutan, ölmekten korkan değil ölümü korkutan ve öyle sadece lafta değil Allah’a gerçekten inanmış olan adamların… Ufacık bir zorlukta gayesinden ve davasından vazgeçmeyen adamlardı onlar. Gerçekten öyleydiler. Bu topraklarda oturabiliyor ve tutunabiliyorsak onların bu gayreti sebeptir buna. Misal ki vazgeçmiş olsaydı Sultan Alparslan Anadolu’dan, Osman Gazi gazadan vazgeçse, Selahaddin Kudüs’ten vazgeçseydi, Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul’dan vazgeçse ne biz burada olacaktık ne de dünya böyle olacaktı.”

Şimdi ben de biliyorum zor olduğunu ve üzerimize de çokça geldiklerini. Ama bizim de hayallerimiz olmalı değil mi? Günün değil, hatta yılın ve belki on yılın bile değil asırların ötesine değecek ve biz ölsek bile ölmeyecek bir hayal…